HÜROL DAĞDELEN
Hüsran Akıllıoğlu, müzayede kültürünü İzmir'e tanıtmayı ve burayı uluslararası alanda isim yapmayı amaç edinmiş bir insan... Edremitli... Dil öğrenmek için genç yaşta Almanya'ya giden, sosyoloji okuyan ve 40 yaşına kadar bu ülkede kültür ve sanat üzerinde tecrübe edinen Akıllıoğlu, 1997 yılında geldiği İzmir'de, önce Alaçatı'da bir otel açtı, sonra da Alsancak'ta, Ege Palas'ın hemen yanında Sesil Müzayede Antika ve Sanat Galerisi'ni kurdu. Yıllardır burada kültür, sanat üzerine uzman bir kimlik olarak tanındı. İzmir'de iki müzayede yönetti, üçüncüsü de yarın Tarihi Havagazı Fabriukası'nda saat 16.00'da gerçekleşecek. Akıllıoğlu ile müzayede ve İzmir'in bu kültüre bakışını konuştuk.
ASLEN EDREMİTLİ - Kendinizden bahseder misiniz?
Ben Edremit eşrafındanım. 17-18 yaşındayken ağabeyim beni enstitüye gönderdi. O zamanlar o imkanlar yoktu ve yurtdışına çıkmak o kadar da kolay değildi. Ve ben babamın gönlünü aldım. Ağabeyimle beraber dil öğrenmeye gittik Almanya'ya. Orada dil öğrenirken ağabeyim sevemedi Almanya'yı ve bu nedenle Köhn'e gidip imtihana girdi ve oradan da Ankara Gazi Üniverstesi Eczacılık Fakültesi'ni kazandı. Ama ben eğer oradan dönersem özgürlüğümün kısıtlanacağını düşünerek, kalmayı tercih ettim ve sevdim mi hayır. Ama orası benim dünyamı açacaktı. Şartlar ne kadar korkutucu olursa olsun korkmayacaktım. Her şeye rağmen bir yıl daha okudum orada ve sonra nasıl oldu bilmiyorum ama birden sosyolog olma kararı verdim. Daha sonra üniversitede sosyoloji bölümünü bitirdim. bölümü bitirirken de ilk eşim Mümin beyle orada tanıştım, hukuk fakültesindeydi. İstanbul'a doktorasını yapmaya gidecekti. Ben okulu bitirdim, o da doktorasını... Evlendik ve ben Almanya'da kaldım. Daha sonra Almanyada çok ünlü bir kuruluşta görevli olarak 26 sene çalıştım. Ayda iki üç defa Türkiye'ye geliyordum. Çünkü iki kültür arasında köprü vazifesi görüyordum. Bir dönem eşimle yabancılar meclisine aday olduk. Çünkü vatandaşlarımıza karşı çoğul politikası adı altında onların zararlarına olacak kararlar vermeye başladılar. Çok ciddi bir politika izledik. Hayatım on yedi yaşımdan kırkına kadar çok heyecanlı geçti. Acılar da oldu. Çocuk sahibi olamadım mesela 40 yıl. Çok sevdiğim eşimle ayrılmak zorunda kaldım ama dostluğumuz hiç kaybolmadı.
FARKLI MİSYON - İzmir'e ne zaman geldiniz?
1997 senesinde geldik. Kızım Sesil 1 yaşındaydı. Geldiğimde Karşıyaka Bostanlı'da oturdum. Kızım Sesil sekiz yaşına gelene kadar çalışmayacağım dedim ve öyle oldu. Sekiz yaşından sonra Alaçatı'daki oteli açtım. Hepsinin tek bir nedeni vardı. Hepsinin farklı bir misyonu vardı. Alaçatı'nın misyonu Sesil üniversiteye gidinceye kadardı. Sesil üniversite sınavlarına hazırlanıyor bu sene. Alsancak'daki dükkanımda yıllardır çalışıyorum. Burada antikacılık ve eskicilik yapıyordum. Almanya'da mesela 18 yaşımda sırt çantamda müzeleri geziyordum. Tüm müzayede evlerini geziyordum. Yani alt yapım var. Ben bir müzayedenin uluslararası bir arenada nasıl olacağını çok çok iyi biliyorum. Ve ben İzmir'de bunu yapmak istiyorum.
