Farklı bir tatil geçirmek, uzaktan duyduğunuz güzellikleri yakından görmek, tanımak ve eğlenerek keşfetmek istiyorsanız Karadeniz, size hiç de göründüğü kadar uzak değil
BAŞTAN BAŞA KARADENİZ / GÖKMEN KÜÇÜKTAŞDEMİR
Yaşadığımız ülkeyi tanımamız, tarihimizi ve kültürel değerlerimizi iyi bilmemiz gerektiğini düşünenlerdenim. Hal böyle olunca plajda uzanmak yerine kendimi, daha önce görme fırsatı bulamadığım Karadeniz'in dumanlı dağlarına, güzelim yaylalarına, yemyeşil coğrafyasının süslü akarsularına bıraktım. Kendisi küçük ünü büyük kasabalarından, insanı içine çeken şehirlerinden, benzersiz dağ köylerinden, harika gülümseyen ve de gülümseten insanlarının arasından geçtim. 4500 km'nin sonunda iyi ki de gitmişim, gezmişim ve görmüşüm dedim...
'Ak'tan 'kara'ya doğru yola çıktığımız, 'yeşil'e doğru uzandığımız gezi hayli eğlenceliydi. Eski Türk dilini bir kenara bırakırsak, Batı Karadeniz'den Doğu Karadeniz'e ilerlediğimizde bitki örtüsünün nasıl sıklaştığını, nasıl da daha koyu tonlara büründüğünü, değişen dillerle şiveleri, harika yemekleri, farklılaşan kıyafetleri, yerleşim biçimleri ve mimarileriyle birlikte daha birçok güzelliğe şahit olduk. Ben kimi zaman yorgunluktan aracın camına başımı dayayıp gözlerimi yumsam da bölgenin inanılmaz güzelliklere sahip doğası ve köklü tarihi hiç vazgeçmedi kendini anlatmaktan. Bizi her adımda etkilemeyi başardı.
İlk durak Abant Gölü... Yıllar sonra yeniden görmenin çocuksu mutluluğu vardı içimde. Yüzüme çarpan birkaç su damlası, aklıma geçmişte yine buraya ailemle birlikte geldiğimiz günü ve yağmur altında yaptığımız pikniği getirdi... Otobüsten inip göle yaklaştıkça güneş bulutlar arasından çıkıp kendini gösterdi. Güneşin üzerimize kıvrılmasıyla gözümüzün önündeki tablo da birden değişti.
GÖLDE BALIK TUTMAK
Güneşin gökyüzüne hakim olmasıyla dağların dorukları artık daha net gözüküyor. Ağaçlar ve ayaklarımızın altındaki yeşil örtü sanki canlanıyor. Artık yeşilin tonları daha bir güzel... Gölün üzerine yansıyan doğanın güzelliği ile suyun içindeki nilüferlerin ve sazlıkların bu görüntüye etkisi inanılmaz. Biraz yürüdükten sonra Karadeniz turuna Abant'tan başlamanın keyfini çıkarıyoruz. Göl kenarında çaylarımızı yudumlayıp manzaranın tadına varıyoruz. Bu gölü her mevsimde bir kez görmeli insan. Her yerin kar kapladığını düşünmek çok eğlenceli... Benim en çok sevdiğim mevsim ise ilkbahar... İlkbaharda gölün yüzeyini kaplayan nilüferler ve ağaçlarda açan çiçekler muhteşem bir manzara oluşturuyor.
Gölün çevresi 6.5 km. Göl çevresinde tur atmanın keyfi müthiş. Her bir köşesi farklı manzaraya davet ediyor sizi. Lezzetli alabalıkların bulunduğu ve olta balıkçılığı zevkinin tadıldığı Abant'ın çevresi, bitki ve hayvan türleri açısından oldukça zengin...
Karadeniz'in şirin sahil beldesi Amasra
Bakacak Tepesi'nden, Fatih Sultan Mehmet'in ilk gördüğünde "Çeşm-i Cihan" (Dünyanın gözleri) dediği Amasra, Karadeniz'de en sevdiğim yerlerden biri oldu. Sanırım bunda bana Eski Foça'yı anımsatmasının da önemli payı var. Bartın'a bağlı olan Amasra, turizm açısından hayli gelişmiş bir bölge. İstanbul'dan buraya gezmeye gelen çok sayıda insan görmek mümkün. Özel tavada pişirilen mevsimlik balıkları ile harika Amasra Salatası yerken, denize girenleri, tekne turlarına çıkanları ya da ağaç oyma veya tel kırma işleri satın alanları izlemek büyük keyif. Gitmişken Amasra Kaleiçi, Bedesten ve eski kiliseleri görmenizi tavsiye ederim. Kuşkayası Yol Anıtı'na da uğramadan geçmeyin... Burası 2 bin yıl önce Roma imparatorlarından Tiberius zamanında kaya oyularak yapılan Türkiye'deki tek yol üzerinde bulunan anıt olma özelliğini taşıyor. Kemerli bir niş içinde yer alan 180 cm boyunda bir insanla, yanındaki yarım sütun üzerinde duran bir kartal kabartması var. Anıtın durduğu yer ve manzarası gerçekten görülmeye değer.
