O gencin adı Ali Şamil'di ve görevi Enver Paşa'nın karısı Naciye Sultan'ı eğlendirmekti.
I. Dünya Savaşı'nda işler ters gidince Enver Paşa İstanbul'dan aniden ayrıldı. Şamil, Padişah Vahdettin'in kızı Ulviye Sultan'ın sarayına gönderildi. O artık sarayın soytarısıydı.
Sarayda en çok sevdiği kişi Ulviye Sultan'ın kocası İsmail Hakkı Bey'di. Anadolu'da Millî Mücadele başladığında gizlice Anadolu'ya gitmek isteyen İsmail Hakkı Bey'i de yakalayan Ali Şamil'di. İsmail Hakkı Bey'i tek bir şartla Padişah Vahdettin'e söylemeyecekti.
O şart kendisinin de Millî Mücadele'ye katılmasıydı. İsmail Hakkı Bey'e bu şartı kabul etmekten başka çaresi yoktu. İkili Adapazarı'na doğru yola çıkınca hikayeleri Mustafa Kemal'in kulağına gitti.
Mustafa Kemal ikiliyi Ankara'ya getirtti. Aslında İsmail Hakkı Bey'e önerilen masa başı bir işti ama İsmail Hakkı Bey cephede olmak istediğini dile getirdi. Ali Şamil durur mu? O da elbette cephede olacaktı. Bunun üzerine Şamil'in üzerine uygun asker kıyafetleri dikildi.
Ali Şamil'in hayatı cepheden cepheye dolaşmakla geçti.
Soyadı kanunuyla beraber kendine "Güler" soyadını aldı. İzmir'de yaşadı, iki kez evlendi.
İsteseydi sarayda kalıp insanları güldürmeye devam ederdi ama o savaşa gidip insanları kurtarmayı tercih etti.
Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarına saygıyla…
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki çok etnik unsuru bir arada barındıran sosyal hayat batılı fotoğrafçılar için bulunmaz bir fırsat ortaya çıkardı.
Türk denizciler Bağdat'ta poz verirken. (20. yüzyılın başı)
1893 yılında ortaokuldan mezun olan iki genç.
1890 yılında Kudüs'teki Ağlama Duvarı'nda ibadet eden Yahudiler.