ERCAN AKGÜN (HABER MERKEZİ)
Türk Sanat Müziği'nin Sanat Güneşi Zeki Müren'in en yakın dostu, 38 yıllık eğitimci (felsefe öğretmeni) ve müzik adamı Göksenin Çakmak, ölümünün üstünden 18 yıl geçtikten sonra sanatçıyla ile ilgili bilinmeyenleri, duyulmayanları anlattı. Müren ile uzun seneler Bodrum'da aynı evde yaşayan ve pek çok sırrına ortak olan Çakmak, gün yüzüne çıkardığı bilgiler nedeniyle eleştirildiğini belirterek "Yakın çevresi bana tepki gösteriyor ama bugün açıkladıklarım rahmetlinin bana vasiyetiydi. Kendisi hayattayken benden ileride bir gün bunları açıklamamı istedi. Zeki Müren'i ben hiçbir zaman satmadım. Şu anda bu işi ticari bir maksatla yapmıyorum. Kimseden 1 kuruş para veya herhangi bir destek dahi almadım, almam da" dedi.
- Ne kadardır beraber yaşıyordunuz?
Kendisiyle 18 yıl arkadaşlık yaptık. Öleli de 18 sene oldu. 24 Eylül 1996'da 64 yaşındayken İzmir Fuarı'nda benim kollarımda vefat etti. Çok enteresan dünya tatlısı bir insandı. Çok özlüyorum. Rüyalarıma bazen girdiği oluyor ama hiç konuşmuyor benimle.
BANA VASİYETİYDİ - Sanatçının uzun seneler sırdaşıydınız. Ne oldu da bilinmeyenlerini açıklama gereği duydunuz?
Zeki Müren'in bütün hayatını yazdığı ajandaları vardı. Gün gün yaşadıklarını, görüşmelerini, iyi kötü olayları, yaptığı alışverişleri dahi not alırdı. Yaklaşık 10 tane biriktirmişti. Yani 10 yıllık anı arşivi olmuştu. Odasında tutarmış sürekli, ben bilmiyordum böyle bir şey yaptığını. Yıllar evvel 1982'lerde bir gece öyle bir bunalım geçirdi. Ajandaları çıkartıp "Ben bunları yakmak istiyorum. Benden sonra kimse sırlarıma vakıf olmasın" dedi. Şömineye odun attık. Zaten kış günüydü. Bütün ajandaları tek tek yakarak, sabaha kadar karşısında ısındık. Her birinin yanması bayağı bir süre alıyor. Hepsini bitirdi, rahatladı. Sonra odalarımıza çekildik yattık. Aradan bir ay geçti "Ya ben niye yaktım onları" dedi. "Bilmem paşam, siz öyle arzu ettiniz, ısındık" dedim. Gel gitleri olan bir adamdı. Bazı şeyleri yapardı sonra pişman olurdu. "Çok hata yaptım. Benim benden sonra kalacak anılarım vardı. Niye bunları yaktım" Bana Gökoş derdi. "Gökoş senden ricam sana anlattıklarımı, seninle beraber yaşadıklarımızı ileride yaz çok iyi olur. Bunları muhakkak dile getir" dedi. Ben "Olur paşam" dedim ama bir türlü yapamadım bunları. Vefatından 8 ay sonra bunu hatırladım. 1997'de oturdum Bodrum'da 4 ay geceli gündüzlü yazdım. Onun hayatını, bildiklerimi aynen bire bir kaleme aldım. Hiç yalan riya yok. Dinlediklerim, birikimlerim ve yaşadıklarımız. Bunları açıkladığım için Zeki Bey'in memnun olduğuna eminim.
- Bu bilgileri kitap haline dönüştürme fikri var sanırım.
Evet bu anıları kitap haline getireceğim. Şu anda yazdıklarımın müsveddeleri bekliyor. Piyasaya nasıl çıkartırım onunla ilgili fikirler almaya başladım. Kitap müsveddelerini iki avukata verdim, iki hafta boyunca baktılar. Bazı isimleri açık açık yazarsam Türkiye'yi terk etmem gerekir. Ülkeyi yerinden oynatacak kişiler var çünkü. Fotoğraflarla birlikte 100 sayfanın üzerinde olacak.
- Sanatçıya ait fotoğrafları başka bir yerde değerlendirmeyi düşündünüz mü?
Tabii ki. Zeki Müren'in Bodrum'daki evi müze oldu biliyorsunuz. Fotoğrafları oraya bağışlayacağım.
- Kitapta neler var?
Eşcinsel bir insanın aşkları, hayal kırıklıkları, nefretleri, çelişkileri, çabaları, yemesi içmesi, uyuması kalkması var. Aslında Zeki Müren'in vasiyetinin yanı sıra üstü örtülen, hep pislikmiş gibi, ahlaksızlıkmış gibi gösterilen eşcinsellik konusunu meşrulaştırmak için yaptım. Türkiye'de eşcinsellik şu anda suç değil ama ileride ne olur bilemem. Burada Zeki Müren'i sanatçı kimliğiyle değil insan yönüyle ele aldım.
- Bir başbakanla birlikteliği var mıydı?
Günün birinde "Başbakanla beraber oldu" diye bir dedikodu çıkartılmıştı. İnsanlar "beraber oldu" kelimesini hep cinsellik olarak algıladığı için hemen akıllara yatak ilişkisi geliyordu. Ben de bunun üzerine Bülent Ecevit ile aynı odada görüşüp sohbet ettiği sırada çekilen fotoğrafını göstererek "Evet gördüğünüz gibi başbakanla beraber oldu. Bu da kanıtı. Beraber bir görüşme yapıyorlar" dedim. Olay kapandı.
