Tam 256 yönetmen ve 231 filmle otuzuncu yaşını kutlayan festivalin ayrıntılarını festival yönetmeni Azize Tan anlattı
ÖZKAN BİNOL
Ülkemizin en köklü festivallerinden biri olan İstanbul Film Festivali gururla otuzuncu yılını kutluyor. Bir nesli büyüten bu festivalimiz daha nice nesiller büyütmeye devam edecek, gençlerimize sinema okulu olacak, birçok insanın düşüncelerinde ufuklar açmaya devam edecek. 2-17 Nisan tarihleri arasındaki festival sebebiyle bu hafta "İstanbul Film Festivali"nin Yönetmeni Sayın Azize Tan'ı konuk ettim. Yoğun programı arasında vakit ayıran Tan'a, bu görüşme için her türlü özveriyi gösteren Sayın Ayşe Bulutgil'e ve sanata yaptığı değerli katkılardan dolayı İKSV'ye çok teşekkürler. Yaşasın Sinema! Yaşasın Festivaller! Ve elbette günün birinde darısı güzel İzmir'imin başına!
İSİM DEĞİŞİKLİĞİ - "Film gibi 30 yıl"... Bize ilk yılları biraz anlatır mısınız?
Kuruluş yılları kolay geçmemiş, 1982'de adı sinema günleri bile değilmiş. Yaz aylarında İstanbul Festivali diye büyük bir festival düzenleniyormuş. Onun için de 6 filmlik bir hafta olarak ilk defa "Vecdi Sayar" ile düzenlenmeye başlamış. O kadar büyük bir ilgi görmüş ki, 1983 yılında "Sinema Günleri" adını almış. Gördüğü rağbet nedeniyle 1984'te İstanbul Festivali'nden ayrılarak, Nisan ayında kendi tarihinde bağımsız bir festivale dönüşmüş. Hatta bugün bile festivali sinema günleri diye ananlar var. Daha sonra da biri ulusal, biri uluslararası İstanbul Film Festivali olmak üzere ayrılıyor.
- Ben sizi ilk festivalde sahnede çeviri yaparken hatırlıyorum. Siz ne zaman İKSV ailesine katıldınız?
İlk 10 yıl ben yoktum. Dışarıdan izleyici olarak takip ediyordum. Beni festivalle tanıştıran teyzemdir. 13-14 yaşlarındaydım ve seyrettiğim filmden çok etkilenmiştim. Passolini filmlerinin adeta toplu gösterisi olduğu bir yıl vardı. Hepsini seyredince neredeyse dünyam tamamı ile değişti. Sinema en büyük merakım oldu. İKSV'ye üniversite 2. sınıfta öğrenciyken; 1992'de dahil oldum. 1996 yılında İstanbul Film Festivali'nde altyazı koordinatörü oldum. 2000-2002 yılları arasında İstanbul Film Festivali Koordinatörü, 2003'te festivalin yönetmen yardımcısı, daha sonra da bildiğiniz gibi festivalin yönetmeni oldum.
MADDİ KATKI YOK - Dünyada birçok önemli festival var, 30. yılına ulaştığında bizim festivalimiz diğer festivallerin yanında nasıl bir konuma ulaştı?
Bizimki uluslararası alanda Cannes, Berlin gibi benzerleriyle kıyaslanıyor. Bu tarz festivalleri yerel yönetimler çok destekliyorlar. Bütçenin %50'si, 60'ını veriyorlar, geri kalanı bilet geliri ve reklam sağlıyor. Bizde ne yazık ki böyle bir anlayış yok. Bize ellerinden geldiğince destek veriyorlar eksik olmasınlar ama maddi bir katkıları yok. Şimdiye kadar ne kadar maddi zorluk yaşarsak yaşayalım festivalin başına sponsor adı getirmedik sadece İstanbul Film Festivali olsun diye, kolay olmadı bu. Kültür Bakanlığı son yıllarda desteğini artırdı ama hala iyileştirilebilir. Uluslararası platformda neredeyiz dersek de biz hakikaten düşük bütçelerle çok büyük bir organizasyonu gerçekleştiriyoruz. Birine davet gönderince mutlaka sevinerek geleceğini biliriz. Uluslararası festival camiasında bir kuşak büyüdü, sinemacılar ve seyirciler de buna dahil. Yabancılar, seyircimizin kalitesinden her zaman çok etkileniyor.
