BESİM KAZADO
Caddelerde aynı Paris'teki, İstanbul Ortaköy'deki, NY Central Park önündeki tablo, resim satıcılarını geçtik, Tothenam Court Road'da dev mobilya ve bunların aksesuar mağazalarını gördük. Queen Elizabeth Hospital'da durduk. İhtiyacımız olmasın dünyanın sayılı kalp hastanelerinden biri imiş. Bu hastanenin özelliği başka semtlerden gelen hasta özel izinle alınabiliyormuş. Yola devam ettik.
Beni her gün her gece etkileyen tarifi imkansız binalara doyamadım. Kalabalık başladığında Camdan'a vardığımızı anladık. O küçük sokakların düzeni, temizliği hayrete düşürdü hepimizi. Bu arada belirteyim Londra'da en mühim şeylerden biri park yeri bulmak. Neyse iyi ki aramışız tam park ettiğimiz yerin önü 'Market' diye bir dükkan. Bizim şov'lara en iyi kostüm ve aksesuarlar. Hemen daldık. İyi ki de dalmışız. Dükkanın arkası süper bir çarşıya açılıyormuş.
İlk dükkanda Paul Smith çantalar bulmadık mı? (Hava olmasın hakiki) Çarşı muhteşem. Her ne istersen var. Telefon kaplarından, orijinal aydınlatmalara, giyimden oyuncaklara ne isterseniz var ve çok ucuza. Burası gidenler bilir hani Julia Roberts-Hugh Grant'ın filmi Notting Hill vardı ya aynı öyle bir yer. Oraya da Portobello deniyor. Arkadaşlarla ikiye bölündük. Yarı grup buradaydı yarısı orada. Hayret aynı şeyler alınmış...
Çarşının çıkışında hanım iç çamaşırı, özel gecelikler satan bir dükkan vardı. Bir de baktık ki adı Sevim İşler London'. Çok zeki olan Besim abiniz 'kız sen Türk müsün?' diye sordu. 'İnanmıyorum' diye kapıya fırladı Sevim Hanım. Fatih'e de 'Sizi bir yerden çıkaracağım. Siz tamam hatırladım, haberleri sunuyorsunuz. Yüzünüz çok tanıdık geldi bana.' dedi. Fatih adını duyunca ne yapacağını şaşırdı. Çarşı çıkışı uzun caddede ne tarafa gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Hemen baş köşede 'The Arc' inanılmaz etnik kıyafetler, takılar, aksesuar ve masklar satıyor. Mağaza neden bilmem İtalyan doluydu. Bu yaz Fatih'in üzerinde bol bol göreceğiniz süper ceketler alındı. Bu arada Tanrıya şükür her şeyimiz güle eğlene geçti. Şehre dönmeye ve yemek yemeye karar verdik.
The Langham... İnanılmaz bir yapı. Avrupa'nın 1865 yapımı ilk büyük oteli imiş. O dönem ile bugünün klasik modern mimarisi böyle mi kaynaşır ve uyar. Müdürlerinden Ruairidh Bulger çok zarif birşekilde oteli gezdirdi. Bu kişinin adını bilhassa yazdım. Gittiğinizde daha evvel atlamışsanız mutlaka müze gibi ziyaret edin. En şaşırdığım olaylardan biri de yaşlıların yanı sıra çok şık gençlerin de burada olmasıydı. Bu arada hafta sonu Limuzinler ortalarda. Gruplar bunları kiralıyor. Tüm gün hatta gece grup halinde her tarafa gidiyorlar.
Biz sahnemizi ve sahne arkasını görmeye çıkacağımız lokale gittik. Hazırlıklar çok iyiydi. Salon epeyce büyüktü. Dolduğunu duyunca pek havalandık. Geri gelmek üzere otele giderken, Ottoman Restaurant, Saray Balıkçısı, Fenerbahçe Lokali ve en mühimi Süleymaniye Camii'nin önünden geçerken epey duygulandık.
Çıkacağımız salona geldiğimizde Londralı Türk arkadaşlar müziğin coşkusuyla eğlenmeye başlamışlardı bile. Fatih sahne alınca yer gök inledi. Zeki Müren'den 'Şimdi uzaklardasın'ı okuduktan sonra 'Ne iyi olurdu Paşam bizimle olsaydı' dedi ve salona girdim, 'Elveda'ile. İnanın hala aynı heyecanı yaşıyorum. Ardından Muzzez Hanım'ı canlandırdığımda konuklar arasında olan çok sevdiğim Nazan'ın (Şoray) yanına gittim ve onunla şarkıyı bitirdik. Tabii bu ara izleyenler de benden nasiplerini aldı. Tina Turner'da artık rahatladığım için tüm salonla oynuyorduk. Çok ama çok içten çıktığımız bu geceye bu güzel yolculuğa Fatih'e, Sibel'e ve bizi davet eden 3 arkadaşa çok teşekkür ediyorum.
Şov'dan sonra Nazan, büyük bir otelin yiyecek-içecek müdürü arkadaşıyla bizi Hilton Mayfair'e davet etti. Harika bir final oldu. Bu ara hemen Hilton'un yanındaki Metropolitan'a geçtim. Metropolitan'ın bir sloganı var konsiyerj için,'Bir konsiyerj ki neyin sıcak, neyin soğuk olduğunu biliyor' diyor. Otelimize döndük.
Son gün sabah fırladık olmazsa olmaz Hyde Park'a. İnsan bir uzandı mı şu şezlong'lara kendinden geçip gidiyor. Güzel bir dinlenme. Biliyorsunuz bir damlacık güneş çıkınca Londra'nın yarısı Hyde Park'a geliyor, 2 dakika bile olsa güneşleniyor. Oradan fırladık Covent Garden'a. Burası herkes ama herkesin geldiği her ama her şeyin olduğu bir yer. Çarşı bölümünde dansöz kıyafeti satan yer yer bile var. Birkaç pasajın, çarşı pazarın birleştiği paelladan pizzaya her türlü yemek imkanının olduğu bir panayır. Bu arada devamlı değişik atraksiyonlar yapan animatörler, Çince şarkı söyleyen şarkıcılar, tablo yapan sanatçılar her şey var.
BİTTİ