Beslenme ve diyet uzmanı Mehlika Öktem diyor ki...
Bir ağacın hem doğaya hem insana bu kadar iyi gelmesi sizce tesadüf olabilir mi? Yüzyıllardır Anadolu'nun güneşinde olgunlaşan zeytin, yalnızca bir meyve değil; kültürümüzün, sağlıklı yaşamın ve sürdürülebilirliğin önemli bir parçasıdır. Toprağa bağlılığı, iklime uyumu, yaprağından yağına kadar sunduğu şifa ile zeytin ağacı, yaşadığımız coğrafyada vazgeçilmezdir. Bu değerli ağacın karşı karşıya olduğu tüm zorluklara rağmen hayatımıza kattığı değerleri bir diyetisyen gözünden yorumlamak istiyorum.
DOĞANIN BEKÇİSİ
Zeytin ağaçları öyle uzun ömürlüdür ki, kimileri bin yılı aşkın süredir ayaktadır. Zeytin ağacının gerçek kıymeti, sadece meyvesinde değil; toprağı saran köklerinde ve nefes aldıran yapraklarındadır. Girit'te yapılan bir çalışmaya göre, zeytinlikler yılda kişi başına ortalama 1,92 ton karbondioksit emebilmektedir. Bu, bir bölgede oluşan elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonun yaklaşık üçte birine denk gelmektedir. Ancak zeytin ağacının çevreye katkısı bunlarla sınırlı değildir. Az suyla yaşar, zor koşullara kolay kolay boyun eğmez. Kurak ve taşlı topraklarda bile kökleriyle toprağı sıkı sıkı tutar, böylece erozyonun önüne geçer. Üstelik sadece toprağı değil, çevresindeki canlıları da korur; kuşlara yuva olur, arılara nektar sağlar, toprağın dostu solucanlara yaşam alanı sunar. Geleneksel zeytinliklerimiz tüm bu yönleriyle sadece bir tarım alanı değil; doğanın renklerini, seslerini ve döngülerini içinde taşıyan canlı bir ekosistemdir.
ZEYTİNİN GÜCÜ
Asırlardır sofralarımızı süsleyen bu mütevazı meyvenin içinde aslında sağlığımızı destekleyen çok önemli bileşikler gizlidir. Özellikle zeytin yaprağında bol miktarda bulunan oleuropein, bilim insanlarının dikkatini çeken en güçlü doğal antioksidanlardan biridir. Bu madde, vücuttaki serbest radikalleri nötralize eder, hücrelerin yaşlanma sürecini yavaşlatabilir ve hastalıklara karşı koruyucu bir etki sağlayabilir. Zeytinin yağı ise sağlıklı yağlar olarak bildiğimiz tekli doymamış yağlar açısından zengin bir kaynaktır. İçeriğindeki oleik asit, LDL kolesterolü düşürücü etki gösterebilmektedir. Aynı zamanda damarların esnekliğini koruyarak kalp sağlığını desteklemektedir. Yapılan bir çalışmada araştırmacılar, her gün yarım yemek kaşığından fazla zeytinyağı tüketenlerin herhangi bir kardiyovasküler hastalığa yakalanma riskinin yüzde 15, koroner kalp hastalığı riskinin ise yaklaşık %21 daha düşük olduğunu bulmuştur. Ayrıca bir çay kaşığı tereyağı, margarin, mayonez veya süt yağı yerine aynı miktarda zeytinyağı tüketildiğinde kardiyovasküler hastalık riski yüzde 5, koroner kalp hastalığı riski ise yüzde 7 azalmıştır. Bu nedenle zeytinyağını, sağlıklı beslenmenin vazgeçilmez bir parçası olarak hemen hemen tüm diyetlerimizde önermekteyiz.
GÜNDE 1 KAŞIK
Zeytinyağının yararları sadece kalple sınırlı değil; beynimiz için de aynı derecede önemlidir. Yapılan bir araştırmada, genetik yatkınlık ve genel beslenme kalitesinden bağımsız olarak, günde en az 7 gram (yaklaşık 1 yemek kaşığı) zeytinyağı tüketen katılımcıların, hiç zeytinyağı tüketmeyen veya nadiren tüketen katılımcılara kıyasla demans kaynaklı ölüm riskinin yüzde 28 daha düşük olduğu bulunmuştur. Bunun sebebinin özellikle içerisindeki hidroksitirosol ve oleocanthal gibi polifenollerin sinir hücrelerini oksidatif strese karşı koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir. Bu polifenollerin aynı zamanda Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların ilerlemesini yavaşlatabileceği düşünülmektedir. Zeytinyağını soframızdan eksik etmemek, yaş aldıkça zihinsel sağlığımızı desteklemenin basit ama etkili bir yolu olabilir. Zeytinin meyvesini biliyoruz, yağının faydalarını konuştuk; peki yapraklarının sakladığı şifayı hiç duydunuz mu? Bilim dünyası zeytin yaprağının sağlık üzerindeki etkilerine yeniden dikkat çekiyorlar çünkü eskiden şifa niyetine kullanılan zeytin yaprağı bugün birçoğumuzun tüketmediği hatta belki de hiç faydalarını duymadığı bir bitki haline geldi. Özellikle çay olarak tüketilen zeytin yaprağı, yüksek tansiyonun dengelenmesine, kan şekerinin kontrolüne ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı sağlayabilmektedir. Bu etkilerin temelinde, daha önce de bahsettiğim "oleuropein" adlı güçlü bir bileşen yer almaktadır. Günde bir fincan zeytin yaprağı çayı, günlük rutine eklenebilecek basit ama etkili bir destek olsa da, düzenli ilaç kullananlar ve kronik hastalığı olanların bu çayı düzenli olarak tüketmeden önce mutlaka doktora danışmaları gerekmektedir. Çünkü hali hazırda tansiyonunuz ya da şekeriniz düşükse bu durumu daha da tetikleyebilmektedir.
HER PARÇA FAYDALI
Zeytinyağı üretiminden arta kalan zeytin çekirdeği ve posaları, geçmişte belki değersiz görünüyordu. Ama bugün artık bilim biliyor ki, bu "atık" dediğimiz kısımlar bile adeta altın değerinde. Zeytin tohumları yüksek oranda lif, doğal fenoller ve antioksidan bileşenler içeriyor. Yapılan yeni araştırmalar, bu tohumların antitümör, kan şekerini düzenleyici, anti-inflamatuvar ve karaciğer koruyucu etkilerini ortaya koyuyor. Bu nedenle artık sadece yağı değil, çekirdeği de öğütülerek toz halinde veya ekstrakt formunda takviye olarak değerlendiriliyor. Tüm bu veriler bize gösteriyor ki zeytin ağacı, yalnızca beslenmemizde değil; çevresel sürdürülebilirlikten hastalıkların önlenmesine kadar pek çok alanda kıymetli bir rol oynuyor. Üstelik bu değer, sadece meyvesinde ya da yağında değil; yaprağından çekirdeğine kadar her bir parçasında saklı. Ancak ne yazık ki bu kadim ağacın gölgesi giderek daralıyor. Geleneksel zeytinliklerin yerini betonlaşmaya, hızlı üretimin baskısıyla zeytinin özü yerini sıradanlığa bırakıyor. Oysa zeytine sahip çıkmak, sadece sağlıklı yaşamak değil; toprağa, iklime, kültüre ve geleceğe sahip çıkmak demek. Eğer bir gün hem toprağa hem kendine iyi gelmek istersen, bir zeytin fidanı dik... Göreceksin, o büyüdükçe hem doğayı yeşertecek hem seni iyileştirecek.

