HİNDİSTAN'IN FAZİLETİ / IŞILAY SAYGIN - ZELİHA SAPMAZ
Bu geziye çıkmadan önce derlemelerini okuduğum Fransız din adamı Henri Le Saux, Hiristiyanlığı tanıtmak üzere Hindistan'a gidip tüm beklentilerin aksine orada tüm dinlerin mozaiğinden etkilenip, hem Hint spiritüalizminin hem de Hristiyanlığın kendinde ikilem yaratmadığını aksine her ikisinin de nitelik ve niceliği reddettiğini savunduğunu anlayınca, daha da merak edilir oldu Hindistan. Neydi buraya gidenleri etkileyen? Gittik... gördük... sizlerle paylaşalım istedik. Hindistan'ın faziletinde, hangi inançtan olursan ol tanrının insanın dışında değil içsel derinliğinde aramansı yönünde düşünce var ve herkes birbirini sanki olduğu gibi kabul ediyor. Tarihini okuduğumuzda bu mistik kültürü daha kolay anlayabiliyoruz. Kimbilir, belki bu nedenle Hindistan'a seyahat eden birçok kişi bu günlük yaşanan ruhanilikle çarpılıyor. Tanrısal olan her yerde selamlanıyor... Bu nedenle iki el kalp seviyesinde birleştirilerek "namaste" selamı çakıyorlar. İstanbul'dan hareket ederken hiçbir önyargıya yer vermeden anlatılanlardan etkilenmeden yeni bir ülke yeni bir kültür ve eski medeniyet keşfiyle çıktık yola. Yalnızca bizi bu geziye davet eden, sevgili Oya Akıncı'nın önerileri doğrultusunda çok az eşya ile çıktık yola yaklaşık 20 kişilik sempatik bir grupla.
İLETİŞİMİMİZ AKSADI
THY ile 6- 7 saatlik İstanbul- Yeni Delhi yolculuğu rahat geçti sayılır. Havaalanına indiğimizde yüzümüze doğrudan yerel bitkilerin kokusu çarptı... Bunu doğal karşıladık çünkü orada hayatın bize getirdiklerini olduğu gibi kabul etmeye kararlıydık yeter ki sağlık olsun. Zeliha günlük izlenimlerimizi her akşam gazeteye canlı yollarız düşüncesiyle bilgisayarını, Iphone'una Turkcell'den yurtdışı konuşma ve internet paketi abonmanlığı almıştı... Uçakta unuttuğunu farkettiğimizde keyfimiz kaçtı... Gerekli tüm girişimlere rağmen bulunamayınca orada iletişim imkanı düşündüğümüz gibi olmadı. Neyse ki fotoğraf makinelerimizle yetindik. Bir saat sonra Yeni Delhi'den Jaipur'a aktarma ile vardık. Burası Racistan Bölgesi'nin başkenti. Otobüsle şehir dışında, Su Kasrı "Jal Mahal"ın karşısında bulunan güzel bir otele vardığımızda sıcak bir "Nameste" selamı çaktılar. Anlımıza sarı boyayla yapılan "3.ncü göz" ve sarı Hint çiçeğinden kolyelerle süslendik.
Şehir dışında göl ortasında Jal Mahal Sarayı'nın hemen karşısındaki otelimize yerleştikten sonra hızlı bir genel şehir turuna çıktık. İlk günün heyecanı. Bizi nerelere taşıyacak gördüklerimiz acaba? İlk dikkati çeken bütün binaların pembeye boyanmış olduğu. Bu renk bu şehirde "hoş karşılamayı" ifade ediyor. 1853'te Galler Prensi Albert'ın şehri ziyaretinin onuruna bütün evler pembeye boyanmış! Hatta bunun için Mihrace Ram Singh tarafından çıkartılan yasayla bu bir zorunluluk olmuş. Derin Hint bilgeliği ve bilimi, şehirleri ince detaylarla geometrik bir şekilde planlamış. Hindistan'da tarihten süregelen yapı ve mimarlık prensibi olan Vastu Shastra'ya göre tasarlanmış. Bu prensibe göre doğa yasalarının insanın yaşadığı yer üzerindeki etkisi göz önünde bulundurularak kent planlaması yapılıyor. Böylece, kentin 7 semti birbirinden geniş caddelerle ayrılmış ve oymalı süslü surlarla çevirilmiş. Kentin etrafından 7 tane ihtişamlı kent giriş kapısı mevcut. Her caddenin kesişme noktalarında geniş çarşılar, saraylar ve başka önemli yapıtlara rastlayabiliyorsunuz. Kentin genel simetrisine ve güzelliğine büyük önem vermiş olan kurucusu Jai Singh, zanatkarları, artistleri ve tüccarları buraya yerleştirmiş, zengin meslek örgütleri kurarak.
