Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah, "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiyâ, 107) buyurur.
Bu ayet, Mevlid'in önemini özetleyen en güçlü mesajdır.
Hz. Muhammed (s.a.v.), insanlara yalnızca ibadet biçimlerini değil, aynı zamanda ahlâkı, adaleti, merhameti ve kardeşliği de öğreten bir elçidir. Onun hayatı, Müslümanlar için sadece dini vecibelerin değil, insanî ilişkilerin de yol haritasıdır. Dolayısıyla Mevlid Kandili, yalnızca bir kutlama değil, Efendimizin örnek hayatını yeniden hatırlama, onun sünnetini hayatımıza yansıtma fırsatıdır. Dinimizde her hükmün zahiri ve batını olduğu gibi, bu doğuşun da bir zahiri bir de batını vardır, eğer biz onun sadece zahirini yani Hazreti Rasulüllah'ın "bedensel doğumunu" okuyup anlamaya çalışırsak bu irfâni anlamda yeterli olmaz, çünkü Peygamber Efendimizin doğumu aynı zamanda Nûr-u Muhammedî'nin tecellisidir.
RUHSAL UYANIŞ
Peygamberimizin doğumu, batında bizim içimizde doğması gerekenlere yani ruhsal uyanışımıza rehberlik eder. Nûr-u Muhammedî yani Hakikati Muhammed-i'yi anlamaya çalışmak içsel yolculuğumuzda rehberlik eder, yolumuzu açar.
Bütün varlığa havi olan "Hakikati Muhammed-i" ancak temizlenmiş gönüllere doğarak zuhura gelir. Gönlü temizlemek için çıkılan tasavvuf yolculuğunda Hazreti Muhammed'in doğumu öncesi ve doğumu ile meydana gelen, aşağıda zikredilen olayları yani mucizeleri inceleyip, öğrenerek nefis mücadelesinde kendimize rehber edinmek gereklidir:
1 Fil vak'ası: Rasulüllah'ın doğumundan 52 gün önce Yemen Vâlisi Ebrehe, Roma imparatorunun da yardımıyla Sana'da kilise yaptırmıştır.
Ancak bu kiliseye arzu ettiği ölçüde Arapların rağbet etmediğini görünce, son derece sinirlenir.
Arapların eskiden beri kudsiyetini kabûl edip ziyârete geldikleri Kâbe'yi yıkarak onları kiliseye yönlendirmeye karar verir. İçinde, günümüzün tanklarına eşdeğer olan fillerin de bulunduğu büyük bir ordu hazırlayarak Mekke'ye yürür. Vali Ebrehe, gasp edilen develerini geri istemeye gelen Abdülmuttalib'e şaşarak: "Ben Kâbe'yi yıkmaya geldim. Sen ise develerini düşünüyorsun!" demiş ve Abdülmuttalib'in Kâbe için: " Onun sâhibi var! O, onu korur!" ifâdelerine karşılık: "Bana karşı onu koruyacak yoktur!" diyerek kibirlenmiştir. Ebrehe'nin Kâbei Şerif'i yıkmak için saldırıya geçen ordusunu, ebabil kuşlarının cehennemden aldığı küçük taşları atmaları ve ortaya çıkan kum fırtınasıyla Cenab-ı Hak perişan etmiş ve fil ordusu imha edilmiştir. Allah Peygamberimizin dünyaya geleceği Kâbe-i Şerif'e kimsenin zarar vermesine müsaade etmemiştir. Tasavvuf yolunda bu vakadan çıkarılması gereken; filler nefsimizi, askerler gaflet düşüncelerini ve onları yerle bir eden üzerlerine atılan küçük taşlar ise tevhid inancıyla verilen mücadeleyi temsil eder. Nefis mertebelerinin en altı olan; dünya malına düşkün olarak zevk, sefa içerisinde ihtiras, kıskançlık, kin ve harisliğin kapladığı nefs-i emmare (hayvanî nefis) olarak adlandırdığımız nefsimize karşı galip gelebilmek manevi ilerlememizin bir aşamasıdır.
2 Cinlerin göğe çıkmasının yasaklanması: Hazreti Rasulüllah'ın doğumundan bir müddet evveline kadar Cinler gök yüzüne çıkıp, meleklerden görev taksimleri sırasında gizlice dinleme ve aşırma haberler duyarak yer yüzüne inip bazı medyum ve kahinlere bunları bildirip, onların bazı olacak hadiseleri vaktinden evvel insanlara bildirmeleri ile toplumları arasında saygıdeğer olmalarını sağlıyorlardı.
Böylece insanlar din adamlarından ziyade bunlara inanır hale gelmişlerdi. Peygamberimizin doğumundan sonra Hicr Suresi 15/16-17-18 ayetlerinde; "And olsun ki gökte Burçlar meydana getirdik onları bakanlar için donattık, kovulmuş her şeytandan koruduk, fakat kulak hırsızlığı yapan olursa parlak bir ateş ŞİHAP onu kovalar/yakar," şeklinde belirtildiği üzere Cinlerin göğe çıkma yolu tamamen kapatılmıştır.
Bu olayın batında anlamı "Hakikat-i Muhammedi" bir insanda doğduktan sonra vehim ve hayal bilgilerinin son bulmasıdır.
Nefis mücadelesini kazanan insanda Hakikat-i Muhammedi doğar, bundan sonra o kişiye cinler ve şeytanlar ulaşamaz çünkü Nur-u Muhammedi onları yakar.
