Dünyada su varmış gibi davranıyoruz, ama yok. Okyanuslarla çevrili bir gezegende yaşıyor olsak da, içilebilir su kaynaklarımız aslında düşündüğünüzden çok daha sınırlı.
Dünya yüzeyinin %70'i sularla kaplı olsa da bu suların yalnızca %2,5'i tatlı su; yani kullanılabilir durumdadır. Üstelik artan nüfus, iklim değişikliği, sanayileşme ve bilinçsiz tüketimle birlikte bu kaynaklar her yıl daha da azalmaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletlere göre, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlası "su stresi" yaşayan bölgelerde yaşayacak.
Türkiye için de tablo iç açıcı değil. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.000-1.500 metreküp arasında ve bu da bizi "su fakiri olmaya aday" ülkeler arasına sokuyor.
Şimdilerde yaşadığım şehir İzmir de bu krizle yüzleşiyor. Tahtalı Barajı'ndaki su seviyesi son yılların en düşük noktasına gelmiş durumda olduğunu her haberde okuyoruz. Ağustos ayından itibaren planlı su kesintilerinin başlayacağı açıklandı. Bir yanda bizi çok fazla üzen orman yangınlarını söndürmek için kullanılan tonlarca su, diğer yanda gündelik hayatın içinde farkında olmadan yapılan savurganlıklar... İzmir'de çalışan bir diyetisyen olarak bu durum sadece doğayla ilgili değil, insan sağlığıyla da doğrudan ilgili olduğu için beni derinden endişelendiriyor. Benim diyete yeni başlayan danışanlarıma yaptığım sunumda ilk cümlelerimden biri günlük 2,5 litre suyu mutlaka tüketmeleri gerektiği oluyor.
Çünkü suyun sağlıktaki yeri düşündüğünüzden çok daha geniş bir alanı kapsıyor.
YAVAŞLAYAN BİR HAYAT
Suyu sadece içmek için değil, yaşamak için içiyoruz. Beynimizin %75'i, kalbimizin %73'ü, akciğerlerimizin %83'ü sudan oluşur ve bu su azaldığında sistemler sessizce yavaşlamaya başlar. Önce baş ağrısı, yorgunluk ve dikkat eksikliği gibi sinyaller verir. Bu belirtiler çoğu zaman başka sebeplere yorulsa da, su eksikliği genellikle gözden kaçan ama en temel nedenlerden biridir. Özellikle yaz aylarında yetersiz su tüketimi ruh hali üzerinde bile olumsuz etkiler yaratabilir.
Kalp ve böbrek sağlığı açısından da su hayati bir rol oynar. Yeterli su alındığında kan daha rahat dolaşır, kalp üzerindeki yük azalır ve tansiyon daha dengeli seyreder.
Böbreklerse su sayesinde toksinleri vücuttan uzaklaştırabilir; ancak yeterince sıvı alınmadığında böbrek taşı riski artar, böbrek fonksiyonları zamanla zayıflar.
Cilt sağlığı da susuzluktan nasibini alır.
Su, sayesinde cilt parlak, canlı ve dayanıklı olur. Su eksikliğinde ise cilt kuru, solgun ve kırışmaya meyilli hale gelir.
Aynı şekilde sindirim sistemi için de su olmazsa olmazdır. Lifli besinlerin sindirim sisteminde sağlıklı bir şekilde hareket edebilmesi için yeterli sıvı alımı şarttır.
Aksi halde kabızlık ve bağırsak tembelliği ve kabızlık gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Tüm bunlar gösteriyor ki, susuzluk sadece susamış hissettiğimizde değil, henüz fark etmeden önce başlıyor ve bedenimizi her yönüyle etkiliyor.,
PEKİ NE YAPABİLİRİZ?
Musluğu açık bırakmadan diş fırçalamakla yılda 13-15 ton su tasarrufu sağlanabilir. Ancak sadece "Musluğu açık bırakma" demekle yetinmeyelim.
Gerçek fark, günlük alışkanlıklarımızı sorgulamak ve dönüştürmekle başlar.
İşte bunun için birkaç öneri:
- Bulaşık ve çamaşır makinelerinde eko programları tercih etmek: Bulaşıkları elde değil, tam dolu makinede yıkamak %50'ye kadar su tasarrufu sağlar ancak sadece elde yıkamaktan kaçınmak yetmez; makine kullanırken de doğru programı seçmek önemlidir. Eko programlar, benzerlerine göre daha az su ve elektrik harcar.
- Duş suyunu biriktirmek: Duşa girdiğinde ilk ısınana kadar boşa akan suyu bir kovada toplayıp temizlikte ya da klozette kullanabilirsiniz.
- Evde 'su günü' başlatmak: Ailecek belirli bir gün su tüketimi azaltma farkındalığı yaratmak oldukça etkilidir.
Bu sadece miktarla ilgili değil; çamaşır makinesi çalıştırmamak, araba yıkamamak gibi adımlarla başlayabilirsiniz.
- Markette 'su ayak izi' düşük ürünleri tercih etmek: Satın aldığınız her ürünün, üretim sürecinde harcanan gizli bir su maliyeti vardır. Bu miktara "su ayak izi" denir. Örneğin, 1 kg kırmızı etin üretimi için ortalama 15.000 litre su gerekirken, aynı miktarda sebze veya baklagiller için bu oran çok daha düşüktür. Market alışverişlerinizde mevsiminde ve yerel üretilmiş gıdaları seçmek, az işlenmiş ürünleri tercih etmek su ayak izini düşürür.
Böylece hem su tasarrufuna katkı sağlar hem de daha sürdürülebilir bir beslenme biçimini desteklemiş olursunuz.
- Yağmur suyunu değerlendirmek:
Balkon veya bahçenizde olanlar için yağmur suyu hasadı yapmak oldukça kolay ve etkili bir yöntemdir. Yağmur suyu hasadı ve gri su geri dönüşüm sistemleriyle, evsel su ihtiyacının %25'i karşılanabilir.
- Bitkileri serin saatlerde sulamak:
Sabah erken ya da akşam serinliğinde yapılan sulama buharlaşmayı %30 oranında azaltır.
- Mutfakta, banyoda, lavabolarda, su basıncını arttıran ama su akışını azaltan sistemler kullanabilirsiniz.
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA
Su sadece yaşam kaynağımız değil, aynı zamanda sağlıklı bir bedenin ve sürdürülebilir bir dünyanın temelidir.
Ne yediğimiz kadar, o gıdanın nasıl ve ne pahasına üretildiği de önemlidir.
Unutmayalım: Sağlıklı bireyler, ancak sağlıklı bir gezegende yetişir ve su varsa, hayat vardır.

