İyilik ve kötülük kavramı insanoğlu yaratıldığı günden beri vardır. İyilik ve kötülük mücadelesi kıyamete kadar sürecektir. Müslümanların üzerine farz olan İslam'ın en önemli ibadetlerden biri işte bu konudur. İyiliği emretmek, kötülükten men etmek dinimizin en önemli emirlerindendir.
Bayraklı Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı: Emine Akbulut Şahin, bu konuyu Yeni Asır'a ayet ve hadisler ışığında anlattı. Şimdi sözü kendisine bırakalım: Değer kavramı bireysel ve toplumsal anlamda niteliklerine göre farklılık gösterebilmekte, mutlak doğru ve ilkesel yaptırımlar boyutunda değişiklik arz edebilmektedir.
KÖTÜLÜĞE ENGEL OLMAK
Bu bağlamda zaman zaman mutlak doğru ve iyiliğin izafi bir kavram olduğunu düşünebilmekteyiz. Bireysel ve toplumsal farklılıklara göre mutlak doğrunun anlam kazandığı gerçeği ile karşı karşıya kalmaktayız. Tüm bireysel doğruların ötesinde ilahi emir ve öğretiler, mutlak doğruyu anlamlandırmada insanlığa yol göstermektedir. Yaratılıştan muhatap olduğumuz bu durumlara karşılık gelen kavramlar yüce kitabımız Kuran-ı Kerim'de "ahsen-i takvim" (Tin Suresi /4) ruhen ve bedenen yaratılanların en güzeli olması, ahlâki olgunluğa ulaşması ve erdem boyutu ile kâmil bir mü'min olması yönü ile nitelendirilmiştir. Bu eylemin tam tersi olan kötülük ise ruh ve beden potansiyellerinin amacına uygun bir şekilde yönlendirilemeyip yaratıldığı hal ve sıfatın daha da aşağısına alçalmak suretiyle gerçekleşen durum olarak "esfel-i safiliin" (Tin Suresi /5) kavramı ile açıklanmaktadır. Emri bil marufun muhatabı olarak mü'minler, iyiliği emretme kavramı ile bu güzel hasleti yaşamak, yaşatmak, sorumlu olduğumuz yaşam alanımızda hayrı gözetmekle sorumludur.
BİREYSEL VE TOPLUMSAL ISLAH
Emri bil maruf ile samimi ve içten iyilik adaylarının ilahi emre katılımını sağlamak, bu güzel zinciri büyütmek suretiyle kenetlenmek ve gayret içerisinde olma durumunu ifade eder. Pasif iyilik düşüncesi ve pasif kötülüğü önleme düşüncesinin kişinin ne kendisine ne de bir başkasına katkısı olmamaktadır. Bu sebeple Peygamberimiz (sav.) "Kim bir kötülük görürse eliyle, buna gücü yetmez ise diliyle onu önlesin; buna da gücü yetmez ise kalbiyle kötülüğe öfke duysun; bu ise imanın en zayıf derecesidir" buyurmuştur. Resulullah (sav.) şahit olunan sözlü ve fiili kötülük eylemine müdâhelenin önemine dikkat çekmiş, aktif çözümün içinde yer almayı değerli bulmuş ve teşvik etmiştir. En pasif müdâhele olan kalben öfke duymanın ise imanın en alt derecesi olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla faydalı eylemlerin içinde yer almanın bireysel ve toplumsal anlamda ıslah edici yönü ile önemli olduğuna vurgu yapmıştır.
HAK KATINDA MAKBUL DAVRANIŞ
MEVCUT şartlarda alışıla gelen, bozulmuş ve fesâda uğramış ahlâki düzenin yeniden düzeltilmesine katkıda bulunmanın Hak katında makbul bir davranış olduğuna işaret etmiştir. Bireyin "Emri bil maruf nehyi anil münker" emrinin muhatabı olma yolunda ilahi rızayı kazanma amacının etrafında azim ve gayretini şekillendirmesi, maddi ve manevi riya aracı olmaktan uzak tutması da önem arz etmektedir. Böylesine geniş bir kavramı tam anlamıyla özümsemek derin bir anlayış gerektirmektedir. Kişinin bu istidâtı ve kaabiliyeti kazanması, içselleştirmesi ve ardından örnekliği en iyi şekilde sağlaması ancak mümkün olabilmektedir. Emirleri yerine getirmede, uygulamada bilgi sahibi olma birinci aşamayı oluşturur. Kişi öğrenmiş olduğu bilgiyi zihni melekeleri ile tanımlayıp davranışları ile aktifleştirebildiği ölçüde başarılıdır.