İzmir İl Müftülüğü Vaizi Sibel Öğüt, duanın önemi ve faziletleri hakkında şunları anlattı: Dua, genel ve geniş anlamda hiçbir törene bağlı bulunmayan, şekil ve şartlardan bütünüyle sıyrılmış, zaman ve mekân bakımından süreklilik gösteren, kulun yaratıcısıyla sürekli bir biçimde iletişimde bulunduğu bir ibadet olarak tanımlanabilir. Kulun dua ile Allah'a (CC) yönelmesi, aslında O'nu hakkıyla tanımaya çalıştığı ve ta'zim ettiği anlamına gelir. Yüce Yaratıcı'nın isteği de zaten bu değil midir? Kulun Allah (CC) karşısında haddini ve konumunu bilmesi, O'nun büyüklüğü karşısında sevgi ve saygı ile boyun eğmesi... Belki de bu aczi somut olarak dillendirdiği için dua, kulluğun ve ibadetin özü sayılmıştır. (Tirmizi, Da'avat, 1)
DİYALOG KURMAK
Bu yönüyle dua, Allah ile kul arasında bir diyalog geliştirmek, bir iletişim kurmaktır. Bu iletişim esnasında kul, kendini yaratan Rabbine samimi şekilde halini arz eder; âcizliğini, güçsüzlüğünü dile getirir; bunun karşısında o yüce makamdan yardım, bağış, af, merhamet, güç ve destek ister. Böylece O'na olan bağlılığını, teslimiyetini ve samimiyetini gösterir. Allah(CC), duaya ihtiyacı olmadığını düşünen, kendini dua etmekten müstağni gören ve Rabbi ile iletişimini sağlayan duayı terk eden insandan hoşnut değildir. (İbn Mace, Dua,1) Zira bu, Yaratan karşısında kibirlenmenin ifadesidir. Sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah (CC) :"(Rasûlüm!) De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?" (Furkan 25/77) ifadeleriyle kendisine kulluk için yarattığı insandan, kulluğunu göstermesini ister.
HER ZAMAN EDİLEBİLİR
İnsan ve Allah arasındaki bu iletişim herhangi bir zaman ve mekânla sınırlanamaz. İnsan, her an ve her durumda dua edebilir."Onlar, ayakta,dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!" (Al-i İmran,3/191) âyeti bu gerçeği ifade eder. İnsan, hayatı boyunca üstesinden gelemeyeceği birçok şeyle karşılaşır; öfke, keder, sıkıntı, korku, âcizlik, yalnızlık ve ümitsizlik gibi hâller yaşar. Özellikle zorlandığı zamanlarda Allah'a dua etme ihtiyacı hisseder. Zira Yüce Allah'ın duayı kabul edeceği ümidi, dua edenin üzüntü ve kederini hafifletir; ona dayanma gücü ve sabır verir. Dolayısıyla insan sıkıntılı durumlarda Rabbine yönelmeli ve O'na dua etmelidir. Bu sıkıntılar karşısında dua Resûlullah'ın da buyurduğu üzere,"müminin silahı"(Hakim, Müstedrek, II, 692(1/492)) konumundadır.
DUADA ACELE ETMEK
Dua eden kişinin, her şeye kadir olan Rabbine el açtığının farkında olması ve dilinden dökülen ya da gönlünden geçen cümleleri seçerek Rabbine yakışır bir biçimde dua etmesi gerekir. Bununla birlikte Peygamber Efendimiz yaptığı duaya karşılık hemen sonuç beklemez, ama Rabbinin kendisini boş çevirmeyeceğini bilirdi. "Sizden biriniz, 'Dua ettim de duam karşılık görmedi.' deyip acele etmediği müddetçe duası karşılık bulur. (Ebu Davud, Vitr, 23) buyurmuştu. Sahâbe, "Yâ Resûlallah! Acele etmek nedir?" diye sorunca da, "Dua ettim de kabul edildiğini görmedim, der ve o anda vazgeçerek duayı bırakır." (Müslim, Zikir, 92) cevabını vermiştir. Resûlullah'ın açıklamasından anlaşılacağı üzere karşılığı ister bu dünyada verilsin, ister âhirete ertelensin, dua er ya da geç Allah katında karşılık bulacaktır. Zira Allah (CC), kendisine yönelen kulun duasını kabul edeceğini şu ayette vaad etmektedir. "Kullarım sana beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar ki, doğru yolda yürüyenlerden olsunlar."(Bakara,2/186)
KADİR GECESİ DUASI
Mukaddes zaman ve mekânları Allah'a yalvarmak için bir fırsat olarak görmek, her zaman var olagelmiştir. Hz. Âdem'den beri dinlerde zamanlar ve mekânlar bir görülmemiştir. Birbirinden hayırlı, faziletli, mukaddes zamanlar ve mekânlar vardır. Bu zaman ve mekânlar Allah'a yöneliş, yalvarış ve yakarış için bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Zira mübarek zaman ve mekânlarda yapılan duaların kabul olma ümidi daha fazladır. Allahu Teâlâ (CC), kullarına kendisinden bir rahmet olarak sunduğu özel zamanlardan kimisini Yüce Kelâmı'nda bizzat kendisi bildirmiştir."(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile bâtılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır)." (Bakara,2,185) ayeti, Ramazan'ın, senenin diğer aylarından farklı bir değeri olduğuna işaret eder.Ramazan ayı içerisinde bulunan Kadir gecesi ise bu aya önemini veren daha da kıymetli bir zaman dilimidir. Kur'an, bin aydan daha hayırlı olan bu gecede indirilmiştir.( Kadir, 97/1-3) Kadir gecesini ve onun içinde bulunduğu ayı değerli kılan işte budur. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, Ramazan'ın son on gününde, başka hiçbir zaman olmadığı kadar, ibadet ve kulluk için çaba gösterirdi.( Tirmizi, Savm, 73) "O gece nasıl dua edelim?" diye soran Hz.Âişe'ye, şu duayı öğretmişti."Allah'ım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet"(Tirmizi, Da'avat , 84) Allah Rasûlü (S.A.V), Ramazan ayına kavuşma arzusunu dualarında açığa vururdu. Enes b. Mâlik'in naklettiğine göre, Receb ayı girdiği zaman Peygamber Efendimiz şöyle dua ederlerdi: "Allah'ım! Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır! (Taberani ,el- Mu'cemül Evsat, IV,189)