The New York Palace, Hilton, Sheraton, The Lowell, dünya çapından otellerin sadece birkaçı... Kenti çepeçevre saran oteller zincirinde, konukların rahatı ve huzuru ön planda...
![]() Hilton, Broadway'de, ünlü bir otel zinciri olmasının yanı sıra uygun fiyatlarıyla dikkat çekiyor. |
New York'ta her cebe göre otel var. Şehir merkezinde Aka'yı tek geçerim. Hemen karşısında ise 'Park Lane' muhteşemdir. 6. Cadde üzerinde 53-54 arasındaki Hilton ehven fiyatları ile şehir merkezlerine yakın dev bir otel. Kahvaltısı meşhur bilhassa. New York tatilinizi çok klasik ve çok kaliteli bir yerde geçirmek isterseniz, The New York Palace en ön sıralardadır bence. Yıllarca evvel çok yakın dostum Viktor'umla gittiğim bu sanat şaheseri otele bu gittiğimde çay saatinde geçtim. 1 saat için bile olsa kendime bir ziyafet çektim. Arada bir böyle kendimizi ödüllendirmeliyiz. 455 Madison The New York Palace'ın adresi. Mutlaka uğrayın. Bir New York klasiği de Park Avenue 49 da, dünya ünlülerinin yıllarca konakladığı Waldorf Astoria. O da merkezde, klasik bir şaheser. Daha evvel uğramadınızsa bir kahve için gitmeye değer en azından. Uğramışken çok yakınındaki Central Station'a (merkez istasyon) geçmek, bir de (Soho'dakine gitmediyseniz) Ciprianni'de bir risotto tatmak şart olur.
KRALİÇEYLE SOHBET
Bir residance-otelden bahsetmek istiyorum laf açılmışken. Madison-Park arası 63'te en favori restoranlarımdan Bilboquet'de, öğle saatlerinde yemek yiyorduk. Fatih (Ürek) ve New York'taki en can arkadaşım Şule ile. Fatih'le yan masadaki çok şık hanımlara gözümüz takıldı. Şule'ye baktık. O da telefonda olduğu için eli ile okeyledi. Hanımlardan biri isveç kraliçesiydi. Çekinerek minik bir sohbete geçtik. O kadar alçak gönüllü, o kadar da kaliteli bir hanım ki kendisi ve yanındaki ablası. İsveç'te Türk arkadaşlarımızın olduğunu söyleyince Türklere ayrı bir sempatisi olduğunu söyledi. Vitosunu beklemek üzere caddeye yöneldiler. Yanındaki güzel 2 genç kız onu uğurladıktan sonra yanımıza geldi. Biz de pek havalandık. Meğer karşı binadan bize bir beyin seslendiğini söylemeye gelmişler. Danny, benim ilkokul arkadaşım, Danny Grumberg el sallıyor yukarı çağırıyordu bizi. Danny,' Evvel zaman içinde' CD dizisi ile ve daha birçok eski plağının yenilerini bize sunan en eski plak ve CD firması Odeon'un sahibidir. Kaliteli yaşamasını en iyi bilen kişilerden biridir. Hemen her zaman önünden geçtiğim, karşısında yemek yediğim bu antik binaya geçtik. Çok da mutlu oldum. Yeni yerleri görmeyi seven Besim abiniz çok iyi bir yerle tanıştı; The Lowell... Muhteşem bir residance. Bu arada defalarca kaldığım ve çok sevdiğim Madison üzerindeki, The Lowell'a çok yakın Hempsey Carlton (The Carlton House) satıldığı için yakında kapanıp yenileniyor.
HER ZAMAN 1 NUMARA
Bu arada New York yaşamının Soho'ya kaydığını söylemek istiyorum. 5. cadde, Madison ve Park Avenue tabii ki her zaman 1 numara, ama Soho çok kaliteli restoran, mağaza ve yaşam mekanları ile çok sofistike. Hatta en kaliteli yerler oluyor. The Mercer, Soho House buranın önde gelen otellerinden bazıları. Soho'daki binalar daha yüksek tavanlı, sokaklar daha romantik, restoranlar adeta sonradan değil de çizilerek hazırlanmış gibi. Sebebini öğrendim bilir kişilerden. Soho, New York'ta veba salgını olduğunda özellikle belli bir kesim için uzaklaşma çaresi olarak inşa edilmiş bir semt imiş. Herkes salgından sonra şehir merkezine döndükten sonra değerlendirilen (meat market place) toptan et pazarı ki en ünlü dükkan ve restoranlar burada, Soho'yu da böyle değerlendirmişler ve en üst düzeye getirmişler.
Gelelim Broadway'e. Hilton, Sheraton, Millenium, Radisson, Paramount W, gibi ünlü isimlerin daha ehven fiyatlarda oluşları, bunların arasında Crowne Plaza'da geçen yıllarda kaldığımız ve de çok memnun kaldığımızı hatta İzzet Çapa'nın da tercih ettiği otellerden biri olduğunu belirtmek isterim. Bu arada 47. Cadde'de Edison Oteli'ni hatırladım. Tiyatroların ortasında dev bir otel ve de çok ehven fiyatlı. Daha çok ama çok kalacak yer şansları var tabii ki. Bir de 8,9,10 caddeler arası 30'lardan 55' lere kadar tüm caddeler arası tipik Broadway klasiği sokaklar ve oteller yıkılıyor. Cidden o İtalyan, Fransız, Meksika hatta Türk restoranları arasındaki Guest Apartments dedikleri minik oteller harika. Bunlardan biri 46'daki French Quarters. Çok şirin altında bari, restoranı, minicik şirin odaları olan harika bir otel. En büyük özelliği de çok hoşumuza giden Türk dostu bir müdürü ve ekibinin oluşu. Girdiğimizde önce küçük geldi otel, sokak yan kaldı dedi bazı dostlarım. Ertesi gün "hiçbir yere kıpırdamayız harika burası" dediler. Otelin hemen yanında St. Luke's Tiyatrosu var. Marlene Dietrich ve Maurice Chevalier'in dostluğunu sergileyen müzikali sergileniyor. Biraz ilerleyip köşeyi geçince American Eagle'a geliyor ve Broadway meydanına çıkıyorsunuz.
YARIN: KAFELER VE MARKETLER

