ELİF AKTUĞ
Film çok güzel, mutlaka izlemelisiniz diyeceğim; sınıf arkadaşımı kayırıyorum gibi olacak! Çağan Irmak, sevgili arkadaşım; Ege Üniversitesi'nden arkadaşım. 90'lardan, hani şu kalın ve vatkalı kazakların, yüksek belli pantolonların içine sokulduğu dönemden... Hayatımızın en rüküş, en masum, en saf, en birinci basamağında tanıdık birbirimizi. Çok başarılı filmler yaptı, her filminde ağladım; tamam duyguları seyirciye geçirmekte üstüne yok ama benim ağlamam sınıf arkadaşımın, canımın başarısıydı. Çağan'la son filmi 'Unutursam Fısılda' için bir araya geldik. Börek yedik, çay içtik, orta şekerli kahvelerimizi yudumladık… Çağancığıma, yönetmen Çağan Irmak'ı sordum…
-Oyuncu seçimin her zaman çok başarılı bulunuyor. Kendin mi seçiyorsun?
Başrol oyucularımı kendim seçerim, bazı oyuncular için seçme yapıyoruz. Tiyatro izlemeyi çok severim, birçok oyuncuyu bu şekilde tanıdım.
-Televizyon izler misin?
Hayır ama reddediyorum televizyonu gibi bir anlamı yok bunun. Sevmiyorum televizyon seyretmeyi. Seçim süreci bende kanlı bir süreç olarak geçmez. Oyuncular kendi yarattıkları imgeyle, aurayla rolleri kendileri seçiyorlar.
-Farah Zeynep Abdullah'ı sorayım hemen!
İlk baştan beri, "Farah" dedim zaten. Onu aradım ve şunu sordum, "Şarkı söyleyebiliyor musun?", "Evet kendi bestelerim de var" dedi. Başka bir şey konuşmadık, telefonu kapattım ve yazmaya başladım. Genellikle kafamda o filmin objesi olan oyuncu bellidir. Onun üzerinden giderim. İyi bir yöntem mi bilmiyorum ama ben bunu tercih ediyorum. Çetin abiyi yazarken de öyleydi. Kafamda oynatırım yazarken. Hayatın getirdiği sürprizlere de açığım.
EMEK VERMEK ZORUNDAYIZ -Öyle bir sürprizi kiminle yaşadın?
Işıl Yücesoy'un gençliğini oynayan Gözde Çığacı benim için müthiş bir sürprizdi. Seçmelere geldi, çok riskli bir roldü. Işıl ablaya beden diliyle, tavrıyla, fiziksel özelikleriyle benzemeliydi. Gözde kapıdan girince, oldu dedim.
-Birbirleriyle tanıştıklarında ne oldu, hemen sevdiler mi birbirlerini?
Işıl Yücesoy'un gençliğini oynayan Gözde Çığacı benim için müthiş bir sürprizdi. Seçmelere geldi, çok riskli bir roldü. Işıl ablaya beden diliyle, tavrıyla, fiziksel özelikleriyle benzemeliydi. Gözde kapıdan girince, oldu dedim.
-Çok emek verdiniz yani…
Bu cümleye hiç katılmıyorum, emek vereceğiz tabii. Öğretmen de emek verir yaptığı işe, bir işçi de. Biz çok emek verdik klişesinin altına sığınmaktan nefret ederim. Vermek zorundasın zaten, araştırma da yapacaksın. Bununla övünemezsin ki.
-Mehmet Günsür ve Kerem Bürsin için ne diyeceksin, neden tercih ettin; yakışıklı oldukları için mi?
Kerem çok iyi oturmadı mı rolüne sence? Harika oldu. Mehmet zaten müzikle uğraştığı için istedim. Su gibi bir adamdır, rolle çok örtüştüğüne inandım. İki bestecinin yılları sonra karşı karşıya gelme durumunu çok seviyorum. Bir Mozart-Sallieri durumu yani..
-Biri yetenekli, biri daha az yetenekli yani…
Aynen, biri çok yetenekli diğeri değil. Bu da başka bir film konusu.
