ÖZNUR KARAKURT
Ah Eftelya ahhh ne olurdu sanki kayığın batmasaydı... Senin hikayen de aşık olduğun delikanlıyla mutlu sonla bitseydi masallardaki gibi... Ama göller enteresandır durgundur bir sükunet huzur vardır... Rivayetleri de o yüzden biraz melankolik biraz dramatik olabilir.. Denizdeki coşku, deli akış, rüzgar yoktur. Bu yüzden durgun olmasından kaynaklanan ışık yansımaları sizi daha da bir doğanın içine alır. Bugünkü gezimiz Efteni gölü ile başlar. Bazılarınız o da nerede diyebilir. Kendi adıma konuşursam fotoğraf açısından müthiş bir güzellik ve zengin bir malzeme. Her güzel gizemli yerin dilden dile dolaşan hikayeleri ve masalsı anlatıları ve çeşitli rivayetleri vardır. Ben de öncelikle Efteni gölü hakkındaki enteresan rivayetleri anlatmak istiyorum...
EFTELYA'NIN HİKAYESİ
Beni en çok etkileyen söylencesi bir kadın olduğum için güzel Eftelya nın hikayesidir. Bu söylentiye göre, Efteni gölü adını bir Bizans kraliçesi olan Eftalya'dan almaktadır. Bizans ordusu savaştan dönerken gölün kıyısındaki alanda konaklar. Yolda prenses Eftelya'nın ellerinde ve yüzünde yaralar çıkar. Göl kıyısında yerden çıkan sıcak sularla banyo yapan prensesin tüm yaraları ertesi sabah iyileşmeye, cildi güzelleşmeye başlar. Bunu gören Bizans imparatoru bu göl kıyısındaki sıcak su kaynaklarının olduğu yere hemen bir hamam inşa edilmesini ister. Prensesin yanına bakıcılarını bırakıp ayrılırlar. Yaraları iyileşen ve güzelleşen prenses göl üzerinde sandalla gezinirken, karşı kıyıdaki dağ eteklerinde yaşayan bir Osmanlı delikanlısına gönlünü kaptırır. Karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etmeye başlarlar. Bir gün sevgilisine giderken prensesin kayığı batar, boğulur. O günden sonra gölün adına Efteni derler.
FANTASTİK
Kralın, kızının yüzmesi için doğayla iç içe olan bu topraklarda bir göl oluşturmak için büyük Melen nehrinin önüne bir bent inşa ettiği, suların dolarak göl oluşturmuş olduğu da söylenir. Bu rivayet beni etkilemedi değil göl kıyısında gezinirken Eftelya'yı düşledim. Onun hayalinin gölde dolaştığını hissettim mekanlar öylesine fantastik ki zaten ister istemez Eftelya olabiliyorsunuz kendiniz. Taa ki bir kuşun aniden havalanmasıyla gölün kendi gerçeğine dönebilirsiniz.. Yada bir su yılanını görünce Eftelya'nın hüzünlü sonunu hissedebilirsiniz. Ya da Eftelya olup sazlıkların arasında hayalinizdeki delikanlının silüetini farkedebilirsiniz... Bence buraya geldiğinizde gölün sükunetine kendinizi bırakın nasıl da içinize usulca huzurun girdiğini hissedeceksiniz. Şimdi bırakın kendinizi bana size Efteni gölünü anlatayım.
GÖÇMEN KUŞLAR
Efteni Gölü, göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan önemli ve ender merkezlerden biri. Göl, bünyesinde 35'i kalıcı, toplam 150 çeşit kuşa ev sahipliği yapan bir kuş cenneti olarak anılıyor. Leylekler, yaban ördekleri, tepeli beyaz balıkçıllar, angut, sakarmeke, kuğular, gölün gediklilerinden olup kolay görünenler arasında yer alıyorlar. Kuşların göç yollarında, bir mola gölü olan Efteni, su seviyesinin dışında nilüfer çiçekleriyle, sazlıklarıyla kuşları saklarken fotoğraf ve kuş gözlemcilerine kompozisyon oluşturuyor. Boz kaz, sakarca, yeşilbaş, fiyu, bekri, çıkrıkçın, kılkuyruk, kaşıkçın, Macar, elmabaş, pas baş, gri balıkçıl, turna, toy, mezgeldek, çulluk, karatavuk, kızkuşu, karabatak mevsiminde foto safarisi için uygun özellikler gösteriyor. Göl, su kuşları üretme ve koruma sahası olarak tescil edilmiş ve avlanma kesinlikle yasaklanmış. Göl yüzeyinin 25 hektardan 100 hektara çıkarılması sağlanmış. Efteni gölünde, kuş türlerinin yanı sıra ender bitki türleri de yetişiyor. Nilüfer, süsen, düğün çiçekleri, kamış, nane, su mercimeği bitkilerinin yanı sıra; söğüt, dişbudak, kızılağaç, çınar gibi sucul karakterli ağaçlar da göze ilk çarpan bitkiler. Göl çevresinin bir bölümünü araçla gezme imkanı bulunuyor. Gölün muhteşem manzarasının seyri ise Toptepe yangın gözetleme merkezinden yapılıyor. Toptepe'de aynı zamanda keyifli bir yemek ve ev yapımı ekmeğin lezzetiyle beraber manzaranın tadını çıkarabilirsiniz..
Bu muhteşem doğa aynı zamanda mitolojik söylenceler de oluşturmuş... Olympus tanrılarından Zeus'tan bahsetmeden geçmek istemem...
