RÖPORTAJ: ÖZKAN BİNOL
Serhan Yavaş önce model olarak sonra da "Ester ve Sarah" adlı bir Fransız dizisinde oyuncu olarak karşımıza çıktı. Reyting şampiyonu olan "Yemin ve "Unutulmaz" gibi dizilerle hayran kitlesini genişletti. Sevgili Serhan Yavaş şimdi de Show TV'de ekrana gelen "Seni Kalbime Yazdım" dizindeki Ömer rolüyle sevenleriyle buluşuyor. Beni de Mardin-Midyat'taki setlerine konuk ettiler. Keyifle okumanız dileğiyle...
- Yeni dizin "Seni Kalbime Yazdım" da canlandırdığınız Ömer karakterini daha yakından tanıyabilir miyiz?
Ömer İstanbul'da düzgün yaşayan, zengin bir işadamı ve işinde çok başarılı, ailesine düşkün fakat ilk defa aşkı tadıyor ve hayatının kadınını bulduğuna inanıyor. Evlenme teklif ediyor, kendisini tamamen Mardin'den soyutlamış bir yaşantısı var. Çünkü töresel bir kan davasından dolayı çocukluğunda Mardin'den ayrılıp İstanbul'da yaşamak zorunda kalıyor ve bir daha da Mardin'e gelmeyi düşünmüyor. Mardin'e dönmesiyle beraber çok içinden çıkılamaz olaylarla karşılaşıyor ve aşık olduğu kadın Leyla'yı kaybettiğini düşünüyor. Olaylar öyle gelişecek ki daha esip gürleyen, kendini töresine, ailesine, diğer insanlara feda eden bir Ömer'i göreceğiz.
KÜLTÜR ÇEŞİTLİLİĞİ - Diziyi çektiğiniz Mardin'i nasıl buldun?
Çok güzel bir yer burası... sessizliği, sakinliği, kültür çeşitliliği, 1000- 1500 senelik yapılar, Antep'e, Urfa'ya yakınlığı beni çok etkiledi diyebilirim. Bölgeyi gezmeyi, görmeyi ve insanlarıyla tanışıp, konuşmayı istiyorum. Şanslıyım açıkçası burada çalıştığımız için. Turistik gezi yapmaya benzemiyor. Çünkü halkını kültürünü yaşıyor olmak daha bir yaşanmışlık getiriyor.
- Eskiden Ankara'dan ötesini çok bilmiyorduk. Dizilerden sonra buraları Türkiye'nin gündemine girdi. Sen ne düşünüyorsun bu konuda?
Bence çok güzel bir gelişme bu. Ben bu taraflara gelmedim, hani gelmeyi de çok düşünmedim çalışma itibariyle. Buradaki halk, sokaktaki insan Türkçe konuşmuyor, bu da beni çok etkiledi. Televizyonda gördüğümüz, okuduğumuz Türkçe, Kürtçe ana dil gibi söylemler, başka yerlerden alındığında çok farklı etkiler yapabiliyor ama bu bölgenin halkı sadece dışarıdan gelenlerle Türkçe konuşuyorlar. Süryaniler, Araplar da kendi aralarında dillerini konuşuyorlar. Dolayısıyla burası farklı bir bölge, bunu da görüyor olmak çok enteresan. Ben şuna inanıyorum; insanların özgürlüğü çok önemli, herkes kendi inancı doğrultusunda yaşayabilmeli, o toplum onu kenara itmemeli, saygı duymalı. Şurada üç farklı ev var diyelim; biri Süryani, biri Kürt, biri Türk. Bunların üçü de bir arada yaşayabilmeli ve hiçbirinin yaşantısı diğerini rahatsız etmemeli. Herkes böyle bakarsa hayata daha sosyal, özgürlükçü bir yaşantı içerisine gireriz ve huzur ve mutluluk içerisinde savaş olmadan, sevgi ve barışla yaşarız. Ben bunu diliyorum.
- İyi hoş da bu bahsettiğin karakterler neden yok dizlerde?
