NECDET İÇEL
Ramazan-ı Şerif orucunun hatırlattığı şeylerden biri de, "haşir meydanı", yani mahşer yeridir. Haşir çok farklı bir tablodur. Kur'an-ı Kerim, gaşiye suresinde bize bu tabloyu anlatır: "Her şeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi? Ve sonra birtakım yüzler zillete bürünmüşlerdir. Zor işler altında bitkin düşmüşlerdir. Yakıtı ateş olan cehenneme yaslanırlar. Açlığı gidermeyen, kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yoktur onların." (Gaşiye:1-8)
İKİ KORKU YOKTUR
Orada güneş bir metreye kadar aşağı iner, insanlar terler ve ter boğaza kadar gelir. İnsanlar orada acıkıp, susayacaklar ve bitkin düşecekler "su" diye inleyecekler, yemek diye bağıracaklar ama cehennemden sadece açlığı gidermeyen pis kokulu dikensi bir bitki getirilecek. Peygamber Efendimiz de, o günü şöyle anlatır: "İnsanlar denizin dalgaları gibi birbirine çarparak karışacaklar." Bir insan seli bir taraftan diğeri başka taraftan gidip gelecek peygamberler dahi, "Sellim Allah'ım! Sellim!" diyecekler. "Nefsim Nefsim" diye yalvaracaklardır.
İşte bu ortamın dehşeti içinde bazı kimseler haşrin sıkıntılarını çekmeyecekler ve görmeyecekler. Onlar bu dünya hayatında Allah için susuzluğu ve açlığı yaşamış olan, yani oruç tutan kimseler olacaktır. Zaten Cenab-ı Hakk bir kudsi hadiste, "İki emniyeti ve iki korkuyu bir arada vermem" diyor. Bu dünyada Allah'tan tir tir titreyenler öbür alemde rahat olacaklar. Bu hakikati ifade sadedinde el-hakka suresinde Allah şöyle buyuruyor: "Geçmiş günlerinizde yaptığınız güzel işlerden dolayı afiyetle, yiyin, için!" (Hakka:24) Yani dünyada yiyip içmediğiniz günlere bedel bugün buyurun istediğiniz kadar, cennet nimetlerinden yiyin, için, afiyet olsun.
Öbür alemde mü'minler bu manada sevinecek ve bayram yapacaklardır. Bundan dolayıdır ki Efendimiz (s.a.v) Buhari ve Müslim'in ittifakıyla naklettiği bir hadis-i şerifte buyuruyor ki, "Cennetin bir mertebesinde bir kapı var. O kapıya 'Reyyan kapısı' denilir. Oradan cennete sadece oruç tutanlar girecektir." O cennet kapısından girmeniz duasıyla
Vatan sevgisi ve müdafaası
MEHMET KÖSE (Denizli İl Müftüsü)
Vatan: bir kimsenin doğduğu, büyüdüğü veya vatandaş olarak bağlı bulunduğu ülkedir.
Vatanı kurduran sebep ister maddi menfaat temini olsun, ister dini gayret olsun, bir kere kuruldu mu, artık müdafaası da, korunması da şart olur. Bizler; belirli bir mekı vatan tutmuş, neşeli veya kederli günleri bu topraklarda geçirmiş, güzellikleri ve çirkinlikleri, hep bir arada bu yerler üzerinde görmüş, yaşadığımız ve yurt edindiğimiz toprakların korunmasında kader birliği içinde bulunmuş bir milletiz.
Vatansız olmak, yurtsuz kalmak, bir insana verebilecek dünyevi cezaların en ağırıdır. Sürülmek, sürgüne gönderilmek, işkencelerin en azab verenidir. Bir vatanın kuruluşunda meydana gelen hadise ve olaylar, iyi düşünen insanın zihninde, o mukaddes torağın behemehal müdafaası gerektiği şimşeğini çaktırır. Çünkü bir vatanın müdafaasına ilgi, kuruluşu anında nice olaylara sahne olduğunun, nice felaketlerle karşı karşıya kalındığının bilinmesi, nice acılara göğüs gerildiğinin hatırlanması ile bağlantılıdır.
