"Süs, ziynet, cevher, güzel sıfatlar, güzel yüz" gibi anlamları olan "hilye" hat sanatımızda belirli bir muhtevası olan ve kendine özgü bir kalıpta yazılan eser türüdür. "Hilye-i Şerife", "Hilye-i Saadet" ya da "Hilye-i Nebevi" gibi isimlerle de anılan hilye, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sav) fiziki özelliklerinin, karakterinin, beşeri ve ahlaki özelliklerinin belirli bir tertipte yazıldığı hat eserleridir. Hilye, Peygamber'in beşeri ve fiziki özelliklerinin sahabe diliyle anlatıldığı rivayetlerden müteşekkil şemail-i şerifin hüsn-ü hatta bürünmüş şeklidir. Peygamber'in müstesna özelliklerinin, harflerin müthiş estetiğiyle gözümüze ve gönlümüze yansımasıdır.
EN GÜZEL ÖRNEK
Hilyelerin hat sanatında çok özel bir yeri vardır. Çünkü Hz. Peygamber'in mümin gönüllerdeki yeri çok özeldir. Müslümanlar için Peygamber, Kur'an'ın ifadesiyle (üsve-i hasene) "en güzel örnek"tir. Allah ve melekler her daim O'na salat ve selam ederler. Rabbimiz bizlerden de O'na salat ve selam edip gönülden teslim olmamızı istemektedir. Hal böyle olunca hilye-i şerife yazılması, hilye-i şerifelerin evlere, işyerlerine asılması da bu duygularla ve ibadet şuuruyla yapılmaktadır. Bu sebeple hattatlar hilye-i şerife yazmaktan onur duydukları gibi hilye-i şerife meşki de, hat eğitiminde meşklerin en önemlilerinden biri olarak görülür. Özellikle sülüs-nesih meşkinde daha çok Kaside-i Bürde, Kaside-i Bür'e, Elif Kasidesi, Hakani Mehmet Bey'in Türkçe Hilye-i Hekanisi, Molla Cami'nin 19 beyitlik Farsça Besmele Kasidesi gibi hilye ve naatler yazılmaktadır.
Hilye-i Şerifeler belirli bir kalıp içerisinde tasarlanıp yazılmaktadır. Sülüs-nesih yazıyla yazılmış olan ilk hilye-i şerife Kayışzade Hattat Hafız Osman (1642-1698) tarafından tasarlanıp yazılmıştır. (Kayışzade Hattat Hafız Osman, ismine ve yazısına çok aşina olduğumuz bir sanatkar. Ülkemizde en fazla Hafız Osman'ın yazdığı Mushaf basılmış, dolayısıyla okunmaktadır.) Bazı değişik kalıpları da bulunmakla beraber daha çok Hattat Hafız Osman (1642-1698) tarafından tasarlanan ilk hilye-i şerife biçimi halen kullanılmaktadır. Değişik kalıpların çoğunluğu da Hafız Osman tarafından geliştirilen klasik hilye şekline ilave ve zenginleştirmeler şeklinde gelişmiştir.
Klasik Hilye-i Şerife diyebileceğimiz Hafız Osman'ın yazdığı hilye tertibine göre hilye-i şerife'de şu bölümler vardır: Başmakam, göbek, hilal, ayet, etek, koltuklar.
Peygamber Efendimizin ahlakı
Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur'an'ın hedeflediği örnek insan modelini şahsında temsil ediyordu. Hz. Aişe validemiz onun ahlakını soranlara, "Siz Kur'an okumuyor musunuz? Onun ahlakı, tamamen Kur'an idi" diye cevap vermişti.
Kur'an-ı Kerim'de, "Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin" (Kalem, 68/4) denilerek onun ahlakı övülür. Bir başka ayette de "Allah'a ve ahiret gününe ümit besleyip de Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah'ta güzel örnekler vardır" (Ahzab, 33/21) buyurulur. Hz. Peygamber kendisi de bir hadisinde asıl görevinin ahlaki güzellikleri tamamlamak olduğunu belirtmiştir.
Bu ifadeler birlikte değerlendirildiğinde, Hz. Peygamber'in ahlakının, onun diğer hususiyetlerinin üstünde bir anlam taşıdığı anlaşılır.
