Ermeni veya Yahudi olmadığını belirten Ali Nasuh Mahruki, "İsmini aldığım büyük büyük dedem Kaptan'ı Derya Ali Paşa, Sakız ayaklanmasını bastırırken Osmanlı amiral gemisinde yanarak öldüğü için Mahrukizaler olarak anılmaya başlanmışız" dedi
KAHRAMAN DURAK
Türkiye onları, 17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen ve binlerce insanımızı kaybettiğimiz Marmara depremi ile tanıdı. Evler yıkılmış, insanlar canlarını kaybetmiş, can korkusunun kolgezdiği saatlerde masaldan fırlamış kahramanlar gibi ortaya çıktılar. 226 insanı göçük altından çıkartarak hayata döndürdüler. Ancak AKUT'un kurucusu Nasuh Mahruki kulaklara aşina bir isimdi. 1995 yılında Everest'e tırmanan ilk Türk dağcı olan Mahruki, kendisini Everst'e tırmanan ilk Türk'ün yanısıra ilk müslüman olarak da nitelendiriyor. Mahruki, "Marmara depreminin ardından pis ve ahlaksız kampanya ile bize saldırdılar" diyor. Aslında kim, neden kendisi için Everst'e ilk tırmanan Müslüman vurgusunu yapıyor? Onun savaşçı ruhu dedelerinden mi geliyor? İşte Mahruki hem bu soruların yanıtını hem de AKUT'un altında yatan acıları ve güçlü yürekleri Yeni Asır okurları için muhabirimiz Kahraman Durak'a anlattı.
30 AYRI EKİBİMİZ VAR - AKUT ne zaman nasıl kuruldu?
AKUT'u kurmaya karar verdiğimizde yedi kişi bir araya geldik ve kurduk. 14 mart 1996 yılında AKUT'u kurduktan sonra arama kurtarma takımından sivil toplum örgütüne dönüştük.
- Bugünkü AKUT ne aşamada?
Şu anda 30'a yakın ekibimiz ve bin 200 gönüllümüz var. Her ekibimiz kendi bölgesindeki, fiziksel ve coğrafi şartlara göre tasarlanmış durumda. Bingöl ve çevresi daha çok kış aylarındaki maduriyetlere göre kar motosikletleri ve ulaşımı çözmek amaçlı, Antalya çevresi yaz aylarında yamaç paraşütü ve değişik durumlara göre sınıflandırılmış durumda. Karadeniz ekiplerimiz dağlık ve ormanlık şartlara uygun çalışmalar yapmakta.
- Gelir kaynaklaranız nedir? Bağışlarla mı ayakta duruyorsunuz?
Türk insanını yardımseverliği imece ve millet olma kültürü çok yüksek seviyelerde. Devlet geleneği oluşmuş, 72 milleti barış ve huzur içinde yaşatmayı başarmış insanlarız. Genlerimizde bu kültür var. Ne yazık ki unutmuşuz bunları. Ama biz bu unutkanlığı aşmak için şirketlere afet programları hazırlıyoruz, bir yayın evimiz var ve vakıflaştık. Bağışlar da eklenince her yere koşuşturabiliyoruz.
İFTİRALAR ÇOK ÜZÜCÜYDÜ - Nasıl, kim unutturdu peki?
12 Eylül darbesi sonrasında toplum birbirine yabancılaşmış, 'gemisini yürüten kaptan', 'benim memurum işini bilir'e gelmiş durum, doğal olarak da insanlar bencilleşmiş. Ağır darbenin vatandaşın üstünden silindir gibi geçmesi oldu. Kapalı ve pasif kaldı vatandaş. İşte bu durum unutturdu tüm bu değerleri.
- Sizi farklı kılan neydi neden bu kadar sevildiniz?
Devlet baba yetişir her derdimizi çözer mantığı ve bu durumun yardımlaşmayı bitirmesi 1999 depremine kadar sürdü. Marmara depreminin sabahı o devlet yoktu ortada. Doğa boşluk kabul etmez. Vatandaş o boşluğu kapattı ve durumun sembolik öncüsü AKUT oldu. Hiyerarşisi, yardım kültürü, yeterliliği olan bir kurum olarak gittik deprem bölgesine. 120 kişiyle, binin üstünde kişiyi organize ettik. Her şeyin devletten beklendiği düzen sona erdi. Herkesin bir yurttaş olarak üzerine düşeni yapması gereken bir çağdaş bilinç yerleşti. En büyük kazanç bu oldu. Biz yola çıkarken bunları öngörmedik, vatana ve milletimize yardımcı olmak istedik.