Şu üzerinde, hür ve gür havasını teneffüs ettiğimiz toprağımızda yüzyıllardır yere düşen alın terinin, el emeğinin hesabını yapabilmek mümkün müdür?. Savaş istenilmeyen ve fakat milletlerin hayatında o milletin varlığını sürdürebilmesi, menfaatlerini koruyabilmesi, için kaçınılmaz bir gerçektir. İstiklhürriyeti ve bayrağı için savaşa hazırlıklı olmayan bir toplum tarih sahnesinden silinmeye, yok olmaya mahk
Bir şeyin korunması, o şeyin sevilmesiyle kaimdir. Sevmeden korumayı düşünmek, mümkün değildir. İşte, bunun gibi vatanın candan müdafaası da onun sevilmesiyle ancak mümkündür.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) yanında vatanından bahsedilince mübarek gözleri yaşarırdı. Vatandan uzaklaştırılmak büyük felakettir. Üzerinde yaşadığımız, hür ve gür havasını teneffüs ettiğimiz yurdumuz düşmanlarımıza karşı savunulmalıdır.
Şair:
"Bayrakları, bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." Diyor.
Toprağın vatan tutulabilmesi, uğrunda kan akıtmakla ve onu korumakla kaimdir. Çünkü vatan ana gibidir. Ana bağrı gibidir. Üzerinde hürriyetimize toz kondurmadan yaşadığımız bu vatan, ayakları Allah yolunda tozlanan, sakalı ilay-ı kelimetullah için ağaranlardan kalmadır. Yaşadığımız çağ, millet olarak kuvvetimizi, kudretimizi muhafaza etmemizi, gücümüzü her sahada daha da arttırmamızı zaruri kılan bir çağdır.
Şair'in:
"Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-u salmısrasında ifade ettiği gibi, vatanımızın müdafaasında hazırlıklı olmamız, bu hazırlığı hem maddi hem manevi sahada yapmamız lazımdır. Bu hazırlık ise; fedakık ister, sabır ister, dikkat ister. Tek kelimeyle vatana karşı sevgi ister. O halde, vatanımızın bizler için sadece dünya hayatını geçireceğimiz bir mekolmaktan ziyade hatıralarıyla birlikte torunlarımıza aktarılacak bir miras olduğunu bilelim: Gerektiğinde uğrunda can verilmesi gereken mukaddes bir varlık olarak düşünelim ve onu sevelim.
ÜÇ HADİS
* Biriniz yemeğe davet: edilince, oruçlu ise: "Ben oruçluyum" desin.
* Kim bir kavme misafir olursa, onlar müsaade etmedikçe (nafile) oruç tutmasın.
* Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yiyecek olursa, melekler oruçluya rahmet okurlar.
BİR AYET
Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Bakara / 183)
ORUÇ HAKKINDA 3 SORU-3 CEVAP
- Ramazan'da kan aldırmak oruca zarar verir mi?
- Sıkça gelen sorulardan biri. Ebu Sa'id anlatıyor: Resulullah şöyle buyurdu: "Üç şey vardır orucu bozmaz; Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak." Bir diğer rivayette de, İbnu Abbas anlatıyor: "Resulullah ihramlı olduğu halde hacamat oldu. Keza oruçlu iken de hacamat oldu."
- Oruç açmadan, yani iftar yapmadan ertesi günün orucuna devam edilebilir mi?
- İbnu Ebi Leyla, sahabi bir zattan naklediyor: "Resulullah hacamat olmaktan, muvasaladan (üst üste bir kaç gün oruç açmamaktan) yasakladı. Ancak bunları ashabına haram kılmadı.
- Göze sürme çekmek oruca zarar verir mi?