Ayrıca Amasra bir de müzeye sahip. Antik bir yerleşim merkezi olan Amasra ve çevresinde sık sık taşınabilir eski eserlerin ortaya çıkması, burada müze kurulması fikrini oluşturmuş. Müzesini de gezebilirsiniz.
İpek Yolu'nun üzerinde bulunan masal diyarı Safranbolu
3 bin yıllık tarihi boyunca Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yapmış Safranbolu; tarihi İpek Yolu üzerinde yer alıyor. Orta Asya'dan göç ederken Oğuz Türklerinin Karakeçili aşiretinin geçiş noktalarından biri olmuş ve aşiretin kollarından biri tarafından kurulmuş. Safranbolu, ismini yörede yetişen safran çiçeğinden almış. Kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya boyama özelliğine sahip olan bu çiçek kimya sanayinde kullanıldığı gibi, baharat olarak sofralarda da kullanılıyor. Maddi değeri çok yüksek olan bu çiçek tohumunun dünyada üretildiği ender yerlerden biri de Safranbolu. Burada her şey sanki safranla yapılmış gibi. Kolonya, parfüm, sabun... Özelikle sarı renkteki safranlı lokumundan tatmayı unutmayın, çok seveceksiniz.
Bir vadinin iki yamacına kurulan ve birbirine çok benzeyen Safranbolu evleri insana bir masaldaymış izlenimi veriyor. Bölgenin en eski evi olan 'Onbaşıgil Evi' 450 yıllık. Türkiye'de koruma altına alınmış 40 bin yapıdan 1200 tanesi Safranbolu sınırları içinde. Safranbolu'nun bir diğer özelliği de 1994 yılında UNESCO'nun Dünya Mirası listesine dahil edilmiş olması. Ara sokakları ve tepeden bakıldığındaki manzarası insanı adeta büyülüyor.
Safranbolu'daki ilginç yerlerden biri de Demirciler Çarşısı. Akçasu Deresi'nin iki yanına kurulmuş bu çarşı, sıcak ve soğuk demircilik el sanatları üretiminin yapıldığı tek Lonca çarşısıdır. İnanılmaz dikkat ve beceri isteyen bu sanatın yerinde ve ustaları tarafından devam ettirilişini görmeniz çok ilginç olabilir.
Devrek denince baston akla gelir
Zonguldak'a bağlı Devrek, sevimli, güzel bir kasaba... Devrek, yaklaşık 500 yıldır yaptığı bastonlarla tanınıyor. Mısır'da, İngilizlere esir düşen, Devrekli marangoz ustası Ali Rıza Efendi tarafından, bastonculuk, İngilizlerden öğrenilmiş ve Devrek'te yapılmaya başlanmıştır. Klasik Devrek bastonunda; gövde kızılcık, sap ceviz ağacından yapılmakta. Gövdesinden başlayarak, sap kısmına doğru dolanmış, iki yılan motifi bulunur. Günümüzde ise, bastonlar, değişik malzemeler ve motiflerden üretilmekte. Bastonların tanesi 30 lira ile 700 lira arasında değişiyor.
Gezi notları
- Tura çıkacaksanız iyi bir rehberiniz ve iyi bir şoförünüzün olması gerekli. Hem sağ salim evinize geri dönmeniz hem de gittiğiniz yerler ile ilgili doğru ve iyi bilgiler sahip olmanız için... (Rehberimiz Yasemin Güngör'e, kaptanımız Yasin Vardar'a, yardımcısı Barış Bayat'a ve ayrıca Gençay Star Turizm'e de çok teşekkür ederim. Sayelerinde harika bir Karadeniz gezisi gerçekleştirdim.)
- Türkler geçmişte yönlerini belirlerken bugünkü kavramları kullanmamışlar. Onlar yerine kuzeye kara, güneye kızıl, batıya ak ve doğuya da yeşil demişler.
- Kastamonu'da Şeyh Şabanı Veli Türbesi ve Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi'nin bulunduğu meydan Türkiye tarihi için büyük önem taşımakta. Dergah evleri, müze, cami, türbe ve kütüphanenin yer aldığı meydanda İstiklal Marşı'mızın şairi Mehmet Akif Ersoy, Kastamon'u halkını Milli Mücadele öncesinde birlik ve beraberliğe çağıran konuşmaları burada yapmış, halkı burada bilinçlendirmeye çalışmıştır. Mehmet Akif Ersoy yaptığı konuşmada şöyle der: "Milletler topla, tüfekle, ordularla, teyyarelerle ile yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi menfaatini temin etmek sevdasına düştüğü zaman yıkılır."
Ayrıca 10 Aralık 1919 tarihinde Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Hanımlar Cemiyeti'nin Zekiye Hanım'ın başkanlığında yine bu meydanda gerçekleştirilen kadınlar mitingi Türkiye ve dünya tarihindeki bir ilk. Kastamonu bunun gibi tarihi özellikleri ve güzel yüzüyle görülmesi gereken bir kent.
