Bir görünüp bir yok olan; her çıkışında içimizden bir şeyler taşıyan sanatçı Feridun Düzağaç, farklı kişiliğinin sırrını Yeni Asır Pazar'a anlattı
ALİ KAYADİBİ
O, hemen her ortamda, her koşulda dinleyebileceğiniz bir şarkıcı gibi görünmeyebilir. Belki zihinsel olarak hazır olmanız, ruhunuzun kabul edebileceği dinginliği yakalamış olmanız gerekir. Öyle hemen insan içine karışmayan, hele diğer sanatçılarla karıştırılmak istemeyen Feridun Düzağaç, hakkındaki, "özgün kişilik" söylentileri üzerine şu yorumu yapıyor: "Çok naif ve özenerek şarkı dinleme alışkanlığı kazanmış insanların kişiselleştirdiği bir durum" diyor.
Dili öyle diyor ama başbaşa konuşmamızda ve bir saat sonra sahnede izlediğim Feridun Düzağaç karakterleri gerçekten farklıydı. Kimbilir belki de çok kişilikli ya da çok kişinin birleştiği bir figür. Yani doğal mı doğal. Kendisiyle buluşmak için randevu verdiği saatte fotoğraf çekileceğini bildiği halde, en doğal haliyle çıktı karşıma. "Ben öyle poz vermem" diye direnmese de, "Şöyle deniz kıyısında yürüyelim" dediğimde arkadaşımız Erkan Güvenç'in fotoğraf çekeceğini anladı ve, "Buna hiç gerek yok" diyerek oturduğu yerden kalkmadı. İşte size Güllük'te deniz kıyısında konuştuğumuz Feridun Düzağaç'tan ilginç bir söyleşi.
- Şarkılarınız, tarzınız ve sahneyi kullanma biçiminizle sizi farklı görenleri haklı buluyor musunuz?
Özenerek şarkı dinlemeyi alışkanlık haline getiren, bunu bir eylem, iş kabul edenlerin kişiselleştirdiği bir algı hali sanıyorum. Ben de, bir albümü dinlerken sözlerinden o adamı çözmeye gayret ederim. Zaten şarkıcıya böyle bir gizem çözme payı bırakmak gerekir. Esrarı, gizemi olmalı şarkının sözlerinde. Ne de olsa bir sanattır. Herkesin yaptığı şey değil. Ben farklı olmak için çaba göstermem ama doğal olmak için evet. Çünkü doğallıktan uzaklaştıkça değerleri yitiriyorsunuz.
- Doğallıktan söz etmişken, en doğal haliniz nasıldır?
İşte böyle.. Rahatsız olduğum an uzaklaşırım doğallıktan. Sahnede şarkı söylediğim anlarda da doğallığı kaybettiğimde, keyfim kaçar. Dostlar arasındaymışım hissini yaşamalıyım, yaşatmalıyım. Beste yaparken insan duygularının kıvrımlarına girebiliyorsam, iyi şarkılar çıkıyor. Bunun için de doğallığa ihtiyaç var. Sosyal denetim endişesi, kontrol edemediğimiz kaygılar bölmemeli şarkılarla ilişkimi. Bu yüzden sık sık içime çekilip özgün şarkılar yazarım, söylerim. Beğenilirse mutlu olurum.
- Rock altyapısından besleniyorsunuz. Değişmeyene isyan, kaybedilenlere ağıt, pek az da umut vaad eden sözler.. Bunu nasıl açıklarsınız?
Elektronik tınıların, agresif rock altyapıların üzerinde yükselişi reddedemem. Ben bazı şarkılarımın düzenlemelerini de beğenmediğim olur, içime sinmez yani. Çünkü şarkıları kendim için yapmıyorum, aldığım tepkiler bu yüzden önemli. Bir de şarkılarımı albümü çıkardıktan sonra başkasının şarkısı gibi dinlerim, empati yaparım.
- Şarkılar tek hayatınız değil elbette. Kendi hayatınızda değerli olanları sıralarsak..
Kızım Tuya Naz 12 yaşına giriyor. Ben de Ekim'de 43'üne.. Hayatın akışını görmezden gelemeyiz. Bugün çok değer verdiğimiz, bir süre sonra anlamını yitirebiliyor. Değer ifade edebilecek şeyleri kendi hayatımızdan elde etmeliyiz. Önce kendimize, sonra başkasına yararlı olabilsin. Kalıcı olacak şeyler bırakmak önemli olan. Kızım bunlardan biri. O'nun değerleriyle büyümesi, olumsuzluklardan etkilenmemesini isterim.
- Siz, bugünkü müzik anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hem müzik yapanlar hem de dinleyenler açısından.
Müzik yapanlara birşey söylemem yakışık almaz. Ama emek verenleri taktir ederim. Müzik dinleme zevki de tartışılmaz. Buna toplumu şekillendiren değerler açısından bakarsak, müziğin yeri önemli. İyi müzik, iyi ortamlarda gelişir. Talepler de öyle. İyi müziği talep edenler varsa zaten tercihi yapmıştır. Nitelikli dinleyiciyi de iyi müzik çeker zaten.
- Şarkılarınızı özgün kılan yanlardan biri de, dinleyicinin şarkılar üzerinden hem kendi hem de sizin hikizini sürebilmesi gibi görünüyor. Tematik tınıları duymak mümkün. Şarkılarınız zihinlere bir hikaye yerleştirebiliyor. Bunlardan "Uykusuza Masallar" sahibine neler çağrıştırıyor?