- Hz. Enes anlatıyor: Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, 'Gözüm ağrıyor, oruçlu olduğum halde sürme çekiyorum. Bu, orucumu bozar mı?' diye sordu. Resulullah: "Hayır (bozmaz)" dedi.
---
MENKIBE Çamurdaki çocuk imamı mest etti
İmam-ı A'zam Ebu Hanife Hazretleri bir gün yolda yürürken çamur deryasının içinden bir çocuğun sendeleyerek yürüdüğünü görür. Gence seslenir: "Ey genç dikkat et çamura düşmeyesin"
- Genç cevap verir:
"Benim düşmem önemli değil, asıl siz düşmeyin. Ben düşersem sadece kendim düşmüş olurum, ama siz düşerseniz geniş halk kitleleri de sizinle birlikte düşer. O kadar insanı düştüğü yerden tek tek kaldırmak çok zor bir iştir."
İmam bu gördüğü manzara karşısında şaşırır, gencin zekası da İmam'ı mest etmiştir. Bu gençten aldığı ders ile aynı günün akşamında talebelerine şu nasihati yapar:
"Size bir mesele, bir husus zahir olur da, daha açık bir delil ortaya çıkarsa, o hususta bana tabi olmayınız."
RAMAZAN ANILARI İSMAİL HAKKI DOKUZLU ANLATIYOR
Aydın Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Mutluluğu iksiri
Aydın'ın renkli ve sevilen simalarından biri olan Valentino Kunduralarının sahibi ve Aydın Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Hakkı Dokuzlu, eşi Nükhet hanımla ramazan ayında tanıştığı ve hiçbir zaman unutamadığını o günü Yeni Asır okurları ile paylaştı. İsmail Hakkı Dokuzlu hala dün gibi hatırladığı anısını şöyle anlattı:
"1991 yılının Ramazan ayını aklımdan çıkarmam mümkün değil. Çünkü o Ramazan ayı hayatımın dönüm noktasıydı. Günlerden 30 mart ve ramazanın 13. günü.. Hayatımın dönüm noktası dedim. Çünkü o gün eşim Nükhet'le tanıştığım gün. Ailelerimiz daha önce tanışıp görüştüler ve bizim de tanışmamız için bir araya gelmemizi sağladılar. Biz de buluşmak için bir kafeteryada sözleştik. Büyük bir heyecanla Nükhet'in gelmesini bekliyordum. Ama bir de ne göreyim Nükhet, kafeteryaya 13 yaşındaki erkek kardeşi ile birlikte geldi. Şunu itiraf edeyim ki kayınbiraderimin jandarma gibi bizim başımızda durması gerçekten beni çok sinirlendirmişti. Garson masaya gelerek ne içeceğimizi sordu. Eşim ve kardeşi neskafe alacaklarını söyledi. Ben de oruçlu olmama rağmen gayri ihtiyari neskafe alacağımı söyledim. Çünkü benim oruç olduğumu öğrenmeleri halinde onlar da hiç birşey yiyip içmeyeceklerdi. Kahvelerimiz geldi. Hoş sohbet ederken eşim ve kardeşi kahvelerini bitirdiler. Ama ben oruçlu olduğum için bir yudum bile almamıştım. Sohbetin sonlarına doğru eşim kahvemin buz gibi olduğunu neden içmediğimi sordu. Ben de oruçlu olduğumu ve kendilerinin bu durumdan rahatsız olmamaları için kendime de istediğimi söyledim. Eşim bunu duyduktan sonra keşke biz de içmeseydik dedi. Kendime de neskafe söylemem belki bu bir oyundu ama, eşimin sevgi ve saygısını bu olaydan sonra daha çabuk kazandım. Eşimle yakınlaşmamın ve 18 yıllık evliliğimin bu küçük oyunun çok büyük etkisi var. Ne zaman bir neskafe içsem o gün aklıma gelir."
