Hayvan sevgisi
Aslında hayvan korkusu ve sevgisi çocuklukta başlar. Tabii ki bu korkuyu veya sevgiyi de anne babalar öğretir. Çocuklar anne babaların nasihatlerini değil ama davranışlarını örnek alırlar. Eğer ki anne baba hiçbir hayvan sevmemişse, çocuğun yanında hiçbir hayvan okşanmamışsa çocukların da hayvan sevme şansı çok yoktur. Bir köpek gördüğünde çığlık çığlığa panik atak yaşayan bir annenin çocuğunu düşünün. Veya babasının kedi ya da köpek tekmelemesini izleyen bir çocuğun değer yargıları nasıl olabilir? Babasını kopya ederek örneğin kedileri sopa ile kovalayabilir mi?
Sevgi bir bütündür. Çiçek veya ağaç ile kedi veya köpek arasında bir fark yoktur. Aynı şekilde insan sevgisi de bu sevgi treninin bir parçasıdır. Bilimsel bir hipotez olarak değil ama kişisel bir inanış olarak; ağaçları veya köpekleri sevemeyen bir insanın, insanları sevebileceğine inanmıyorum. Bir çiçeği koklamak veya bir kedinin gıdısını kaşırken mırıltısından zevk almak da aynıdır. Anne babaların verebileceği en değerli eğitim sevmeyi öğretmektir. Ama ağaç ama köpek ama herhangi bir insan fark etmez.
Tabii ki hayvanların biz insanlara göre sezgileri genellikle daha iyidir. Kendisini seven veya sevmeyen insanları enteresan bir şekilde hissederler. Ortada hiçbir neden yokken hayvan sevmeyenlere karşı köpekler görünürde sebepsiz hırlayabilirler. Yine aynı şekilde hayvan seven birisine de sürtünmeye ve sevilmeye çalışırlar. Aslında bu durum insanlarda da farklı değildir. Sevgi dolu olan ve sevmeye yatkın kişiler bize çok daha sempatik gelir. Oysa en temel kural: sevgi ilişkisinde verdiğiniz kadar alırsınız. Ne kadar severseniz o kadar sevilirsiniz. Önemli olan sevgi kapısının açık olmasıdır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.