- Festival'den kimler geldi, kimler geçti?
Oyunculardan sayarsak John Malkovich, Claudia Cardinale, Sophia Loren, Catherina Deneuve; yönetmenlerden Elia Kazan, Antonyoni, Gus Van Sant, Neil Jordan ve bu yıl onur ödülü alacak olan sinemanın filozofu olarak bilinen Bela Tarr hemen ilk aklıma gelenler.
- Bu yıl festivalde nasıl farklılıklar var?
"Madem bir kuşak festivalle büyüdü, o zaman sözü onlara verelim" dedik. Festival programının bir bölümünü onlar yaptılar. En etkilendikleri filmleri seçtiler, filmlerle ve yönetmenlerle ilgili bir de yazı yazdılar. Onları da Muhsin Akgün fotoğrafladı. Ben de festival kurucuları ile röportaj yaptım ve röportajları toplayıp, "İstanbul Film Festivali'nin 30 Yılından 20 Yönetmen" adı altında bir kitap yaptık. Dün itibarıyla festival sinemalarında ve kitapçılarda satılmaya başlandı. Bir de bugün sinema dünyasında çok önemli yerlere gelmiş ama bizim festivalimize zamanında hiç bilinmeyen, ilk filmiyle gelen yönetmenlerden bir seçki yaptık. Bu da ilginç bir bölüm oldu.
- Yıllar içinde festival sinemalarının mekanları biraz değişti mi?
Ne yazık ki, mecburiyetten... İsterdik ki 30. yılımızı kutlarken bize 28 sene boyunca ev sahipliği yapmış ana mekanımız Emek Sineması da bizimle olsun. Gerçekten bunu çok arzu ederdik ama maalesef olmadı.
- Peki, şu anda Emek'le ilgili son durum nedir?
Şu anda biliyorsunuz Mimarlar Odası yürütmeyi durdurma kararı aldı. Mahkeme emriyle bilirkişi gezisi yapıldı. Umuyorum mahkeme kararı ile yıkım durdurulur ki Emek ayakta durabilsin. Karlı olarak faaliyetini sürdüremediği söylendi. Zaten Emek gibi sinemaların kar etmesi mümkün değil. Bu gibi yapılara müze gibi muamele etmemiz lazım. Avrupa'da; mesela Rotterdam'da, Berlin'de birçok örneği var. 1500 kişilik salonlar var bunlar devlet desteği ile ayakta duruyorlar. İstiklal Caddesi'nde çok fazla değişiklik var. Geçen seneki festivalde Yeni Rüya'yı kullanmıştık, festivalden sonra orası da kapandı. Alkazar kapandı, Sinepop hala belli değil... Bizim büyük bir izleyici kitlemiz var ve 250- 300 kişilik salonlarda festival zevkini almakta zor. Umarım çaresi bir çaresi bulunur.
- Festival bu yıl onur ödüllerini kimlere veriyor?
Açılış töreninde Türk Sineması'nın önemli görüntü yönetmenlerinden Ertunç Şenkaya'ya, yine önemli bir isim olan yönetmen Yusuf Kurçenli'ye ve çok değerli iki oyuncu Zeki Alasya ile Metin Akpınar'a onur ödüllerini takdim edeceğiz. Aynı zamanda bu yıl festivalimize yönetmen Bela Tarr geliyor, ona da onur ödülü vereceğiz. Çok değerli bir Macar yönetmen olan Tarr bundan sonra film çekmeyeceğini açıkladı. Onun sinema yapmama kararı, festivalimize katılımını daha da önemi bir hale getirdi. Umarım, film çekmeme fikrini değiştirir.