400'DEN FAZLA MİHRACE VAR
Racaların hükümran olduğu bu şehirde, 400'den fazla mihracenin ipek ve baharat yolunu kontrol edip ticaretten pay aldıkları söyleniyor. Kervan, ipek, kıymetli taş, mermer ticareti yaparak diğer bölgelerdeki yöneticilerle ve tüccarlarla işbirliği yapmışlar. Hinduların kurduğu kentlerin "pur" ekiyle bittiğini, Moğolların kurdukları kentlerin ise "kant" ve "abad" ekleri aldığını düşünürsek, Mihraceler diyarı Jaipur'un dağdaki kaleler ve yüksek surlarla Moğollara en çok direnen kent olduğunu görüyoruz. Moğollar hakimiyeti ele geçirdiklerinde Hintlilerle işbirliği yapmışlar ve mihracelerin haklarının korunmasına izin vermişler. Ancak bunların savurganlıkları fakirleşmeye neden olmuş ve bu durum İngiliz hakimiyetine kadar sürmüş. Bu kez de Hindistan'da üretilen her şeyin dünyadaki ticaretini elinde bulunduran İngiliz şirketler olmuş. Örneğin İngiltere'de pamuk ve tekstil hammaddesi yok iken en büyük tekstil ihracatçısı İngilizler. Bu da yetmemiş, İngiliz sömürge ordusunun masrafları da Hintliler tarafından karşılanmış. Galiba bunun başka örneği yok dünyada.
Sabah kahvaltısını ve akşam yemeklerini hep kaldığımız otellerde almak üzere program yapıldığı için ve zaman kısıtlı olduğu için ancak öğlenleri kahve molası verebiliyorduk. Bütün bu Jaipur kent programını bir güne sığdırdığımız için yorgunluktan tabanlarımız şişti. Neyse ki Sarayın ortasında Palace Cafe'de verdiğimiz molada kırmızı entarili erkek bir müzisyen-çalgıcı (köçek tarzında) kahvelerimizi yudumlarken bizi bir nebze dinlendirdi. Çok neşeli etnik müzik ve elinde çok ilkel bir enstrümanla hem de sonunda ödüllendirileceği düşüncesiyle kadın erkek herkese cilveler yaparak. Jaipur'un başka zengin miraslarına muhteşem saraylarda rastlamak mümkün. Bizim vaktimiz olmadığı için gezemedik. İlk günün akşam üzeri Jaipur çarşısında dağıldık 1 saatimiz vardı o sırada adeta törene dönüşen pazarlıklarla yerel "pijamalar" ve uğur boncukları aldık. Hem de ilk söylenen fiyatların yüzde 30 altına.
OTELLER TEMİZDİ
Kaldığımız 4-5 yıldızlı otellerin hiçbirinde temizlik sorunu yaşamadık korkutulanın aksine. Ancak dışarda bir şey yenmemesi için her sabah kahvaltılarda açık büfeye en az miktarda sunulan peynir tabağı saldırıya uğruyordu öğlen için sandviç hazırlama koşturması oluyordu... Hintli çalışanların hepsi güler yüzlü, yaklaşıp çoğunlukla sonrasında onları memnun etmek ihtimaliyle çok yardımcı oluyorlardı. Bazıları da şaşıyordu bizim peynir talebimiz karşısında. Akşam yemeklerinde uluslararası mutfağa yakın yiyecekler ve yerel yemekler sunuluyordu. Ağırlıklı olarak pirinç, fasülye püresi, mercimek, az miktarda balık ve çok çeşitli baharatlı tavuk yemekleri sunuluyordu. Çeşitli yerel meyve ve sebze karışımı soslar, acılar... Seyahatte özellikle yerel mutfağı tadmayı tercih ettik.
YARIN: SARAYLAR