TANRILARIN GAZABI
Günün birinde Olympus tanrıların en büyüğü Zeus'un aklına esmiş, "Varıp şu ölümlülerin arasına, nicedir halleri bir göreyim!" demiş. Hermes'i de yanına almış. İkisi de insan görünümü ile Olympus'tan inmişler ve yer yüzüne bir eve gelmişler. Çalmışlar kapıyı "Yolunu yitirmiş iki garip ademiz açar mısınız kapınızı? Alır mısınız bizi içeriye konukluğa, tanrılar hoşnut olsun diye" demişler. Ama kapı değil açılmak aralanmamış bile. Bu şekilde bin ev dolaşmışlar belki fakat kimseden konukseverlik görememişler. Ya açmıyorlar kapıyı yada açsalar bile "Bizim ne idüğü belirsiz çulsuz dilenci takımı ile işimiz yok" diyerek hemen kapatıyorlarmış. Her yerden geri çevrildikten sonra harap bir kulübeye gelmişler. Kulübenin her yanı saz ve samanla kaplıymış. Kapıyı yaşlı mı yaşlı bir kadın açmış. Bakmış ki karşısında iki zavallı yolcu, çok yol yürümüşler belli ki, yorulup susamışlar. Kadın "Kimsiniz, necisiniz?" diye sormadan içeriye buyur etmiş. Konuklar içerde bir de en az kadın kadar ihtiyar, neredeyse iki büklüm güler yüzlü bir adam görmüşler. Ev sahipleri ezile büzüle eski püskü yamalı ama temiz bir minder göstermişler misafirlerine.
"ULU KİŞİLER"
Kendileri de bir kütük bulup üzerine oturmuşlar. Ellerinde ne varsa sunmuşlar misafirlerine. Onlar yemeklerini yedikçe ihtiyar kadın ile adamın gözleri parlıyormuş. Yapmacık değil içten gelen bir konuk severlikleri varmış. Ancak ihtiyarlar sofradakilerin yenmesine rağmen hiç eksilmediğini görmüşler, sonra konuklar "Bizler ulu kişileriz" demişler. Sizin o komşularınız hak ettikleri cezaya çarptırılacaklar ama size hiç kötülük gelmeyecek. yalnız bırakın evinizi bizimle birlikte dağın tepesine gelin. İhtiyarların ikisi de ulu kişilerin ardından değneklerine dayana dayana çıkmışlar dağa. Tepeye varınca bütün şehri sular altında kaldığını görmüşler... Yaşlı karı koca, daha çok uzun seneler saadet içinde yaşamış ve birlikte ölüm dilemiş ve birer ağaca dönüşmüşler. Gelen geçenler ağacın dallarına ipler bağlayıp dilekler dilerlermiş.
Bir diğer rivayet ise gölün altında bir kent olduğudur. bu kent sellerle suya boğulmuştur. Gölün hemen hemen yakını da bulunan Hacıyakup köyüne geçmişte selaltı (saraltı) denmesi de sanki bunu teyit eder niteliktedir. Doğanın enteresan güzelliği karşısında bu tür rivayetlerin oluşmasının çok doğal olduğunu farkediyor ve kendi dünyanızda da çeşitli hikayeler oluşturabiliyorsunuz..
630 metre yüksekte Güzeldere şelalesi
Güzeldere Şelalesi, Düzce'nin Gölyaka ilçesinin sınırları içerisinde Düzce'ye 28, Gölyaka'ya ise 16 km mesafedeki Gölyaka Güzeldere köyündedir ve rakımı 630 metredir. Güzeldere köyünden gecen Bıçkı deresi üzerinde bulunan Güzeldere şelalesi 135 m. yüksekliktedir ve estetik yönden yörede ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Güzeldere şelalesi Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Av-Yaban Hayati Koruma Genel Müdürlüğü tarafından "Orman İçi Dinlenme Yeri" olarak tescil edilmiştir. Şelaleye inmeden önceki düzlükte futbol oynanabilecek bir alan, piknik yapılacak yerler mevcuttur. Elmacık Dağı'na (1700 m) uzanan bu şelale ve çevresi orman yapısı ile de dikkat çeker.
Şelalenin bulunduğu alanda, kayın, gürgen, köknar, porsuk, sarıçam, karaçam, kestane, ıhlamur, akçaağac, dişbudak, ceviz, orman kavağı, orman söğüdü, orman gülü, kara yemiş, papaz külahı ağaçları; bögürtlen, üvez, aliç, taflan, kantaron otu, kardelen, arap sümbülü, sıklamen, menekşe, düğün, eğrelti, fig, burçak gibi bitkiler de görülmektedir.
Yaban hayatı yönünden de bu bölgemiz zengindir. Boz ayı, kurt, tilki, çakal, vaşak, karaca, geyik, yaban domuzu, sansar, karatavuk ve ağaçkakan gibi hayvanlar da görülmektedir.
Kuş ve su sesinin birbirine kaynaştığı Güzeldere'de bungolov evlerde konaklayabilir muhteşem doğanın zevkini doyasıya yaşayabilirsiniz. Dönüş yolunda Develi Besni adlı çerkez köyüne uğrayarak gölette balıkları besleyebilirsiniz. Hatta yanınızda çekirdek götürdüğünüzde balıkların çekirdekleri çitleyip kabuklarını dışarı attıklarını hayretler içinde göreceksiniz. Ekmek attığınızda ise şapırtılarını çok uzak mesafeden dahi duyabileceksiniz. Gölde aynı zamanda su kaplumbağaları da var olmakla beraber iki tane kafalarında kırmızı benekli olan İzmir kaplumbağasını da görmeniz mümkün... Onlara İzmir'den sevgilerinizi iletip yolculuğunuza devam edebilirsiniz. Ya da bir çerkez düğününe denk gelirseniz geleneksel yemek ve Kafkas oyunlarını izleme, eğlenme şekillerini görme şansınada sahip olabilirsiniz...
