İzmir Müftülüğü Vaizi Yalçın Karaca, Ramazan-ı Şerif'e Kur'an ayı denmesinin nedenlerini anlatarak şunları söyledi: Cahiliye döneminde bilinen takvimin on iki ayından biriydi Ramazan. Kur'an'da da haram aylar diye zikredilen, hürmet edilen, kan dökülmesi ve savaşması yasak olan dört haram ayın (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb) bir ayrıcalığı vardı. Ramazan ayının ise böyle bir özelliği yoktu. Onu değerli kılan, insanlığa gönderilen son rehber kitap olan Kur'anı Kerim'in bu ayda indirilmesi, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin bu ayda olmasıydı.
SAHABELERİN YAKLAŞIMI
Öyleyse Kur'an ile şereflenen bu ayda yapılacak ibadetler de özel olmalıydı. Temel ibadetlerden olan oruç, bu ayda tutulmakta, teravih, mukabele, itikaf, iftar, sahur ve fıtır sadakası gibi önemli sünnetlerin hepsi bu ayda yaşanmaktadır. Nasıl ki "şerafül-mekân bi'l-mekîn" yani bir mekanın şerefi, orada yaşayan kimseler sayesinde gerçekleşir ise, aynı durum, o zaman için de söz konusuydu. Son Peygamber (SAV) Yesrib'i teşrifiyle orayı nasıl Medine-i Münevvere haline getirdiyse son kitap olan Kur'anın bu ayda indirilmesi de, sıradan bir ay olan Ramazanı mübarek ay yapmıştır. İşte bütün bu ayrıcalıkları sebebiyle kültürümüzde Ramazan, onbir ayın sultanı olarak kabul görmüştür. Peygamber efendimiz Ramazan günlerinde bol bol Kur'an okurdu. Cebrail (A.S), Ramazanın sonuna kadar her gece kendisine gelir ve Hz. Peygamber (SAV) ona Kur'an okuyup dinletirdi. Nitekim hâlen günümüzde yoğun bir şekilde uygulanan bu karşılıklı okuyuş, mukabele geleneğimizin de dayanağını oluşturur.
Ramazan vesilesiyle dünyaya dalmış olan bizler, ruhumuzu tekrar diriltecek olan Kur'an ile buluşuruz. Kur'anın müslüman hayatındaki yeri ile ilgili sahabelerin yaklaşımını bize aktaran şu rivayet çok dikkat çekicidir: Ümmü Eymen, Allah Rasûlünün "Annemden sonraki annemdir." diyerek taltif ettiği, Peygamberimize dadılık yapmış, onu elinde büyütmüş, ilk Müslümanlar arasına katılmış müstesna bir hanımefendiydi. Hz.Peygamberin Hz.Hatice ile evlenmesinden sonra Ümmü Eymen onun yanından ayrılmış, bilâhare Ubeyd b. Zeyd ile hayatını birleştirmiş ve Eymen adında da bir çocuğu olmuştu. Ubeyd'in bir savaşta şehit olmasının ardından Zeyd b. Hârise ile evlenmiş ve bu evlilikten de Peygamberimizin torunlarından ayrı tutmadığı Üsâme doğmuştu. Peygamberimiz Ümmü Eymen'e olan hürmet ve vefasını vefat edinceye kadar devam ettirmiş, onu sık sık ziyaret etmiştir. Vefatından sonra da Peygamberimizin yakın dostları ona aynı şekilde ilgi ve saygıda kusur etmemişlerdir.
ALEMLER İÇİN BİR ÖĞÜT
YİNE Allah Resûlü'nün hizmetinde bulunmuş, onun en yakınındakilerden biri olan Enes b. Mâlik'in anlattığına göre, Rasûlullah'ın (SAV) vefatından kısa bir süre sonra Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer'e "Haydi, Allah Resûlünün ziyaret ettiği gibi biz de Ümmü Eymen'i ziyaret edelim."demişti. Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağlamaya başladı."Niye ağlıyorsun? Allah katındakiler Rasûlullah (SAV) için daha hayırlıdır." dediler. O ise "Ben Allah katındakilerin Rasûlü (SAV) için daha hayırlı olduğunu bilmediğimden ağlamıyorum, asıl gökten inen vahyin kesilmiş olmasına ağlıyorum" dedi. Ümmü Eymen bu sözüyle Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömeri de duygulandırmıştı. Onlar da birlikte ağlamaya başladılar. Çünkü sahabelerin hayatında Kur'an, tarihe, hayatın akışına müdahale eden, dönüştüren ve güzelleştiren bir kitaptı.
Kur'an her zaman olduğu gibi bu Ramazan'da da, zihin ve gönül dünyasını açanlara, yazılan ve okunan hâliyle her gün yeniden inmeye, onları yeniden diriltmeye ve hayırlara kapı açmaya devam edecektir. Kur'an, âlemler için, doğru yolda gitmek isteyenler için, sadece bir öğüttür.Allah Resûlü, Kur'an'ın kalbine yerleşmesi sürecinde yaptığı şu duayla bize örnek olmaktadır: "Rabbim! İlmimi arttır." Rabb'im dokunuşuyla zamanları, mekanları ve gönülleri ihya ettiği Kur'anımızın bu Ramazan'da bizim hayatımıza da dokunmasını nasib eylesin.Şehirlerimizi, sokaklarımızı, camiilerimizi, hanelerimizi ve gönüllerimizi Kur'an nuruyla nurlandırsın...