Maalesef biz dizilerde biraz entrikaya kaçıyoruz. Nerede entrika, çelişki, sürtüşme, bakıyorsunuz halk onu daha fazla izlemeye yöneliyor. Çok enteresan. Siz mesela bir şey yaşamaya çalışıyorsunuz fakat yakınınızdaki insanlar sizi onu yaşamaktan uzak tutmaya çalışıyor; onlara aykırı, ters geliyor. Siz de bundan rahatsızlık duyuyorsunuz. Bu benim yaşantım diyorsunuz. Ama öbür türlü böyle olan görüntüleri de seyretmekten kendimizi alamıyoruz maalesef. Burada bir çelişki var değil mi? Bundan dolayı da biz hep iki kadın, bir adam, iki adam bir kadın izliyoruz, ilişkilerde hep bunlar var. Sadece kendi karakterimle alakalı değil. 15 dizi varsa şu an, 15'inde de paylaşılamayan ya kadındır ya adamdır, entrikalar vardır. Bu tarz yapılıyor projeler ve reyting alıyor. Ama hayatın kendisi bu, benim burada demek istediğim bu hayatı biz böyle kabul etmişiz. Çocuklarımıza da böyle öğretiyoruz belki ama bunun yerine özgürlükçü, saygıyı, sevgiyi öne çıkartıcı sistemle yaklaşırsak gençliğe daha güzel şeyler olabilir.
İNSANI YORUYOR - atv'de ekrana gelen "Unutulmaz" adlı dizinizin iyi bir reytingi ardı. Bu kadar uzun soluklu bir diziyi üstlenen kahramanlardan biri olmak nasıl bir şey?
İnanın zor. Çünkü dizinin kahramanıysanız ve hakikaten o diziye kahramanı sayesinde bir yönelim varsa, bir kere senaryo sizin üzerinize yazılıyor ve o sizi yoruyor, onu söyleyeyim.
- "Seni Kalbime Yazdım" dizisinde de durum aynı değil mi?
Evet, burada da var öyle bir sorumluluğum var ama yine de burada durum daha farklı. Yan aşklar da devreye girecek ama tabi ana aşk Ömer ile Leyla'nın aşkı. Bu sorumluluk beni daha çok çalışmaya sevk ediyor, yorgunluk oluyor evet ama sonuna baktığınız, seyrettiğiniz zaman güzel bir şey çıkıyor ortaya. Beğenilmesi ve güzel tepkilerin gelmesi o yorgunluğu alıyor.
STRES YOK - Bu yorgunluğu nasıl atıyorsunuz? Ne yapıyorsunuz boş zamanlarınızda?
Stres olmuyorum çok ilginçtir. Çünkü hayata öyle bakmıyorum, anı kabul etmeye çalışıyorum. Karşılaştığım, içinde bulunduğum anda benim eğer istemediğim bir olay oluyor ise durup kendime diyorum ki; sen kendi bakışınla, değer yargılarınla, hayata bakışınla bunu doğru bulmuyorsun. Bu şu anda önüne geldi ve sen bunu doğru bulur gözüyle bakmayı öğren ki, bu sıkıntıdan kurtul. Sıkıntı vereceğini hissettiğim olaylara böyle bakıyorum ve otomatikman ortadan kalkıyor. Onun için de stresi, o huzursuzluğu yaşadığımı düşünmüyorum. Sadece yerli yerinde olan olaylara biz çok kalıplı baktığımız zaman, kendimize göre şablonlar koyduğumuz zaman ters geliyor. O zaman da o tersliğin sizin psikolojinizin üzerinde yaptığı etkiden dolayı da stresi, sıkıntıyı hissediyorsunuz. Onun için, onun köküne inip, ben oradaki hard diskimdeki o dosyayı çıkartıp, almayı düşünüyorum. Kendimizi yenilemeyi öğrenmeliyiz. Dünya 10 sene önceki dünya değil, şu 10 sene sonra da aynı olmayacak ama biz aynı kafayla bu hayatın içerisinde yaşamaya devam edersek, otomatikman sıkıntı çekeriz. Nasıl bilgisayarınız çöküyorsa, bu da bir gün çökecektir; onun için yenilemek lazım.
- Bunun için ne öneriyorsunuz okurlarımıza, nasıl yenilesinler kendilerini?