- Hayat kurtardınız ancak birçok suçlama ile karşılaştınız. Neden?
Marmara depremi AKUT'u başka bir yere taşıdı. Siyasi yetersizlik sürecinin had saffada olduğu dönemde deprem tuz biber ekti. Medya, Kızılay, TBMM gibi kurumlara vatandaşın güveni bitmişti. Anketlerde bu kurumların en altta çıktığı dönemde AKUT'un en üst sırada çıkması 70 milyonun güvenini kazanmak en büyük şey. Kelimelerle tarif edilemez. Bu misyonu ve değeri halk verdi bize. Onun için bu gücün karşısında kimse duramadı. Ama tüm başarımız ve halkın kahramanı olmamız bizleri çok zor bir yola sürükledi. Bir takım odaklar AKUT'un ve Nasuh Mahruki'nin toplum nezdinde kazandığı sevgiyi güveni kırmak için kampanya başlattılar. Ermeni olduğum, Yahudi olduğum, zengin çocuğu olduğum, iddia edildi ve bazı medya gurupları tarafından linç kampanyaları başlatıldı. Öyle ki hayat kurtarmadığımızı, enkazdan ziynet eşyaları topladığımızı söyleyip bir sürü iftira ve dedikodu yaptılar. Finansımızı kıstılar. Dönemin Sağlık Bakanı, hakkımızda soruşturma açma sözü verdi. Elimiz kolumuz kan içindeyken İstanbul'da AKUT'un tüm banka hesaplarına el konulmaya kalkışıldı. Vali ile birbirimize girdik, üç üyemizi kurs için Amerika'ya gönderdik bir ay önceden haber vermediğimiz için bir sene hapisle yargılandık.
OLMADIĞIM ŞEYLERİ SÖLEDİLER - Everest'e ilk tırmanan Müslüman'ım diyorsunuz, neden din vurgusu yapıyorsunuz?
Ben Everest dağına tırmanan ilk Türk'üm. 75 milyonluk bir ülkenin ilki olmak güzel. Birbuçuk milyarlık İslam aleminde ilk olmak çok daha güzel. Pakistan ve İran dağcılarına rağmen bu başarı çok önemli. Türkiye'nin İslam dünyasının lideri vasfı için Müslümanlığa vurgu yapıyorum.
- Soyadınız Mahruki, yanmış insan anlamına geliyor değil mi?
Evet doğrudur. Benim için Ermeni, Yahudi ve birçok olmadığım şey karalama kampanyasında kullanıldı. Ancak ben Osmanlı torunuyum. Asıl adım Ali Nasuh Mahruki, ailem ve arkadaşlarım Nasuh ismini kullandıkları için Ali ismim gündeme gelmedi ancak Ali ismini aldığım kişi de çok önemli bir isim. Benim büyük büyük büyük dedem İkinci Mahmut Dönemi'nde Osmanlı Donanması'nın başındaki Deniz Kuvvetleri Komutanı olan; o zamanların rütbesi ile Kaptan-ı Derya Ali Paşa'dır. 1789 Fransız İhtilali'nin ardından batılı devletler milliyetçi akımlarla Osmanlı'da ayaklanmalara hız verildi. Şu an batılı devletlerin uyguladığı taktikle kışkırtma ve ayaklanmalar yaparak Osmanlı İmparatorluğu'nu bölmeye çalışılıyorken, Kaptan-ı Derya Ali Paşa, Sakız ayaklanmasını bastırıyor. Daha sonra Yunanlıların denizcisi Kanaris bir şekilde limana sızarak bomba dolu gemisiyle Osmanlı amiral gemisini yakıyor. İşte benim büyük büyük büyük dedem de bu sırada yanarak ölüyor. Bizlere sonra "yanık" anlamına gelen Mahrukizade ismi veriliyor ve soyadı kanunudan sonrada Mahruki soyadıyla devam ediyoruz.