Baktığım noktada, kendi gerçekleriyle, hayatla eskisi gibi didişmeyen, daha bir geriye çekilmiş, daha bir gardı düşmüş, toleransları artmış bir yerde görüyorum kendimi. Bu albümde, gülümsemeyi deneyen şarkılar var. Yaşımdan cesaretle bilgece laf ettiğim yerler var.
OLGUNLUK DÖNEMİ - Hemen her yerde görünen bir sanatçı değilsiniz. Şarkılarınızın seçimi, albümü hazırlamanız da aynı özeni taşıyor. 40'lı yaşların olgunluğuna ulaşmışken az önce söz ettiğiniz albümün yapımı için bekleyiş uzun değil mi?
Bu süreyi uzatan, stüdyo sürecince hiç olmadığı kadar inisiyatifi paylaşmamız oldu. Bu albüme kadar genelde ben şarkıları yazardım, Cengiz Köroğlu da birtakım kıyafetler dikerdi. Sonra akustik anlayışa uygun çaldırırdık. Ama bu albümde tamamen masallar var. Yaşadığım ve şimdi bitmiş bir ilişki üzerine tuttuğum notları şarkı yaptım, hiç yapmadığım kadar. Tamamen hikaye olduğu için bunları nasıl seslendirebiliriz diye uzun sohbetlerimiz oldu. Var olan şarkılarımın kaybetmenin ve sebepsiz yere geçmişte kalmanın şarkıları olduğunu, konserlerde çaldığım zaman insanlara ağır geldiğini hissettim. 'Şarkı söylemeyi bilen bir şair' diye bana iltifat edildiğini duyuyorum. Ben şair değil, şarkı yazarıyım.
- Şarkı sözlerinden açılmışken, "Uykusuza Masallar" albümünün ilk şarkısı 'Çok Geç'te hüzün hakim. Hüzne mahkum edilmiş gibi algılanmaktan şikayetçi bir adamın, acıyla dalga geçtiği bir parçayı ilk sıraya koyması çelişki değil mi?
İçerik olarak diğer şarkılardan sıyrılan bir şarkı değil; ama akustik ve gülümseyen bir şarkı olmasını istediğimiz için açılışa koyduk. Hepimizin değiştirmek istediği şeyler var. Ama yaşanıp biteni ve bıraktığı izleri değiştirmek imkız. Üzülmek için çok geç. Şarkının ana fikri bu.
- Hayatta istemediğiniz yerlere getirilmekten ötürü hayata küstüğünüz oldu mu?
Çok kalbim kırıldı, ben de çok kalp kırdım. Kendi dinleyicisi tarafından, büyük kitlelere hitap etmek için şarkı yapmakla suçlanmış bir adamım. Bunun nekaheti uzun sürdü. Evliliğimizi bitirerek, kaldırılamayacağı bir travma hediye ettik kızımıza. Öldüğümde de bu vicdan yarasını hissedeceğim. Bu hayat beni hırslandıracak bir hayat değil. Kızımla, keyif içinde yaşayacağım bir hayat. Dinleyicim benim adıma anlamsız yere üzülüyor. Ama ben hayallerimin ötesinde bir hayat yaşıyorum. Bana çiz deseydiniz, bu kadar güzel bir hayat çizemezdim.
KALP KIRIKLIĞI - Birlikte çalıştığınız, özel hayatınıza giren kişiler için birlikte yaşaması, kaldırılması zor biri misiniz?
Öyleymişim demek ki!. Tanıdığım insanlar, bana aşkı ne kadar iyi tanıyorsun diyor. Beni hayatından çıkaran iki kadın da şu anda çok mutlu. Böyle bir hayat yaşamalıymışım. Orhan Pamuk'a mesafeliyimdir; ama kızına söylediği şu söz çok etkileyici: "Ben hep bir trende gibiyim ve sen beni hep bekleyen istasyon gibisin." Kendi şarkınızı yazarken, hayatınızın oluşturduğu cam kırıklarının üstünde yazıyorsunuz. Öyle bir an geliyor ki kendi hayatımın gerçekleri bana batıyor.
- F.D. dediniz şarkınızda. Feridun'un gözünde F.D. nasıl?
Ben bütün dertlerimi sahnede söylüyorum. Sahne dışında çok da sosyal bir tip olduğum söylenemez. Bunun için belki şarkıcı oldum. Yıllar sonra yaşıyor olursam dinleyicileriyle organik bir bağ oluşturabilmiş daha çok sanatçı ve grup görmek isterim. Her şeyi tüketmek üzerine kurulu bir sistem var.
Feridun Düzağaç kimdir?
10 Ekim 1968 Adana doğumlu. Mersin'de bir grubun solisti olarak şarkı söylemeye başladı. 1988'de 4 arkadaşıyla kendi grubunu kurdu. 1992'de Çukurova Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Toplum hafızasında ya da müzik dünyasında, "Zor sözlerin, zor hayatın adamı" diye şekilleniyor. Siyah ve beyaz bir adam olarak yansıdığı, 1997'deki "Beni rahatta dinleyin" albümüyle başlayan müzikal yolculuğu, "Benim adım F.D."ye kadar uzandı.. Uykusuza masallar okuttu, bugünlere geldi.
Bir ay sonra 43 yaşına basacak Feridun Düzağaç kendi deyimiyle, "Yarı bilge, toleransları artmış bir adam"ın "daha az kelam" diyerek, yaşamı selamladığı masallarda sözler bu defa daha yalın ve yalnız. O kısaca F.D.
