Dostlarıyla gittikleri tatilde göğsündeki kitleyi fark etti ve döner dönmez hemen bir doktora gitti. Kontrol, mamogram ve ardından doktordan o tokat gibi sözler geldi... "Kendini en kötüsüne hazırla!!!" Kanseri "nezle" gibi gören ve aslında asıl korkulması gerekene takılmayan Işınsu, kemoterapide (kemo) takıdı kaldı. İlk kez korktu. Ve kemo almayı reddetti. İlk randevu, bir gece içinde üç kez iptal edildi

Önce bir kıvılcım düştü, büyüdü yavaş yavaş... Bir baktı volkan oldu, yandı aslında biraz. Ama bu volkanın yaktığından daha büyük bir şey vardı ki; Onun adı aslında; SEVGİ idi.
Evet, çok yalın, çok sıradan bir kelime aslında ama bu kelimenin vücut bulduğu ilişkiler, dostluklar olunca çıkan fotoğrafa ve enerjiye karşı durabilen olabilir mi acaba? Ki; biraz sonra anlatacağım öyküde de duramadı zaten.
Onun tuttuğu yol ve öyküsü; bugün aramızda olmayan rahmetli Ufuk Güldemir'in de aslında tarzını anlatan ve bugün de biraz sonra anlatacağım kahramanı anlatan; Frank Sinatra'nın unutulmaz My Way şarkısının sözleri gibidir;
"Ve şimdi son burada, ve bu yüzden final perdesiyle yüzyüze geldim. Arkadaşım ki ben ona sevgili derim. İçinde bulunduğum durumu açıklayacağım. Bütün yollarda seyahat ettim. Ve bundan daha da önemlisi kendi yolumu tuttum.
Birkaç pişmanlığım var. Ama sonrasında aslında ifade etmeye değmeyecek kadar azlar. Yapmak ve görmek zorunda olduklarımı yaptım ve gördüm hiçbir bağımlılığım olmaksızın. Tüm işlerimi planladım sapa yol boyunca dikkatli adımlarla. Ve bundan daha önemlisi kendi yolumu tuttum.
Evet, zaman vardı daha bildiğinden eminim. Düşündüğümden daha çok mahvolurken. Ama tüm bunlar arasında şüphe varken ortada, hepsini yok ettim bitirdim. Hepsiyle yüzleştim, hayatta kaldım, yıkılmadım, ayaktayım.
Sevdim, güldüm ve ağladım. Boşluğu doldurdum kayıp hissemde. Ve şimdi gözyaşlarım dindiğinde bunu çok eğlenceli buluyorum.
ARANILAN BİR İSİM
Onları yaptığımı düşündüğüm için, utanmadığımı söyleyebilir miyim? Hayır ben o değilim, yolumu buldum ben. Bir adamın fikri neyse zikri de o mudur? Eğer değilse o zaman, hiçbir şeyi yok demektir. Gerçekten hissettikleri ise söylediği şeyler birinin diz çökerek söylediği kelimeler değildir o zaman. Kayıtlar gösteriyor rüzgara kapıldım ve kendi yolumu çizdim. Evet, bu bendim. Benim yolumdu..."
47 yaşında genç bir kadın. 12 yaşında yakışıklı oğlu Ege ve 20 yıllık can yoldaşı kocası Can ile birlikte iş hayatında aktif, cemiyet yaşamında da aranılan, parmakla gösterilen bir isim; Işınsu Kestelli'nin hikayesinden söz ediyorum.
O'nu sadece İzmir değil, Türkiye tanıyor aslında. 120 yıllık İzmir Ticaret Borsası'nın ilk ve tek kadın Başkanı ve Vadeli İşlemler Opsiyon Borsası (VOB) Başkanı başarılı işkadını Işınsu Kestelli. İzin verirseniz O'na ilk ismiyle hitap edeceğim. Sevgili Işınsu'nun bugün sizlerle paylaşmak istediğim hikayesi, 2010'un Kasım ayında başladı. Dostlarıyla gittikleri tatilde göğsünde bir kitleyi fark etti ve döner dönmez hemen bir doktora gitti. Kontrol ve mamogram ve ardından doktordan o tokat gibi sözler geldi; "Kendini en kötüsüne hazırla!!!"
Kendi ifadesiyle "Ailelerinde kanser kültürü yoktu" yani; ölecek miydi şimdi?
Doktor kızkardeş Işınay ile görüştü. "Meme kanserinde en kötüsü ölüm değildir. Vücudun dışında bir organ sayıldığından, en kötüsü iki memeni de alırlar ve hayata devam edersin" dedi Işınay.