-Peki İzmir'de bir altyapı gördünüz mü?
Benim buradaki iki müzayedem muhteşem geçti. Hep diyorlardı ki, 'İzmir'de olmaz', oysa ki başardık. Benim birinci müzayedem İzmir Konağı'nda oldu. Çünkü o zaman Havagazı Fabrikası'nda düzenleyemedik. Ülkemizde bilmiyorlar müzayedenin sanat, kültür etkinliği olduğunu. Müzayedelere destek vardır yurt dışında. Düşünebiliyor musunuz, burada katalog yapıyorsunuz ve bütün para sizin kendi cebinizden çıkıyor. Ve bütün dünya İzmir'i görüyor.
TEPKİLERİ İZLERİM - Belki de böyle bir şeye alışkın değiliz...
Ben merak ediyordum bu insanlar en çok ne istiyorlar diye. Önce bir mantı dükkanı açtım. Ama hiç satmadım. Hep yeni bitti diyordum. Ondan sonra bir de antikacı açtım. Ama ben aslında ne mantıcı ne de antikacıydım. Sadece insanların tepkilerini merak ediyordum. Acaba masa mı alacak, mantı mı soracak? Ve ben bunları öğrendikten sonra meydana çıktığım 300 metre kare alanda dört sezon 45 bin liralık eşya sattım. O alay edenler diyorlar ki ne oluyor? Yani bir şeyi araştıracaksın. Hepsi alnımın teri. Hepsi, Allah nur içinde yatırsın, babamın para sıkıntısına rağmen bizi kimseye muhtaç etmeden bu noktaya kadar getirmesinden.
- Müzayedenin temel ögesi nedir? Yani müzayedeyi insanlar nasıl düşünsünler?
Şimdi müzayedenin en büyük kurallarından biri; bizim kendi değerlerimizin belirli kurnaz insanların elinde el altından yurtdışına gönderilmemesi ve gelecek değerlerin o insanlara verilmemesi. Müzayede olunca ne oluyor? Mesela artık bu insanlar gidecek bir yer biliyorlar. Diyorlar ki, ben gideyim ilk önce bir ona göstereyim. Burada tabii ki parantez içinde söylüyorum, dürüstlük ahlak kriterleri de önemli. Bir örnek veriyorum, ilk müzayedemde bir heykel var. Ve bu heykelin müzeden sertifikası var. Yurtdışından satılabilir ama asla yurtdışına çıkamaz. Bu şimdi bende kayıt altında. Peki bu ne gibi bir yarar sağlıyor? O eser artık kayıt altında oluyor. Kimse o kayıtların dışına çıkamıyor. Yani bir yerde milli değerlerinize sahip çıkıyorsunuz. İkincisi, müzayede de insanlar ellerindeki eserleri takas yapabiliyor. O kadar çok misyonu var ki. Mesela bir insana sanatı, eskiyi sevdiriyorsun. Koleksiyoner yapıyorsunuz. İki müzayede yaptım ve iki yeni koleksiyoner kazandım. Bütün bunlar çok önemli değerler. Müzayede yapıldı İzmir'de ama müzayede evi hiç olmadı.
"Bendeki enerji bitmek bilmiyor" - Ortalama kaç kişi geliyor müzayedeye?
