Günümüzden yaklaşık 9000 bin yıl öncesine ait yerleşim izlerinin bulunduğu köylerde yaşayanlar, bir yandan bu tarih hazinesine tanıklık yaparken, diğer yandan da Yörük geleneklerini devam ettiriyorlar
SELAMİ KALAY
Ulucak Höyüğü; İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde, Bornova-Ankara karayolunun 15'inci kilometresinde, anayoldan 150 metre içeride. Höyüğün güneyinde, Gediz Nehri'nin bir kolu olan Nif Çayı akmakta. Ulucak Höyük, 1960 yılında İngiliz Araştırmacı David French tarafından tespit edilmiş. İlk kez 1995 yılında Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu'nun bilimsel danışmanlığında başlatılan kazılara, 2009 yılından itibaren Trakya Üniversitesi adına Doç. Dr. Özlem Çevik başkanlık etmekte.
Ulucak'taki kazılar höyük ve mezarlık olmak üzere iki alanda gerçekleştirilmiş. Yürütülen kazı çalışmaları ışığında en eski yerleşim, günümüzden 9000-8500 yıl öncesine tarihlenmiş. Altı kültür katı ve bu kültürlere ait mimari katlar tespit edilmiş. Höyükte en iyi korunan kültür katının geç neolitik/erken kalkolitik (İ.Ö. 6000-5700) çağlarına ait olduğu görülmüş. Bitişik nizamda inşa edilen evler, genelde tek mekanlı olmakla birlikte, bazı yapılarda bölmelere de rastlanmış. Yerleşim ani bir yangınla terk edildiği için o günkü yaşamı, koşulları ve özellikleri ile olduğu gibi yansıtan buluntular, yapıların içinde ele geçmiş. Fırınlar, ocaklar, platformlar, tahıl depolama yerleri ile pişmiş toprak, kemik ve taş eserler açısından oldukça zengin buluntular gün ışığına çıkartılmış.
Küp mezarların yer aldığı Ulucak Mezarlığı'nın, Anadolu'nun batısında, Erken Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı'na ait höyük yerleşmesi ile mezarlığın bir arada kazıldığı merkez olması açısından önem arz ettiği belirtiliyor.
GÜNÜMÜZDE ULUCAK KÖYÜ
Höyükten sonra iki taraflı çam ağaçlarının uzandığı, parke taş döşeli yoldan bir kilometre sonra köyün eski meydanına ulaşıyorum. Sokak başlarında örnekleri görünen eski Rum evlerine 1924 mübadelesiyle gelen Balkan göçmenleri yerleştirilmiş. Sonraki yıllarda, Kemalpaşa'da fabrikaların sayısı arttıkça Anadolu'nun bütün illerinden göç alan köyün nüfusu 6500'e ulaşmış. Mardin, Şırnak, Cizre, Uşak, Balıkesir, Afyon, Bolu, Niğde ve Konyalılar başta geliyor. Ulucak günümüzde üç mahalleye ayrılarak (Atatürk, İstiklal, Cumhuriyet) Kemalpaşa Belediyesi'ne bağlanmış.
Ulucak köyünde meydandaki kahvehanede verdiğim çay molasında, yan masadan beyaz saçlı, güler yüzlü bir ihtiyar, "Etin yanında ister nohut, bana derler berber Turgut" diyerek kendisini tanıttı. Hemen başlayan sıcak sohbet sırasında, 1933 doğumlu olduğunu söyleyen Turgut Tokoğlu, "Elli senedir Ulucak'tayım, berberlik yaptım burada ve emekli oldum. Annem babam Selanik göçmeni. Berberlik baba mesleğim. Gençken ben çok yakışıklıydım. Elli sene önce karşıdaki Dereköy'de iken bir gün kahvahaneye film ekibi geldi, figüran arıyorlarmış, beni seçtiler. Bülent Ufuk ve Gülistan Kuzey'in başrollerde oynadığı "Çakırcalı Mehmet Efe" filminde Çakırcalı'nın yardımcısı rolünündeydim. Okuldayken de şiir okumaya beni çıkarırlardı. Eşim Aliye ile elli senedir evliyiz, 'Tütmedik baca olmaz, kavga etmedik ev olmaz' misali, eşim bazen kızdığı zaman bana 'artist' der, ben de ona mani söyler güldürürüm, geçinip gidiyoruz işte" diyor.
Bu güzel sohbetin ardından, üç kilometre yukarıdaki Damlacık Köyüne gitmek üzere yola koyuluyorum. Sipil Dağı'nın Kemalpaşa ovasına bakan eteklerinde "Sancaklı Yörükleri" yerleşmişler. Damlacık, Kuyucak, Ansızca, Yenmiş, Sütçüler, Akalan, Çambel, İğdecik ve Bozköy ortak düzenledikleri yörük şenliklerinde bir araya gelip geleneklerini sürdürüyorlar.
