Prof.Dr. Himmet KONUR
himmet.konur@deu.edu.tr
Çocukluk yıllarımda radyoda sık çalınan bir türkü vardı. Son zamanlarda duymaz oldum. Belki eskisi kadar radyo dinlemediğim için duymuyorum. Zaman zaman dinlemekte fayda var diye düşünüyorum. İnsanı olması gereken sınırlara çekiyor. Sözleri şöyleydi:
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Sen söylersin söz içinde sözün var
Çalarsın çırparsın oğlun kızın var
Bu dünyada üç beş arşın bezin var
Tüm bedesten senin olsa ne fayda
Söylersin de sen sözünden şaşmazsın
Haramını helalini seçmezsin
Tükenir kepeğin su da içmezsin
Akan çaylar senin olsa ne fayda
Kul Himmet Üstadım gelse otursa
Hakk'ın kelamını dile getirse
Dünya benim deyi zapta geçirse
Karun kadar malın olsa ne fayda
Dünya imtihan yurdu
Doğum kadar ölüm de hayatın bir gerçeği. İnsanoğlu çoğunlukla dünyada başıboş bırakıldığını, hiç ölmeyeceğini, halkımızın ifadesiyle dünyaya kazık çakacağını zanneder. Mal, mülk, servet ve şöhret peşinde koşarken hayatın gayesini unutur.
Son zamanlarda Müslümanlar arasında yaygın olan bir takım sloganlar var: "Müslüman zengin olmalı!" Zira "Veren el alan elden üstündür" "Veren el olabilmek için zengin olmak lazım." "Müslüman mevki ve makam sahibi olmalı". Zira "Hizmetin yolu mevki-makam sahibi olmaktan geçer."
Neticede pek çok Müslüman zengin oldu olmasına da "bir türlü veren el olamadı." Bu zenginlik İslam'ın "alın teri", "kul hakkı", "paylaşma" gibi en temel değerlerini çiğneme pahasına elde edildi.
Aynı şekilde birçok Müslüman mevki-makam sahibi oldu. Oldu olmasına da mevki ve makamı hizmet aracı kılmak yerine, hizmeti mevki ve makam aracı edindi.
Allahu Teala bizi bazen korku, açlık, mal, can ve ürünlerimizi/kazançlarımızı eksilterek imtihan eder. (bkz. Bakara, 2/155) Bazen de mallarımız, çocuklarımız, eşlerimiz, altın gümüş, ticaret ve meskenlerimizle... (Bkz. Tevbe, 9/24; Ali İmran, 3/14; Teğabun, 64/15) Bazen darlık bazen de varlıkla...
Değerler hiyerarşisi
Muhatabı Müslümanlar olan şu ayetleri hatırımızdan çıkarmayalım:
"Dini yalanlayanı görüyor musun? İşte o, yetimi itip kakar; Yoksulu doyurmaya teşvik etmez; Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır. Ve hayra da mani olurlar. (Maun, 107/1-7)
Dinimiz paylaşmak, yetimi kollayıp gözetmek, yoksulu doyurmak, iyilik ve yardımda bulunmak gerektiğini söyleyip dururken aksini yapmak dinimizi yalanlamaktan, İslam'ın değerler hiyerarşisini görmezden gelmekten başka bir şey değildir.
Mal, mülk, servet, mevki ve makam insanın sorumluluk ve imtihan yükünü artırır. Peygamber Efendimizin ifadesiyle dünyada sahip olunan her şeyin "Helali hesap, haramı azap gerektirir."
Bu dünyayı bilmem ama öteki dünyada servetin de şöhretin de hiç bir faydası olmayacak.
Yüce Rabbimizin beyanıyla "mal biriktirip tekrar tekrar sayan ve malının kendini ebedileştireceğini zannedenlerin" vay haline! (Humeze, 104/2-3)
AYET-İ KERİME
"Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükafat vardır." (Teğabun, 64/15)
HADİS-İ ŞERİF
"Allah'a yemin ederim ki, ben sizin fakirliğinizden korkmuyorum. Fakat, sizden önceki (ümmet)lere olduğu gibi size dünya (zenginlikleri)nin açılmasından, böylece başkalarının elindekilere özenip din yönünden ziyana uğramanızdan ve öncekileri dünya zinetlerinin helettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum." (Buhari; Müslim)
DİNİ HİKAYELER Adalet ve tevazu
Emevi halifelerinin büyüğü Ömer b. Abdülaziz Hazretleri, devlet başkanlığı sırasında kul hakkı ve sosyal adalet hususunda çok titiz davranırdı. Gece çalışmalarında ayrı işlere tahsis ettiği iki kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleriyle ilgili notları yazarken kullanır, öbürünü ise devlet ve millet işleriyle ilgili yazışmalarda kullanırdı. Halife, birden fazla gömleği olmayan, varlıksız biriydi.