-Sen bir insan hikayesi anlatıyorsun; olay değil; diyalogların da çok başarılı.
Senaryo yazmak bir iştir benim için. Bir kadeh içkiyle gece yarısı klasik müzik dinleyerek senaryo yazamam. Sabah kalkar işimin başına geçerim. Gece yazamam ben, gece oldu mu kendimi dinlemeye başladım. Öbür türlü karakterleriniz sizin gibi konuşur, sizin gibi düşünür. Hayata dair dertleriniz onun da derdi olur.
-Işıl Yücesoy ve Hümeyra'nın birbirini sevmesi senin işine yaradı mı?
Seven iki oyuncu birbirinden nefret eden iki kişiyi oynayabilir ama birbirini sevmeyen iki oyuncu, birbirini seviyor gibi yapamaz. Olmuyor. O yüzden dostluklar işimize çok yaradı. Ödemiş Birgi'de çektik filmi, bir konakta kaldık; kendi evimiz gibiydi. Akşamları işimiz bitince bahçede oturup sohbet ettik, bazen cırcır böceklerini dinleyip sessizce oturduk. Çok keyifliydi. Konuşmadan da sohbet edilebiliyormuş, yeni öğrendik.
-Filme başlayınca senaryoda değişiklik yapar mısın, yoksa hiç ellenme mi bir daha?
Ellerim, şöyle ki; Issız Adam'da iki sayfa diyalog vardı ayrılma üzerine. Melis öyle bir ağladı ki, o iki sayfayı yırtıp attım, çekmedim.
-En çok kim şaşırttı seni?
-Farah beni çok şaşırttı, iyi oynayacağını tahmin ediyordum ama bu kadarını değil; set bitene kadar Ayperi oldu. Köy, kasaba bilmeyen bir kızın, arkadaşlarıyla top koşturan bir çocuğa dönüşmesini izlemek müthiş keyif verdi. Ben inanamadım. Farkında olmadan, yavaş yavaş olgunlaşan Ayperi'nin zaman içinde diyalektini düzeltmesi muhteşemdi mesela. Kendiliğinden yaptı.
-Farah'ı nasıl keşfettin?
Hümeyra'nın yüzünde Farah'ı gördüm. Pençelerini çıkarabilen ama gözyaşını kimseye göstermeyen bir kadın istiyordum. Senaryoya 2005 gibi başladım. Hümeyra'ya o zaman bahsetmiştim. Bir gün biri şarkıcı olan iki kız kardeşin hikayesini yazacağım demiştim; ilk yazdığımda MS hastasıydı ama, bazı değişiklikler yaptım. Sonra unuttum; Hümeyra ara ara hatırlattı bana. "Haydi yapalım artık" derdi, "Yaz da şarkıcı kadını oynayayım". Sonra Bodrum'a senaryo yazmaya gittim, başka bir senaryo ama.
BODRUM'DA YAZDIM -Fantastik film çekeceğim diyordun, o senaryo mu yoksa?
Aynen o! Bir anda o dosyayı kapatıp, 'sahne adı Ayperi' diye yazmaya başladım. Ne oluyor diyordum, tam 8 günde bitti. Küçük bir evdeydim, acayip yağmur yağıyordu. Kapandım eve ve bitirdim. Bodrum pazarından otlar aldım, haşladım yedim; Ege otları ve yeşillikler içinde yazdım.
-Kimse okudu mu senaryoyu?
Hayır pek kimseyle paylaşmadım. Müzikaldi zaten, müziği iş olsun diye kullanmadım. Müzikle yaşayan biriyim zaten; hayatımda çok önemli yeri vardır. Amatör olarak caz da yaparım. Eğlence filmi, okutmak istemedim. Timur Savcı'nın küçük yardımları oldu ama. Ah o güzel günler filmi değil bu.
-Farah ya da Mehmet genç görünsün diye özel bir şey yapıldı mı yüzlerine?
