Kendine hayranlık, sürekli onay ihtiyacı, empati eksikliği ve görünenden çok daha kırılgan bir iç dünya... Narsisizm, psikolojide olduğu kadar sinemada da en karmaşık karakter yapılarını doğuruyor. Bazı filmler var ki, izlerken "bu kişiyi bir yerden tanıyorum" demeden edemiyoruz.
AĞUSTOS
MERYL Streep'in hayat verdiği Violet Weston, aile içindeki kontrol takıntısıyla narsisizmin en keskin örneklerinden biri. Dışarıdan güçlü, içeride kırıcı bir anne figürü... Alaycılığı, bağımlılıkları ve manipülasyonlarıyla çocuklarının hayatına hükmeden Violet, toksik bir sevgi anlayışının sembolü. Julia Roberts'ın canlandırdığı kızıyla olan ilişkisi ise narsistik davranışların kuşaktan kuşağa aktarılabileceğini gösteriyor.
SİYAH KUĞU
NATALİE Portman'ın canlandırdığı Nina Sayers, mükemmelliğe saplantılı bir balerindir. Annesiyle olan ilişkisi, narsistik baskının insan psikolojisinde nasıl bir yıkıma yol açtığını gösterir. "Kusursuzluk" arayışı, Nina'yı kendi benliğinden uzaklaştırır. Darren Aronofsky'nin filmi, başarı arzusuyla delilik arasındaki ince çizgiyi büyüleyici biçimde işler.
YETENEKLİ BAY RIPLEY
TOM Ripley, kendine hayran ama kimliğinden memnun olmayan bir adam. Matt Damon'ın ustalıkla canlandırdığı karakter, başkalarının hayatını sahiplenerek kendi eksikliğini doldurmaya çalışır. Zeka, cazibe ve hileyle örülmüş bu hikâye, narsisizmin taklit üzerinden kimlik kurma çabasını anlatır.
ANCHORMAN
WİLL Ferrell'in Ron Burgundy'si, narsisizmin komik tarafını gözler önüne serer. Kendisini dünyanın merkezinde gören bir haber sunucusu olan Burgundy, ilk kez bir kadınla rekabet edince egosu sarsılır. Film, maskülen narsisizmi hicvederken "komik egonun trajik yönünü" de izletir.
KAYIP KIZ
ROSAMUND Pike'ın unutulmaz performansıyla Amy Dunne, soğukkanlı planlarıyla narsisizmin en tehlikeli halini temsil eder. Başta bir kayıp hikâyesi gibi başlayan film, kısa sürede manipülasyonun ve kontrol arzusunun hikayesine dönüşür. Amy'nin zekâsı kadar empatiden yoksunluğu da izleyicide hem hayranlık hem ürperti uyandırır.
SEVGİLİ ANNEM
FAYE Dunaway'in Joan Crawford performansı, Hollywood'un parlak yüzünün ardındaki karanlığı anlatır. Başarı, kontrol ve kusursuzluk takıntısı, bir annenin çocuklarına yönelttiği psikolojik baskıya dönüşür. "Sevgili Annem", ünlü bir yıldızın kendi yıkımına giden narsistik yolculuğudur.
KAN DÖKÜLECEK
DANİEL Day-Lewis'in Daniel Plainview karakteri, hırsın narsisizme dönüşümünün simgesidir. Başarı uğruna her şeyi göze alan Plainview, kazandıkça yalnızlaşır. Paul Dano'nun canlandırdığı dini lider Eli ise farklı bir narsist tipi sunar: alçakgönüllülük kisvesi altında gizlenen kibir.
GAZ LAMBASI
"GASLİGHTİNG" kavramının doğduğu film... Ingrid Bergman'ın Paula'sı, kocası tarafından sistematik şekilde manipüle edilir. Gregory'nin amacı, karısının gerçeklik algısını yok etmektir. Film, narsistik istismarın kurbanı olmanın psikolojik boyutlarını sarsıcı biçimde yansıtır.
JOKER
JOAQUİN Phoenix'in Arthur Fleck'i, toplum tarafından dışlanmış bir adamın dikkat çekme arzusunun nasıl bir felakete dönüştüğünü anlatır. Joker, narsisizmin sadece kibirden değil, sevilmeme korkusundan da doğabileceğini gösterir. Bu yüzden hem nefret edilir hem acınır.
MANOLYA
PAUL Thomas Anderson'ın "Manolya"sı, birbiriyle kesişen hayatlar üzerinden kırılmış egoları anlatır. Tom Cruise'un canlandırdığı Frank T.J. Mackey, sahnede güçlü görünen ama iç dünyasında sevgisizlikle savaşan bir adamdır. Film, narsisizmin bazen bir savunma mekanizması, bazen de acının kılıfı olduğunu hatırlatır.

