Hakan Urgancı

Suret ve mana

Bireyselliklerini fark ve hak edememiş, ancak bir cemiyetin gölgesinde yürüdüklerinde varolduklarını hissedenler, sürekli kanıt peşindedirler. Bunlar için bir takım forması da çok şey ifade eder, bir ritüel, bir kostüm de... Suçluluk hisleri yoktur. Suçluluk tek başına yaşayabileceğin, iç kaynaklı bir duygudur çünkü. Bunların yoğun utanç duyguları vardır, o da ancak kabahatleri toplum tarafından yakalanırsa... Yakalanmazlarsa her şey mübahtır. Suç için de ödül için de inanç için de kesin kanıtlara ihtiyaç duyarlar. O vakit dinde de şekilci olurlar, yani yüzeyde kalırlar. İbadetlerini içinde bulundukları toplum fark etmezse kendilerini ve ibadetlerini eksik zannederler.
İnançsızlar da aynı şekilde Yaradanın varlığına somut deliller ararlar. Dolaylı kanıtlara kanaat etmezler. İşte bunlar da şekilcidirler. Genel olarak özellikle Ortadoğu toplumlarının içine düştüğü bataklıktır, ait olma ihtiyacına bağlı şekilcilik. Adamsendecilik, ihmalkarlık, korku, utanç ve örtbas, hepsi cemiyetçiliğe bağlı şekilciliğin ürettiği sivrisineklerdir. Bunlar resmen genetik şifremize işlemiş. Bu şark kurnazlığı, bu şark çıbanıdır bizi önce madende öldüren sonra da birbirimize düşüren...
Tek tedavisi, insanların ait olmadan da var olabildiklerini anlamalarıdır. Ancak o zaman ibadetlerle ilgili abuk subuk sorular sormaktan vazgeçer, 'emredilenin' ardındaki mantığı kavrarlar. Misal, faizin sadece 'öyle yazdığı' için değil, ya da ocak söndürdüğü için değil, 'çalışmadan geçinmeye kalkan asalaklar yarattığı, toplum barışını bozduğu için' de haram olduğunu anlayabilirler. O zaman enflasyonist bir ortamda faizden başka çare olmadığı da anlaşılır. Mücadele edilmesi gereken şey faiz değil, enflasyon ve rantçılıktır.
Şekilciler, her başörtülüyü devlet düşmanı, ya da Soma'ya sadece 'hep öyle olduğu için' elinde Prada çantası ile ya da takım elbisesi ve boyalı saçları ile giden gazeteciyi şovmen zannedeceklerdir. Çünkü görünenin ardındakini araştırmak bilgi, emek ister. Suretin ardına geçebilenler mana ile kucaklaşırlar ki dünyanın da ahiretin de gerçeği orada durmaktadır. Hem de hiçbir kanıta ihtiyaç duymaksızın!
Uzman olduk
Basın bizi zorla maden uzmanı yaptı. Soma kömürü nasıl yanar, panel nedir, yaşam odası nedir, madencilik yasasının eksikleri neler, ne zaman galerilere küllü su basılır, hepsini öğrendik. Biz bir haftada bunca şey öğreniyorken bir şirketin bunları eksik yapmasını iyi niyetle izah etmek biraz zor olmaz mı? Yürek yangınını söndürecek bir su var mı? Bu acıdan ' kaçış odası' var mı?
Acımayın bize!
Adamın birinin ıssız bir köy yolundan geçerken arabası bozuluyor. Telefonunun şarjı da bitik olduğu için yol kenarındaki bir kulübeye yürüyor. Orada sundurmada oturan yaşlı adam ona yardım ediyor. İçeri geçip telefonu kullanmasına, bir çekici çağırmasına izin veriyor. Bunlar sohbet ederken yaşlı adamın sundurmada yatan köpeği de sürekli inliyor. Genç adam dayanamayıp soruyor:
_ Beybaba hayırdır? Köpeğin hasta mı?
- Yoo...
- Peki niye inleyip duruyor?
- O yattığı yerde tabandan fırlayan bir çivi var. O canını yaktığı için inliyor.
- İyi de, neden oradan kalkıp başka bir yere yatmıyor?
- E orası en sevdiği yer...
- Ama canı yanıyor, diyorsun?
- Evlat, o çivi köpeğimi deliyor, demiyorum. Canını biraz yakıyor hepsi bu! Merak etme, canı o kadar çok yansa o da kalkıp gider. Sadece yakınacak kadar yanıyor canı...
İşte hayatın içinde bizde biraz böyleyiz. Hesaplanmış riskler peşindeyiz. Bildiğimiz acıların tiryakisiyiz. Bugünün acısı, yarının belirsizliğinden daha az korkutucu geliyor. O yüzden konfor bölgelerimizden kıpırdamıyoruz. Bu sebeple 'o eşi' ve 'o işi' düpedüz hakediyoruz. Bakmayın sızlandığımıza... Günlük sıkıntılarımızın bedelini biraz da size yıkmak istiyoruz. 'Amaaan, senin derdin de bu olsun! Dışarıda iş bulmak kolay mı? Ekmek aslanın ağzında' demenizi bekliyoruz. Bizim yaşam biçimimizi onaylamanızı bekliyoruz, hepsi bu. Acımayın bize!
Mutlulukla halinden memnun olmak arasında hayli fark var. Belki mutlu değiliz ama, anlayın, genel olarak memnunuz halimizden... Zira çok kötü olan şeylerden her zaman bir çıkış yolu vardır ve bunu mutlaka ararsınız. Yalnızca 'Biraz kötü' olan şeylerse gönüllü hapishanelerimize dönüşür zaman içinde...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.