- Camiasından sevmediği kimse var mıydı?
Bülent Ersoy'dan hiç hoşlanmazdı. Onun yanında Ersoy'un lafını edemezdin. "Altın makas" derdi ona. Eğer bir yerde Bülen Ersoy'un şarkısı çalıyorsa hemen mazeret bulup kibar bir şekilde orayı hemen terk ederdi.
- Onunla uzun seneler aynı evde siz yaşadınız. Evinde kendi ailesinden kimse kalmaz mıydı?
Hizmetçisi ve şoförü dışında evinde bir tek ben kalırdım. Gelen akrabalarını en uzaktaki otellerde ağırlardı. Bir tek çaya davet ederdi, yarım saat tahammül edemezdi onlara. Kendisinden sürekli para isterlerdi çünkü. Karşılıksız bir yakınlaşma görmedi akrabalarından. Bu yüzden sevmezdi onları. Kendisine hayranlarından gelen mektupların zarfını açmadan dahi bilirdi ne istediklerini.
SİYAHLARDA UYURDU - Yaşamının son yılları nasıl geçti?
Şöhret onu yok etti bir anlamda. Hayatının son 4 yılında evden dışarı çıkmadı. Kilo almak ve yaşlanmak onu psikolojik olarak depresyona soktu. Bir gün zoraki dışarıya çıkarttık. Halkın arasında gezerken vatandaşın biri "Zeki Bey kendinize bakmıyorsunuz. Yaşlandınız artık" deyince bütün moralini sıfıra indirdi. Kendisiyle ilgili eleştirilere katlanamazdı.
- Günleri yorucu geçen biri olarak nasıl dinlenirdi?
Uyurken kesinlikle evde çıt çıkartılmazdı. Kulaklarına pamuk tıkardı, gözlerine bant takardı. Tüm perdeler simsiyahtı. Siyahlarda uyurdu. Bütün elektronik eşyaların ve telefonun fişleri çekilirdi. Resmen sıkıyönetim ilan ederdi.
- Öldüğü gece en yakınında siz vardınız. Nasıl oldu?
Fuarda hayatını kaybettiği gece canlı yayında rahatsızlandığında kimselere sağlık sorunu yaşadığını belli etmedi. "Terledim de üzerimi değiştirip geleyim" diyerek stüdyodan ayrıldı ve "Beni makyaj odasına götürün" dedi ardından yere yığıldı. Son nefesini benim kollarımda verdi. Rahatsız olduğunu söyleyip yardım isteseydi, imdat falan deseydi belki doktor müdahelesiyle kurtarılabilirdi. Ölümünü bile kamufle etti.
- Sizin dışınızda onunla beraber dolaşan koruması falan yok muydu?
Halkın arasında dolaşırken hayatında hiçbir zaman koruma kullanmadı. "Allah beni korur" derdi hep. Menajer dahi kullanmadı. Dışarıya hep tek başına çıkardı.
- Cinsel eğilimi ne zamandır erkeklere yönelikti?
Doğduğundan beri eşcinseldi. Bazıları gibi sonradan olma değildi. Transseksüeller için üzülürdü, "Onlar kendini sakat bırakıyor" derdi.
Zeki Müren çocuk düşürdü! - Gazetecilerle arası nasıldı peki?
Gazetecilerden korkar ve nefret ederdi. En nefret ettikleri ise Erdal İpekeşen ve Aykut Işıklar'dı. En sevdiği de Nurcan Sabur'du. Kızmakta haklıydı çünkü. Bir gün de "Zeki Müren çocuk düşürdü" haberi çok ses getirmişti. Yeni şöhret olduğu dönemde 19-20 yaşındayken çıkmış Beyoğlu'nda yürüyormuş. Kendisini tanıyorlar mı diye merak etmiş. O sırada sokakta gazete satan bir çocuk "Zeki Müren çocuk düşürdü" diye bağırıyormuş. Çok utanmış ve hemen yüzünü kapatıp bir pastaneye girmiş. Garsondan rica etmiş, "Hemen şu gazeteden bir tane al gel" demiş. Yukarıda büyük puntolarla "Zeki Müren çocuk düşürdü" diye başlık atılmış. Altta da "Zeki Müren Bağdat Caddesi'nde bisikletiyle gezerken çocuğun birisine çarptı ve yere düşürdü" diye yazıyor. O gün gazete yok satmış.
En çok kendisiyle dalga geçerdi
- Hayata bakışı oldukça neşeliydi sanırım.
Kendisiyle dalga geçmeye, fıkralar anlatmaya bayılırdı. Nerede olursa olsun içinden geldiği gibi davranıp espriler patlatırdı. Bir gün yazlık sinemaya gittik. Cemil İpekçi de gelmişti bizimle. Çekirdek aldık, minderde oturduk filmi izliyoruz. Müjde Ar ile Orhan Gencebay'ın filmini seyrediyoruz. Bir sahne geldi, Müjde Ar diyor ki Orhan Gencebay'a "Kader seni sazcı beni o(orospu) yaptı" Zeki Bey oturduğu yerden bağırarak "Ah beni de" deyince hepimiz koptuk, film durdu. 5 dakika ara verdiler.