- Başka etkinlikleriniz var mı?
İstanbul Bienali'nde bir bölüm düzenliyoruz. "Film Untitled" bu Eylül ayındaki bienalin son döneminde. Bienal dünya üzerinde yapılan ilk 5 bienal arasında sayılıyor. 50 yıllık tarihi olanlarla karşılaştırılıyor. "Yales Hoffman" bir bölüm hazırladı, bu bienalin sinemasal önizlemesi olacak. Bienalde yapılacak sergilerinin 5 teması için 10 film gösterilecek, onunla paralel olarak da yönetmenlerin de katılacağı bir panel yapılacak. Bundan başka Claude Landsman'ın "Shoa"sını tekrar gösteriyoruz. O da konuk olarak geliyor. 10 Nisan saat 12.00'de bir sinema dersi verecek. İstanbul'la ilgili 2 önemli belgesel var. Onlarla paralel olarak da İstanbul'daki değişimleri ele alacağımız "İstanbul İstanbul" adlı bir panel düzenleyeceğiz. 16 Nisan günü Tindersticks konseri de en önemlilerinden biri. Bu sene Clair Denis uluslararası yarışma bölümünün jüri başkanlığını da yapacak. Claire Denis ile Tindersticks'in iş birliğinin 15. yıl dönümü. O yüzden dünya turneleri olacak. 11 Nisan'da Fulya Sanat Merkezi'nde konser verecekler ve bu konser ilk defa İstanbul Film Festivali kapsamında olacak.
- Cafer Panayi için bir etkinlik var mı?
Evet var, Cafer Panayi'nin "Ayna" adlı filmini göstereceğiz ve filmin gelirini de onun ailesine göndereceğiz.
Muhteşem bir seçki - Rica etsek Yeni Asır okurları için festivalden minik bir liste verir misiniz?
Tabii ki... Çok ilginç bir çalışma olan Danimarka filmi "Armadillo", Sabina Guzenti'nin İtalya'daki politik durumu anlatan geçen senenin olay yaratan filmi "Draquıla", Icıar Bollain'in "Yağmur Bile"", Tarr'ın "Torino Atı", Abdellatif Kechiche'nin "Siyah Venüsü" ve Mike Leigh'in "Another Year"ı. İlk etapta aklıma gelenler bunlar. 2010-2011 yılından isimleri çok iyi duyulmuş bir seçki yapmaya gayret ettik. Tematik bölümlerde de retrospektif ve sinematek kısmı ağırlıkta oldu. Yönetmenlerin seçmesi ve bienalle işbirliği de çok hoş oldu doğrusu.
- Çok teşekkürler nice 30 yıllara olsun.
Kitap hazırlandı - "30 Yıl"a özel bir de kitap hazırladınız.
Evet, "İstanbul Film Festivali'nin 30 Yılından 20 Yönetmen" bir kitap hazırladık. Orada da festivalin kurucularıyla röportajlar yaptım. Bu sene artık bir değişiklik ile İstanbul Film Festivali olarak buranın markalaşmış bir isimle devam etmesine karar verdik. Yani başında kullandığımız uluslararası kelimesini kullanmamaya karar verdik. Gerçekten festivalin rüştünü ispat ettiğini düşünüyoruz.
Emek Sineması'nın kapatılması üzücü - 28 sene size ev sahipliği yapan ana mekanınız Emek Sineması kapandı. Yanılmıyorsam da ciddi protestolar gerçekleşti.
Yanılmıyorsunuz, hem de çok ciddi bir şekilde protestolar oldu. O yıl kapanış günü çok büyük bir kalabalık Taksim'den Emek'e kadar yürüdü. Kapanış törenimizde bütün oyuncu ve yönetmenler hepsi Emek'in bizim için ne kadar önemli olduğunu ve kapatılmaması gerektiğini söylediler. Ama bunların hiçbiri fayda etmedi. Hala kapalı. Bu kadar kişinin belleğinde yer etmiş bir mekanın kapalı durması çok üzücü.