Yakınlarından birisi Ömer b. Abdülaziz'e bir elma hediye göndermişti. O da elmayı biraz kokladıktan sonra sahibine geri gönderdi. Elmayı geri götüren görevliye şöyle dedi:
- Ona de ki, elma yerini bulmuştur.
Görevli itiraz edecek oldu:
Ey müminlerin başkanı! Rasulullah Aleyhisselam hediye kabul ederdi. Bu elmayı gönderen de senin yakınlarındandır.
Halife cevap verdi:
Evet ama, Rasulullah'a (s.a.v) verilen hediye idi. Bize gelince, bize verilen hediyeler rüşvet olur.
Valilerin maaşlarını çok bol verirdi. Sebebini şöyle açıklardı:
- Valiler para sıkıntısı çekmezler, bütün ihtiyaçları karşılanırsa, kendilerini halkın işlerine vakfederler.
Bir gece halifenin yanında bir misafiri vardı. Kandilin yakıtı tükenmişti. Misafir dedi ki:
- Hizmetçiyi uyandıralım da kandilin yağını koyuversin.
- Hayır, bırak onu uyusun. Ben ona iki ayrı işi yaptırmak istemem.
- Öyleyse ben kalkıp kandile yağ koyayım.
- Olmaz, misafire iş gördürmek yiğitlikten sayılmaz.
Kendisi kalktı, kandilin yağını koyup yerine döndü ve şöyle dedi:
- Ben kalkıp iş yaparken de Ömer'dim; gelip oturdum, yine aynı Ömer'im.
İki buçuk yıllık halifelik döneminde İslam aleminde adaleti hakim kılmıştı. Büyük dedesi Hz. Ömer r.a. gibi adalet ve basiret sahibiydi. Henüz kırk yaşlarında iken onu çekemeyenler tarafından bin dinar altın para karşılığında hizmetçisi eliyle zehirlenmişti. Hizmetçisi suçunu itiraf ettiğinde, Ömer b. Abdülaziz, paraları adamdan alarak devlet hazinesine koymuş, kendisini serbest bırakmış, öldürülmekten kurtulması için de kaçmasını söylemişti.
DİNİ SORULAR Kazaya kalan oruçlar nasıl tutulmalıdır?
Ramazan'da tutulamayan veya başlanıp da bozulan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kur'an'da "İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar." (Bakara 2/184) buyrulmaktadır. Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm yoktur. Kazaya kalan oruçlar, oruç tutulması yasak olan günler dışında, ardı ardına veya ayrı olarak tutulabilir. Ancak bu bir borçtur, hemen ödenmelidir. İnsanın ne zaman öleceği de belli değildir.
Ezandan sonra dua okunuyor. Bu duanın anlamı nedir?
Ezan duasının anlamı şudur: "Ey eksiksiz davetin (ezanın) ve kılınmak üzere olan namazın Rabbi olan Allahım! Muhammed aleyhisselama cennette yüksek dereceyi ihsan eyle. Onu vaat ettiğin makam-ı mahmuda ulaştır. Sen vaadinden -sözünden- caymazsın."
Oruçlu kimse diş tedavisi yaptırabilir mi?
Orucun bozulması için yeme, içme ve cinsel ilişki ya da bu anlamları ifade eden bir fiilin işlenmesi gerekir. Bu sebeple sırf dış tedavisi sebebi ile oruç bozulmaz. Tedavinin ağrısız gerçekleşmesi için yapılan enjeksiyonlar da beslenme amacı taşımadığı için orucu bozmazlar. Ancak boğaza su, kan veya tedavide kullanılan maddelerden biri kaçarsa oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.
