Son yıllarda sağlık dünyasının en çok konuştuğu konularından biri "zayıflama iğneleri" olarak bilinen GLP-1 analogları oldu. Bir anda popülerleşen bu tedavi, sosyal medyada ünlü isimlerin paylaşımlarından, kliniklerde artan talebe kadar geniş bir alanda gündeme oturdu. Ben de bir diyetisyen olarak danışanlarımdan bu ilaçlarla ilgili çok sık soru alıyor, doğru bilgiyi aktarma sorumluluğu hissediyorum. Bu nedenle bugün sizlerle zayıflama iğnelerinin ne olduğunu, nasıl etki ettiklerini, faydalarını ve risklerini konuşmak istedim.

'GEÇİCİ BİR HEVES Mİ'
Bu iğneler gerçekten kilo kaybı için mucizevi bir çözüm mü, yoksa sadece geçici bir heves mi? Önce bu ilaçların ne olduğunu ve nasıl çalıştığını anlamak gerekiyor.
GLP-1 (glukagon benzeri peptid-1), aslında bağırsaklarımızdan salgılanan bir hormondur. Yemek yediğimizde devreye girer, pankreastan insülin salınımını artırır, mide boşalmasını yavaşlatır ve beyne "tokluk" sinyali gönderir. Yani vücudun doğal işleyişinde iştahı kontrol eden önemli bir oyuncudur. GLP-1 analogları ise bu hormonun laboratuvar ortamında geliştirilmiş uzun etkili benzerleridir. Tip 2 diyabet tedavisi için geliştirilen bu ilaçlar, 2005 yılından itibaren klinik kullanıma girdi. Ancak daha sonra yapılan araştırmalarda, kilo kaybı üzerindeki belirgin etkileri fark edilince "obezite tedavisi" alanında da onay almaya başladılar.

Araştırmalar Ne Gösteriyor?
'UMUT VERİCİ SONUÇLAR'
Bilimsel çalışmalar, GLP-1 analoglarının sadece iştahı azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda uzun vadeli kilo kontrolünü de desteklediğini gösteriyor. Örneğin, NEJM'de 2021 yılında yayımlanan bir çalışmada, semaglutid kullanan obez bireylerin 68 haftalık süreçte ortalama %15 civarında kilo kaybı sağladığı bildirildi.
Benzer şekilde, STEP 4 çalışmasında semaglutid tedavisinin bırakılmadan devam ettirilmesi durumunda kilo kaybının korunduğu, ancak tedavi sonlandırıldığında verilen kiloların bir kısmının geri alındığı görüldü. Ayrıca liraglutid ile yapılan SCALE çalışmasında, tedavi gören bireylerin %63'ünde en az %5, %33'ünde ise %10'un üzerinde kilo kaybı elde edildiği raporlandı. Bunun yanında GLP-1 analoglarının kilo kaybını desteklemesiyle beraber kan şekeri regülasyonu, insülin direncinde azalma ve kardiyovasküler risk faktörlerinde iyileşme gibi ek faydaları da bulunuyor.
Özellikle çalışmalarda diyabeti veya kalpdamar hastalığı riski olan obez bireylerde umut verici sonuçlar elde ediliyor.

GÖZ ARDI ETMEMEK GEREK
Elbette her tedavinin bir bedeli var.
GLP-1 analoglarının en sık görülen yan etkileri mide bulantısı, kusma, ishal ve kabızlık gibi sindirim sistemi şikâyetleridir. Ayrıca pankreatit riski, safra kesesi sorunları ve nadiren tiroid tümörleri ile ilgili tartışmalar mevcuttur. Gebeler, emzirenler, pankreas hastalığı veya bazı endokrin tümör öyküsü olan bireylerde kullanımı önerilmez. Ayrıca bu ilaçların enjeksiyon şeklinde kullanılması ve düzenli takip gerektirmesi, tedaviye uyumu zorlaştırabilmektedir. Bir diğer önemli nokta ise tedavinin kesilmesiyle birlikte iştahın geri dönmesi ve verilen kiloların yeniden alınma riskidir.

Sonuç olarak...
Bir diyetisyen olarak bu noktada şunu vurgulamak isterim: Zayıflama iğneleri, obezite tedavisinde önemli bir araç olabilir, fakat tek başına çözüm değildir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite ve yaşam tarzı değişiklikleri olmadan kalıcı başarı sağlamak beklenemez. Ayrıca bu ilaçlar herkese uygun değildir; kişisel sağlık durumu, tıbbi öykü ve yaşam tarzı dikkate alınarak mutlaka hekim kontrolünde kullanılmalıdır.
Benim yaklaşımım, danışanlarımda öncelikle sürdürülebilir beslenme ve hareket alışkanlıklarını oturtmak, gerekirse hekim önerisiyle medikal tedaviyi destekleyici unsur olarak değerlendirmektir.
Özetle zayıflama iğneleri ne mucizevi bir kurtarıcı ne de tamamen gereksiz bir trenddir.
Doğru kişilerde, doğru şekilde ve profesyonel rehberlik eşliğinde kullanıldığında fayda sağlayabilir. Ancak sağlıklı yaşamın temeli, hâlâ tabakta aldığımız kararlar ve günlük yaşamda attığımız adımlardır.