Dediğim gibi ilk müzayedem 25 Mayıs'ta İzmir Konağı'nda oldu. 223 kişi 6 saat müzayedemde kaldı. Ve bilenler bilir o kadar kişiyi 6 saat tutmak zor iştir. İkinci müzayedem ise kış ayına denk geldi. O zman da 1220 kişi geldi. Kış olduğu için çok fazla eser koymadım. Orada da 225 bin liralık satış yapıldı. Üçüncüsünü de eski yerimizde Havagazı'nda yapacağız. Bütün bunları neden yaptığımı söylüyorum. Çok övülmek için değil. Bu ülkede bir işi yaparken enerjinizin yüzde seksenini bırakıyorsunuz ilerlerken. Ama bende bitmek tükenmek bilmeyen öyle bir enerji var ki, bir çay içip iki güzel müzik dinledim mi hemen şarj oluyorum. Güzel şeyler olacak. Ben ordaki antikacı arkadaşlarıma da hepsine tekliflerde bulundum. Toplantılar yaptım. Siz de katılın, biz ayrı ayrı değiliz. Biz bir gemideyiz. Biz birbirimizden ayrılamayız. Ben sizin eserlerinizi kendi kataloğuma koyabilirim ve biz beraber çalışabiliriz dedim. Çünkü ben tekelci değilim. Ve ilk müzayedemde bir tek kendimden eser koymadım. Hepsi dışarıdandı. Daha çok İstanbul ağırlıklıydı. İkincisi İzmirliler ve İstanbullular karışımıydı. Ama bu müzayedede kataloğum sadece İzmir antikacılarından olan eserlerle dolu.
Sesil Müzayedede öne çıkan eserler * İzmir "Corletti" Mandolin
İtalyan stili olan bu mandolin, İzmir'de müzik aletleri satışıyla uğraşan Corletti müzik aletleri mağazasının üretimi ve günümüze kadar ulaşmış az sayıda örnekten biri. Mandolinin içinde yeralan İtalyanca-Yunanca etiketten satış yerinin Sponti Pasajı olduğu ve Corletti ailesinden Gerardo Corletti'nin ismi görülmektedir. Bu ailede eski bir mağaza reklamı kartında adı geçen Louis Corletti aynı ailenin bu işi yapan bir başka üyesi. 1888 İzmir Ticaret Rehberi'nde Gerardo Corletti Yusuf Pasajı'nda görülmektedir. Bu mandolin, buzuki ve saza benzer biçimde arkası şişkin tekne görünümündedir ve bu özelliği ile bilindik mandolin formlarından ayrılır. 19. yüzyılın sonlarında İzmir kültür tarihinin simge mekanlarından biri olan Corletti mağazası ve onun üretimi olan mandolin ile üzerinde yine bu firmanın damgasının bulunduğu nota, İzmir müzik tarihi açısından nadir bir objedir.
* İzmir'in ve kızlarının güzelliğine Methiye.
Terceme-i Kaside-i Senglah Der Medh-i İzmir, Mirza Senglah Horasani, Kahire 1261 (1845) Bulak Matbaası, 22 s., Sırtı ayrılmış haliyle orjinal karton cildinde temiz durumda. Şair Mirza Senglah Horasani, Farsça olarak kaleme aldığı bu kasidesinde, İzmir'in ve kızlarınının güzelliğini coşkun bir şekilde betimlemektedir. Kasidenin içeriğinden dolayı İzmir için, Bulak baskısı olmasından dolayı da matbuat tarihi açısından da oldukça nadir bir kitaptır.
* İzmir Kemeraltı Büyük Karaosmanoğlu Hanı Gravürü
Tahta kalıp baskı, Baskı alanı 23.5 x 35.5 cm, 34.5 x 47 cm paspartu içinde, Temiz durumda.
3 Şubat 1853 tarhli Illustrated London News'den çıkan bu tahta baskı gravür bugün yaklaşık olarak yarısı Fevzipaşa Bulvarı'nın yapımı sırasında yola gitmiş olan Büyük Karaosmanoğlu Hanı'nın 19. yüzyıl ortalarındaki durumunu betimlemektedir. Bu gravürün bir başka özelliği de asıl mesleği metal oyma işi olan ve 1841'de İstanbul'a gelerek bir dönem Osmanlı darphanesinde de çalışan ancak daha çok fotoğrafçılık yönüyle tanınan İskoçyalı James Robertson'un bir İzmir fotoğrafından gravürleştirilmiş olmasıdır.
* ZEIBECK, FREEMANN, Costume de I'Asie Mineure, Litography Album Cosmopolite, Paris 1860.
Yukarıdaki üç eser İzmir Milletvekili Alaaddin Yüksel tarafından açık arttırmaya sunulacaktır. Ayrıca bir tablo da Atatürk Düşünce Derneği'nin Eğitim Vakfına bağışlanmak üzere İZSİAD başkanı Hasan Küçükkurt tarafından açık arttırmaya sunulacak.
