Beslenme ve diyet uzmanı Mehlika Öktem diyor ki...
Günlük yaşamda sağlıklı beslenmeye dikkat ederken, hiç düşünmeden çiğnediğimiz bir sakızın da mikro plastik kaynağı olabileceğini biliyor muydunuz? Sakız çiğnemek sizin için stresi azaltmak, nefesi tazelemek ya da sadece bir alışkanlık olabilir. Ancak çok yakın zamanda yayımlanan bir araştırma, bu masum görünen alışkanlığın düşündüğümüzden çok daha tehlikeli olabileceğini düşündürdü. Kaliforniya Üniversitesi (UCLA) tarafından yürütülen bir çalışmada sakız çiğnendiğinde tükürüğe binlerce mikroplastik parçacıklar geçtiği bulundu. Üstelik bu durum reçine bazlı doğal elde edilen sakızlarda bile gözlendi!
ARAŞTIRMA BULGULARI
Beş doğal ve beş sentetik üretilen toplamda 10 farklı sakız markası incelendi. Toplanan tükürük örnekleri incelendiğinde hem doğal hem sentetik üretilen 1 gram sakızda ortalama 100 mikroplastik salındığı ölçüldü ve hatta bazı sakız parçalarının gram başına 600'e kadar mikroplastik saldığı gözlendi. Yani bir kişi ortalama 2-6 gram olan sakızlardan yılda ortalama 180 tane çiğnerse bu durum 30.000 'e yakın mikroplastik yutmasıyla sonuçlanabilir.
GÖRÜNMEYEN MİSAFİR
Daha önce yapılan başka bir araştırmada bir insanın her hafta ortalama bir kredi kartı büyüklüğünde mikroplastik ve nanoplastik yuttuğu tespit edilmişti. Daha da ilerisi yapılan başka araştırmalarda anne bebeği çevreleyen plasentada bile mikro plastiklere rastlandığını görmüştük. Bu durumda plastik maruziyeti artık bebek doğmadan önce bile başladığını söylesek yanılmış olmayız. Peki biz bu plastik parçalarına nasıl maruz kalıyoruz? Aslında her yerden! Yediğimiz domatesin içinde mikroplastik olduğunu göremiyoruz, ancak orada olma ihtimali artık oldukça yüksek. Çünkü mikroplastikler yalnızca denizlerde değil, tarım topraklarında da ciddi bir tehdit haline gelmiş durumda. Toprağa karışan plastik atıklar zamanla parçalanarak bitkilere geçebiliyor; bu bitkiler aracılığıyla da soframıza kadar ulaşabiliyor.
BEDENİMİZE ETKİLERİ
Yapılan araştırmalar, bu parçacıkların bağırsaklarda birikebildiğini, iltihaplanmalara neden olabildiğini ve bağırsak mikrobiyotasını olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor. Ayrıca bazı mikro plastikler, bünyelerinde ağır metaller veya endokrin bozucu kimyasallar taşıyabiliyor. Bu da hormonal dengenin bozulmasından, bağışıklık sisteminin zayıflamasına kadar birçok sağlık sorununa zemin hazırlayabiliyor. Henüz uzun vadeli etkileri tam olarak bilinmese de, vücudumuza yabancı olan bu maddelerin masum olmadıkları kesin. Mikroplastik maruziyetini tamamen sıfırlamak şu an için mümkün olmasa da, günlük hayatta alacağımız bazı küçük ama etkili önlemlerle bu riski azaltmak elimizde. Öncelikle, içeriği net olarak belirtilmeyen sakızlardan ve plastik ambalajlı ürünlerden mümkün olduğunca uzak durmak gerekiyor. Cam, seramik veya paslanmaz çelik kaplarda yiyecek saklamak ve plastik kapları özellikle sıcak yiyeceklerle kullanmaktan kaçınmak önemli. Tek kullanımlık plastik şişeler yerine cam ya da çelik mataralar tercih edilebilir. Ayrıca taze ve işlenmemiş gıdaları tercih etmek, ambalajlı ürün tüketimini azaltmak da maruziyeti sınırlamak açısından etkili bir yol. Çevre dostu temizlik ve bakım ürünleri kullanmak, mikroplastik içeren kozmetiklerden uzak durmak da unutulmamalı. Plasentadan, çiğnediğimiz bir sakıza kadar hayatın her alanına sızan mikroplastiklere karşı bireysel farkındalıkla harekete geçmek, atılacak en anlamlı adım olabilir.