Ama; her hastalıkta olduğu gibi, önce reddediş sürecini yaşar Işınsu. İki ay oyalar, erteler, hayatına devam eder! Bir seyahat için gittiği Singapur'da, çok güvendiği bir dostunun önerdiği doktora görünür. Singapur'daki doktor yeniden tetkikler ister. Ama sadece meme değil, tüm vücudun taranmasını isteyince; o ana kadar kanseri önemsememeye çalışan, yok saymaya çalışan Işınsu, teslim olur ve gözlerinin önünden tüm hayatı geçerken, ilk önce biricik oğlu Ege'yi ve annesini düşünür. Hem biyopsi yapılır, hem tüm vücut taranır. Neyse ki metastaz yoktur ve yapılacak şey bellidir; Hemen ameliyat ve memenin alınması...
Bütün bunlar; Işınsu'nun doğum gününde olur bir de. Yani; doğduğu aslında öleceğini söyleyecekler diye çok korkar önce. Ama; tam tersine; "kanserli parça alınsın, daha çoook yaşarsın" derler O'na
ON GÜN İÇİNDE
Derhal İzmir'e dönülür ve araştırmalar sonrasında Prof. Dr. Murat Kapkaç'a ameliyat olunur. Ama; ne de olsa kadındır ve bir kadın için memenin olmaması anlamını, ancak kadın olan anlayabilir. O yüzden; estetik cerrah Prof. Dr. Mehmet Alper de ameliyatta olmalıdır ki; kanserden kurtulduktan sonraki aşamanın ön hazırlıkları da yapılsın.
Buraya kadar anlattıklarım 10 gün içinde olup biter. Ve; bu noktaya kadar Işınsu ve kocası Can başta olmak üzere herkes durumu iyi idare ederken; doktorlar "Şimdi de 6 seans kemoterapi yapmamız gerekiyor ki; kanserli hücre varsa bile tamamen kurusun" der.
Işınsu'nun hikayesinin, Işınsu'nun yolunun herkese ders olacak bölümü de işte burada başlıyor;
Kanseri "nezle" gibi gören ve aslında asıl korkulması gerekene takılmayan Işınsu, kemoterapide (kemo) takılır kalır. İlk kez korkar. Ve kemo almayı reddeder. İstanbul Florance Nightingale hastanesinden alınan ilk randevu, bir gece içinde üç kez iptal edilir. Işınsu'nun deyimiyle olay aynen şöyle olmuştur;
"Askere gider gibi cümbür cemaat gittik İstanbul'a. Swissotel'deyiz. Salya sümük ağlıyorum gitmeyeceğim diye. Aynur başta olmak üzere beni ikna etmek için resmen "ikna odaları" görüntüleri içindeler. Karga tulumba götürdüler beni hastaneye. Korktuğum gibi olmadı, güle oynaya ilk kemomu aldım, çok da eğlendik. İlk seansta alerji olur dediler. Ki; benim bünyem çok alerjik olduğu halde hiçbirşey olmadım. Dedim ki; boşuna direnmişim, zevkli bir işmiş aslında. Ama; ilk seansta daha hafif veriyorlarmış meğerse ilacı, sonraki seanslar biraz daha ağır geçti ama..."
"DESTEK TAYFASI"
Ama'dan sonrasını size anlatmam lazım. Yetmeyecek biliyorum, hatta lütfen fotoğraflara çok iyi bakın. İşte; Işınsu'nun yolunun herkese örnek olması gereken ve içinde bulunduğu tüm olumsuz şartlara rağmen etrafında kenetlenen sevgi ve dostluk yumağını gördükçe neredeyse; " Keşke ben de hasta olsaydım" dedirtecek hikayesi asıl burada başlıyor.
Üç haftada bir tekrarlanan kemo alma seanslarına onlar; "Kemo Şenlikleri" adını verirler. Kolejden, çocukluktan arkadaşları, iş yaşamından hayatına kattıkları aslında özet olarak; gerçek dostları, ya da kendi deyişiyle; "Destek Taygası"; Özlem, Esra, Aynur, Zeliha, Tomris, Metin, Kutluhan, Yeşim, Emre, Sonnur, Handan, Mustafa, Ali, Mihriban, Kerem, Zeynep, Turgay, Suzan, Ayşegül, Ferhan işte burada tam olarak devreye girer ve "Kemo Şenlikleri" başlar. Kemo alınmadan bir gün önce bir ordu halinde İstanbul'a gidilir; İstanbul'un muhtelif restoranlarında bol kahkahalı, bol muzip hatta dedikodulu sohbetler edilir, yıllardır saklanan itiraflar yapılır ve orada bulunan 20'den fazla "Destek Tayfası"nın tüm enerjisi; bu gecelerin baş misafiri Işınsu'ya verilir ve Voltran oluşur...