Öyle şehir efsaneleri var ama yapmadık bir şey. Tavırla, kıyafetle, oyunculukla alakalı. Her anlamda bir kostüm giyiyorlar üzerlerine.
-Senaryo taktiklerin var mı? Şimdi ağlatayım şimdi güldüreyim gibi.
Kendi kendine geliyor hikaye. Gerçeklikle alakalı. Sağlıklı bir temelin üzerine oturtursan senaryoyu, kendiliğinden gelişiyor olaylar.
-Neden bunu dizi yapmadın?
Olurdu ama mesela on bölümlük bir dizi olurdu. Bilemedim, düşünmemiştim. Müzikal yapmak isterim ama. Sahnede sergilemek isterdim bu hikayeyi. O kadar çok ve özenerek kostüm yapıldı ki Farah'a. Hepsini kullanamadık bile. Şarkı söylediği performansları birkaç defa çektik. İşin içinde şov var, görsel yanı da ağır bu filmin.
KENAN BENCE BİR DAHİ -Art house filmlerine hiç benzemiyor.
İçiniz açılsın filmi bu, eğlenin filmi. Aa bak aklıma ne geldi, film çekme sahnesi var ya; sette yazıldı. Makyöz ve kuaför ikilisi dehşetti. Bir saat içinde Türk filmi seti hazırlayabilir misiniz diye sordum. Ve yaptık… Ben o sırada yazdım, set fotoğrafçımızı oynattım.
-Ege'li olmak, İzmir desem?
Çok renkli insanların içinde yaşadım, beni çok besledi bu durum. İnanılmaz şanslı görüyorum kendimi. İyi ki diyorum, çok şükür diyorum. Yönetmen Çağan Irmak varsa, Egeli olduğu için var.
- Kenan Doğulu ile çalışmak senin fikrin miydi peki?
Kenan bir dahidir. Popüler müzik yapanlar küçümsenir nedense. Oysa Kenan gibi adamlar popüler müziğin içinde kendi kişisel müziğini yapan dahilerdir. Senaryoyu verdiğimde ona "Kenan Doğulu müziği yap" demedim. Onun büyük farkı burada ortaya çıkıyor işte.
Çağan'dan…
*Oyuncu seçmelerini hiç sevmem. Oyuncuya da hak veriyorum. Seçmeye gitmeyeni eleştirmem.
*Oyuncular yargılanmamalı, sistem yargılanmalı. Telif hakları yok ki. Kötü iş de yapacak, ne yapsın?
*Fantastik film yapacağım; Osmanlı'da geçecek.
*Aynı oyuncuları oynatmama takıyorlar, Hümeyra'dan başka kim olacaktı bu filmde? Hümeyra'sız filmlerim de var ayrıca. Hatır için olmaz.
*Filmde üstü kapalı olarak türkücü dönemi ve arabesk dönemi anlatılıyor. Eleştiri için değil ama. Bir arabesk filmi çekmeyi çok isterim. Bergen gibi. Bir anlayışı anlatmak isterim çünkü.
*İnstagram kullanıyorum. Twitter kullanmıyorum çünkü kavga etmekten korkuyorum. Kimseyi takip etmiyorum İnstagram'da, sevdiğim fotoğrafçıların galerilerine girip 'layklıyorum"….
"Filmim tanıdığım birçok kadından izler taşıyor"
-Dünya sinemasında da bu kadar kadın filmi yok, kadınların dilini böyle iyi konuşman da ayrı bir başarı.Benim de ilk kadın filmim bu. Şimdi karşımızda bir Hanife var diyorum, otur bakalım senin derdin ne diye soruyorum. Tanıdığım, bildiğim birçok kadından izler taşıyor karakterlerim. Yirminci izleyişimde mesela, "A, bu benim teyzemin tavırlarına ne kadar benzemiş" diyorum. Hayattan çaldığın şeylerin farkına varamıyorsun bir yerden sonra. Çalmak senin hiç farkında olmadan yaptığın bir şey. Bir bakıyorum, Lütfü Akad'ın planına benzeyen bir plan çekmişim. Demek ki çok etkilenmişim diyorum.