İçinde bulundukları anı iyi değerlendirsinler ve o anda kendi içlerine dönüp şunu sorsunlar; ben şu anda huzurlu muyum, huzursuz muyum? Huzursuzum. Peki beni şu anda ne huzursuz ediyor? Falanca geldi şunu şöyle söyledi, e öyle söylediyse niçin huzursuz oluyorsun, nasıl söyler... İşte burayı deştiğiniz zaman sizin kalıbınız ortaya çıkıyor, yanlış dosyanız ortaya çıkıyor. O yanlış dosyayı alıp yok edip, doğru bilgiyi oraya koyduğunuz zaman o olaya tepkiniz de ortadan kalkıyor ve sizin o konuyla ilgili sıkıntınız da ortadan kalkıyor. Ama bunu yapabilme iradeyle, bilgi sahibi olabilmeyle ilgili, biraz ilim gerektiriyor. Biz Türkiye'de doğmuş insanlarız. Bir Almanya'da, Hindistan'da, Çin'de, Afrika'da da olabilirdik. Bizim seçimimiz değil, dolayısıyla da bu toplumun şartlanmalarıyla büyüdük. Annemizin, babamızın, ninemizin, dedemizin değerleriyle, okuldaki öğretmenlerimizin değerleri, hayata bakışıyla yoğrulduk.
FARKLI HAYATLAR - Yani bir kalıba girmiş oluyoruz.
Evet, bu kalıp bizim beynimizdeki doğru ve yanlışlarımızı belirliyor. Buradaki Mardin Midyat'taki çocuğun kabulleriyle, İstanbul'daki çocuğunki farklı, Trabzon'dakiyle İzmir'dekinin farklı ve hayat hep bunlarla şekilleniyor. İşte burada da mutlaka İzmir'dekinin Trabzon, Mardin, İstanbul'daki gibi bakabilme, buradakinin de diğer şehirlerdeki gibi bakabilme özelliğine sahip olması gerekiyor. O zaman resmi seyredersiniz, sadece resmin bir bölümüne odaklanıp da ben burayı çok sevdim, buradaki akan nehri sevmedim de şuradaki ağacın dallarına bayıldım demek yok. O nehir, nehir olarak; ağaç, ağaç olarak güzel. Bütün bunları gördüğünüz zaman stres de kalmıyor, sıkıntı da...
Kimsenin izinde değilim - Hangi sanatçıların izinde gidiyorsun?
Kimsenin izinde gitmiyorum. Demin dediğim bakış açısının tersine düşmüş olurum bu anlamda, kendimi belli bir kalıba sokmak istemiyorum. Resmi seyrediyorum, her oyuncudan her önüme gelen projeden bir şeyler almaya çalışıyorum, besleniyorum. Dolayısıyla hiçbir yabancı, yerli oyuncunun bakış açısını ya da oyun tarzlarını benimseyip, işte bu demiyorum. Tüm oyunculardan beslenmenin yoluna gidiyorum. Bu önemli ve bol bol da izlerim. Mesela ben insanları izlerim sokağa çıktığım zaman. Bir kasap, bakkal ne yapıyor; sokakta konuşan iki adam ne yapıyor. Çünkü bu hayatın yaşanmışlığı. Kendi çevrenize de baktığınız zaman bir sürü karakter vardır ama dizilere baktığınız zaman bu karakterleri göremiyorsunuz. Şablonlar çıkıyor karşınıza. Bu biraz da sinema dünyasının isteği fakat bunu oluştururken dediğim gibi benim malzemem hayat, bu hayatın içerisinde oyuncular da var, marangozlar da var, aşçılar da var, sokağa çıktığınızda karşınıza gelecek her kişi var. Çoluk çocuk, kadın, genç, yaşlı...
- Hangi dizi favorin?
Geçen sene atv'de yayınlanmaya başlayan "Karadayı" yı seyretmeye başladım. Çok doğru bir proje olarak görüyorum. Kadro, oyunculuk, müzikler harika, görüntüler on numara ve sadece o diziye baktım.
- Ege deyince aklınıza ne geliyor?
Ege başka bir yer tabi; denizi, adaları, koyları... Büyük şehirleri çok sevmiyorum, yaşaması zor; trafik, gürültü, ulaşım... Daha köy gibi, kendi içinde hayvanların seslerini duyabileceğin yerleri seviyorum. Horoz ötmeleri, melemeler, toprak kokusu çok güzel ve yaşanması, görülmesi gereken yerler. Ege çok güzel.