MANZARA SÜPER
Şenlik bununla da bitmez; ertesi gün kemo alınırken, hastanenin koridorlarında hummalı bir telaş vardır. Evlerde yapılıp getirilen kekler, pastalar, börekler, çörekleri görenler sanki kanser tedavisi değil, kutlu bir doğumu karşılar gibidirler. Destek tayfası sadece kendi hastalarına değil, koridor boyunca hastanedeki tüm hastalara da destek olmaya and içmiş gibidirler.
Tabii, kadınlığa dair en önemli organdan sonra ikinci organ yani saçlar da dökülür bu arada. Önce kısa kestirilir ama ikinci kürden sonra tamamen dökülünce bir kalemde kazıtılır saçlar. Ortaya çıkan manzara süperdir; Çünkü 47 yıl boyunca o gür saçların altında ne olduğunu bilmeyen Işınsu; yumurta gibi çok güzel bir kafasının olduğunu keşfedip, kah türlü peruklarla kah bandanalarla kah kel haliyle girdiği her ortamda bütün iltifatları toplar.
Ve;
Hikayenin sonunda 10 Haziran günü alınacak son kemo öncesinde asıl sürpriz yaşanır. Alaçatı'da destek tayfasından bir dostun harika evinde 8 Haziran günü kocaman bir parti verilir. Işınsu'nun partisidir bu. Artık son kemoya gelinmiştir ve bundan sonra hayat daha kolay olacaktır. (inşallah). Sadece masa düzenlemesi Mon Jardin'e yaptırılır. Yiyecekler için catering şirketiyle anlaşmak istemeyen destek tayfası, tüm yiyecekleri imece usulü kendi arasında paylaşmıştır ve 85 kişilik dev parti organizasyonu, saat 17 itibarıyla başlar. Konuklara "Degaje" giymeleri konusunda uyarı yapılmış! Tek bir söz verilmişti; Çok ama çok eğlenecekleri.
YENİ DESTEKÇİ
Müthiş partinin girişinde başroldeki kadının, Işınsu'nun, Kadir İnanır ile "Selvi Boylum Al Yazmalım" film afişinin aynısı hazırlanmış, birlikte yazdıkları senaryonun finalini de beraberce yazmaları istenmiştir. Destek tayfasından Zeynep Özyılmazel'in babası sanatçı Neco da, gecenin sürprizi ve yeni destekçisidir.
Saatler süren partide herkes ama herkes, tüm yüreğiyle, tüm samimiyetiyle ve yine tüm enerjilerini Işınsu'ya vererek yerini alır. Yenilir, içilir, hiç durmadan dans edilir ama hep eğlenilir. Partinin baş kahramanı Işınsu ise en çok eğlenendir. Herkesle dans eder, güler, eğlenir...
Sonu iyi biten bu hikayenin baş kahramanı Işınsu'nun sizlerle paylaştığım hikayesini bizzat ben yazmak istedim. Çünkü; "Destek Tayfası" içinde yeralarak, o sevgi yumağında ben de boğuldum. Bu gönüllü boğulmada, pek çok güzel insan tanıdım. Her biri en az Işınsu kadar güzel, Işınsu kadar özel idi. Bu hikaye, tek bir kişinin hikayesi değildir.
Bir kadının, kadın olmasının ifadesi iki organının gitmesine rağmen, o kötü hücrelerin hayatına kastetmesine rağmen, inadına hayata tutunması, inadına hayata asılmasının hikayesidir.
Tünelin ucunda ışık var
Bu hikaye yazılırken tam bir inanç ve dostluk vardır. Dualar da vardır, eğlence de. Işınsu'nun canyoldaşı, sevgili eşi Can'ın deyişiyle; "Biraz da deliliğe vurarak aşmışlardır tüm zorlukları ve hikaye böyle yazılmıştır.
Zaten bu hikayeyi tek başına değil, 85 destek tayfasıyla, can dostuyla birlikte yazmıştır. Ne o kötü hücreler ne de diğerleri; hiçbir kötülük bu sevgi yumağını delemedi. Önce Işınsu inandı, sonra ailesi ve dostları. Onlar bu hastalığı yendi. Şimdi önlerinde yepyeni bir hayat var. Onların umudu hiçbir zaman bitmedi. Sizin de umudunuz hiçbir zaman bitmesin. Her olumsuz olay, iyi bir başlangıca mutlaka sebep olur. Tünelin ucunda ışık mutlaka vardır. Işığı görene kadar sakın ola ki, umudunuzu yitirmeyin. Çünkü; o ışık tıpkı Işınsu'nun hikayesindeki gibi sizi mutlaka aydınlığa taşıyacaktır...