KEMERALTI TURLARI
Damlacık köyünün kuruluş hikayesini ve ilginç geleneğini İsmail Kaya'dan dinliyorum.
"Damlacık Köyü ismini köyün içerisindeki çeşmeden almış. Yukarıdaki Tepeköy ve Boğazlıyan köylerinde görülen salgın hastalıktan kaçan Ali Kuzular ve Kör Veli şimdiki köyün olduğu yere gelip yerleşmişler ve kızlarından birini de Yenmiş köyünden Çoban Ali ile evlendirmişler. Bu üç haneden başlamış köy olmaya. Bizim köyde düğünden önce "urba kesme" diye bir adet vardır. Gelin ve damatla beraber 70-80 kişi hep birlikte Kemeraltı'na alışverişe gideriz. Herkes üzerine düşen hediye ne ise onu alır, gelemeyenler için de ısmarladıkları alınır. Böyle böyle ihtiyaçlar tamamlanır. Daha sonra köye dönülür. Kına gecesinde alınmış olan hediyelerle takı merasimi yapılır. Başka köylerden düğüne gelenler hediye olarak koyun, keçi de getirebilirler. Bunlar karşı tepedeki üç çamın oraya geldiklerinde davul zurna ile karşılama yapılır. Kalabalık gittiğimiz için Kemeraltı esnafı bizi tanır ve severler."
ÖDÜLLÜ KİRAZLAR
Sanayileşmeyle beraber, köylerde bozulmaya başlayan yerel yaşam alışkanlıkları, kültürel unutuşu da beraberinde getiriyor. Yaşlıların belleklerinde kalan son bilgiler de onlarla beraber yok olup gidiyor. Buna karşılık son yıllarda, doğal beslenme ve doğal yaşama karşı büyük bir ilginin oluşmasıyla eski kültürlerin izleri sürülmeye başlandı. Çok masraflı olduğu gerekçesiyle sökülen üzüm bağlarının yerine dikilen kirazlar, susuz ortamda ve havanın serin olmasının avantajı ile kaliteli ürün verince Almanya'dan birincilik ödülü getirmiş Damlacık köyüne. Buna rağmen sonradan kullanılan hormon ve tarımsal ilaçlar artık denetim altına alınmış. Organik tarıma geçiş çalışmaları başlamış.
Damlacık Köyünün en yaşlıları Ayşe Bilir ve Fatma Bilir'le konuşuyorum; "86 yaşımdayım. Fatma benim eltim olur, beş yaş büyük benden. Onun evi orada, beni görmeye gelmiş. Yemeğimizi yapıyoruz, çayımızı yapıyoruz, makinemiz var atıyoruz çamaşırımızı oturuyoruz. Adamlarımız vefat etti, kendimiz kaldık bu eltimle. Gelinler istemiyor, ayrılıp gidiyorlar. Çocuklar geliyor, yardımlıyorlar bazı, ne gerek (alışveriş) ediyorlar. Odunumuzu getiriyorlar, biz de sobamızı yakıp evimizde oturuyoruz. Ben Ansızca'dan gelin geldim buraya. Yirmi yaşında vardım. Önce çok zor oldu, biraz ağladım, biraz durdum, sonra çocuklarım oldu alıştım. Bizim zamanımızda kız sözlendiği zaman sini düzülürdü. Yaptıkları alışverişi iki üç siniye koyar getirilerdi kız evine. Otuz tane altın yapılırdı, şimdi azaldı. O altınlarla bağ bahçe alınır, sermaye yapılırdı. Gelini ata bindirirlerdi. Damat gelini attan indirince köyün kadınları gelini görelim derler. Damat açar gelinin yüzünü, yengeleri koluna girer gösterirler sonra gelin eve alınır. Daha eskiden gelinlere yazmadan gelin başı yapılırdı. Tüyler takılırdı başına, ıldır ıldır süs yaparlar, ata bindirirlerdi."
DOĞA SPORLARINA UYGUN
Ulucak'ın hemen üzerinde bulunan Damlacık köyü, doğal yaşamı ve elverişli arazi yapısıyla dağcılık ve trekking sporu yapanlar için uygun rotalara sahip. Akpınar, Cevizlik, Akdere, Sekiyurt yaylalarında kamp etkinliği yapılabileceği gibi bir tarafı Kuyucak köyü arazisi olan Balıklı kanyonundan rehberli geçiş de yapılabilir. Damlacık köyünden başlayıp Mezarlık, Yarıktarla, Dalaklı'dan sonra Temelli'de ormana girerek Ericek, Tavşan çukuru, Çöyçer çeşmesi, Kızılbel üzerinden Sipil dağına ulaşım 17 km. Yine Damlacık İnönü mevkisinden başlayan Ada, Kavaklı, Yunak, Sipil rotası yaklaşık 20 km'yi buluyor.