Şimdi onun ahlakını anlatan birkaç rivayete yer vermek istiyorum:
SADE BİR YAŞANTISI VARDI
Ebü Sael-Hudri, şöyle anlatıyor:
"Allah'ın elçisi, devesini bağlar, yemler, evi süpürür, pabucunu diker, elbisesini yamar, koyun sağar, hizmetçi ile birlikte yemek yer, un öğütürken yorulan hizmetçiye yardım eder, çarşıdan eşyasını alıp eve getirmekten yüksünmez, zengin fakir herkesin elini sıkar, ilk defa kendisi selam verir, yapılan daveti geri çevirmez, bir hurma için de çağırılmış olsa davete giderdi. Yumuşak huylu, cömert, geçimli, güleç yüzlü idi. Kahkahasız gülerdi. Düşünceli idi, fakat somurtkan değil, mütevazı idi, süklüm püklüm değil, cömert idi, fakat müsrif değil. Yufka yürekli, daima tefekkür içinde idi. Merhametli davranırdı. Hiçbir zaman tıka basa yeyip de geğirmemiş, açgözlülük etmemiştir."
ARKADAŞ CANLISIYDI
Hz. Hüseyin (r.a) babası Hz. Ali'den (r.a) naklediyor: Babam Hz. Ali'den, Peygamber Efendimiz'in, meclisinde bulunan dost ve arkadaşlarına karşı nasıl davrandıklarını sorduğumda şöyle anlattılar:
"Resulullah Efendimiz, her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve alçak gönüllü idiler. Asla asık suratlı, katı kalpli, kavgacı, şarlatan, kusur bulucu, dalkavuk ve kıskanç değildiler. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikgelir, kendisinden beklentisi olan kimseleri hayal kırıklığına uğratve onları, isteklerinden tamamen mahrum bırakmazdı.
Üç şeyden titizlikle uzak dururlardı: Ağız kavgası, boşboğazlık ve kendisini ilgilendirmeyen şeyler! Şu üç husustan da titizlikle sakınırlardı: Hiç kimseyi kötülekınamazlar ve hiç kimsenin ayıbı ile gizli taraflarını öğrenmeye çalışmazlardı.
Sadece yararlı olacağını ümit ettikleri konularda konuşurlardı. HazPeygamber konuşurken, meclisinde bulunan dinleyiciler, başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan kulak kesilirlerdi. Zat-ı Risaletleri susunca da, konuşma ihtiyacı duyanlar söz alırlardı. (...) İçlerinden birisi Resulullah'ın huzurunda konuşurken, o sözünü bitirinceye kadar, hepsi de can kulağı ile konuşanı dinlerdi. PeyEfendimiz'in katında, onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın sözü gibi ilgi görürdü.
Ashabın güldüklerine kendileri de güler, onların taaccüp ettikleri şeylere kendileri de hayretlerini ifade ederdi. Huzurlarına gelen gariplerin (bedevilerin) kaba saba konuşmaları ile pervasızca suallerinin yol açtığı tatsızlıklara sabrederlerdi. (...)
Peygamber Efendimiz, 'İhtiyacının giderilmesini isteyen bir kimseyle karşılaştığınız zaman ona yardımcı olunuz' buyururlardı.
Hazreti Peygamber, ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa kaçmayan övgüleri kabul eder ve haddi tecavüz etmediği müdçe, hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Şayet yüksek huzurlarında haddi aşacak şekilde konuşulursa, o zaman, ya konuşanı susturmak ya da o meclisten kalkıp gitmek suretiyle ona engel olurlardı."
Naat
Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!
Mescit mü'min, minber mü'min...
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "amin!"
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan, yakından-
Mü'min döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi.
(...)
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi,
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?
(...)
Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir'ini,
Evliya, okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'an'ı göznuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osmanlar...
Na'tini Gaalip yazsın, Mevlid'ini
Süleyman'lar...
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel,
Mi'raç'tan iner gibi gel,
Bekliyoruz yıllardır!
(...)
Arif Nihat Asya
Bir Ayet:
"Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 33/21)
Bir Hadis:
"Sünnetimden yüz çeviren benden değildir." (Buhari. Nikah: 1)