3 Efendimiz aleyhissalatu vesselamın doğduğu kutlu Mevlid gecesi Kâbe'de tapılmakta olan sahte tanrılar, cansız taş putların çoğunun baş aşağı devrildiği, parçalanarak yerlere serildiği görüldü: Bu olayın batınî anlamı; "Hakikat- i Muhammedi"nin gönül Kâbe'sinde doğmasıyla, gönül Kâbe'sinde dikili duran nefsi emmare putlarının; kibir, bencillik, harislik, şehvet ve bitmek bilmeyen arzularımız ile dünyevi zevklere düşkünlüğün yerle bir edilmesi, kırılması yok edilerek bu putların yerine Nur-u Muhammedi'nin yerleşmesidir.
4 İran'da bulunan İstahr- Abad'da bin senedir daima yanan ve sönmeyen Mecusilerin ibadet ettikleri ateş o gece söndü: Burada bulunan metafor bin yıldır yanan mecusi ateşi, insanın içindeki nefs ateşidir. İnsanın içinde farkında olmadan oluşan hırs, öfke, kıskançlık ve doymak bilmeyen arzu ateşi söndürülmez ise insanı ebedi olarak yakacak bir ateşe dönüşecektir. Bu ateşin sönmesi ancak "Hakikati Muhammediyye"nin gönülde doğmasıyla mümkündür.
5 Medayin şehrinde Sasani Hükümdarının sarayında bulunan on dört sütun sallanarak yıkıldı. Daha sonra Sasani İmparatorluğu tarihten silindi: İçinde bulunduğumuz dünya bir hayal dünyasıdır, ebedi yaşam ölümle başlayacak olandır. Sasani hükümdarının sarayının direklerinin yıkılması benliğimizdeki nefs-i emmarenin sarayını ayakta tutan kibir, hırs, kin, nefret, kıskançlık ve şehvet gibi sütunların yıkılmasıdır. "Hakikati Muhammedi"nin doğumuyla nefsin bedende yaşayacak bir mekânı kalmaz ve ilahi yaşam başlar.
6 Takdis edilen devasa Save (Taberiye) Gölü kurudu ve göl yere battı (Göl deniz seviyesinin 209 m altındadır): Tasavvufda "masiva" Allah'tan gayri olan her şeyi temsil eder. Meydana gelen mucizevi olayda Save gölü masiva ile özdeşleştirilir. Manevi yolcunun ilk işi, içindeki Save gölünü yani masivayı, Allah'tan ve O'nun sevgisinden başka her şeyi kurutmak gönlünden atmak, bunun yerine Peygamberimizin nurunu, ahlâkını yerleştirmektir.
7 Taşsız çöl olan Semave Vadisindeki kuru dereler su ile doldu taştı, vadiyi su bastı: Semave çölü Nefs-i emmarenin baskısıyla kuruyup çöle dönen benliğimizi, kuruyan derelerde benliğimize nur taşıyan kanalları temsil eder. Peygamberimizin zahirde doğumu, batın da içimizdeki Muhammedi bilincin doğumu anlamına gelir. Semave çölünde gerçekleşen bu mucize, içimizde doğan Muhammedi bilincin kurumuş olan manevi kanalları yeniden ilahi nur ile doldurup benliğimize akmaya başlamasıdır.
Bu kanallara "Muhammedi pınarlar" denir ve bunlar içimizde "Hakikat-i Muhammedi" doğmadıkça kuru kalır.
8 Peygamberimizin annesi Âmine hanıma hamile iken rüyasında önemli bir şahsiyeti rahminde taşıdığı işaret edilerek doğacak çocuğa Muhammed veya Ahmet adını vermesi söylenmişti. Bu mucizenin batında anlamı: Peygamberimizin annesinin adı Âmine yani emin olunan, kendisinde şüphe olmayan demektir. Babasının adı Abdullah yani Allah'ın kulu demektir.
Peygamberimize verilmesi istenen Muhammed ismi övgüye değer anlamı taşımaktadır.
Annesi Amine, terbiye edilmiş ve emin hale gelmiş nefsi, babası Abdullah ise Allah'ın kulu olan ruhu veya mürşidi temsil eder. Bu ikisinin manevi izdivacı sonucunda "Hakikat-i Muhammedi" o bedende meydana gelir.
Bu duruma "veled-i kalb" (kalbin çocuğu) denir. Peygamberimizin zahirde dünyaya gelişi Muhammedi bilincin içimizde doğuşuna rehberlik eder.
9 Mevlid gecesi hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibn-il As'ın annesi, hem Abdurrahman ibn-i Avf'ın annesi "Peygamberimizin doğumu anında biz öyle bir nur gördük ki o nur doğu ve batıyı aydınlatırdı" demişlerdir:
Peygamberimizin zahirde dünyaya gelişi tarihte kalan geçmiş olan bir olay değildir.
O'nun varlığı "Hakikat-i Muhammedi" ile ebedi olarak yaşamaktadır. Nur-u Muhammedi nefsimizin en karanlık yönlerini aydınlatmaya devam etmektedir.
İşte tüm bu mucizeler tasavvuf yolculuğunda nefsimiz ile yaptığımız mücadelede bize yol gösterecek olan batınî anlamlar taşımaktadır. Allah'ın her şeye kadir olduğuna, ilim bilmenin kıymetli olduğunu ancak ilim sahibi olan herkesin irfân sahibi olmasının mümkün olmadığına, Allah'ın isteği dışında olan isteklerin gerçekleşmeyeceğine, kulun duasının ancak Allah'ın istekleri ile örtüştüğü sürece gerçekleşeceğinin idrakine varmak gerekmektedir. Birey olarak Mevlid Kandili boyunca gösteriş ve yapmacıklıktan uzak, içten ve samimi ibadetlerimizi yerine getirmeli ve bolca tefekkür etmeliyiz. "Etvâr-ı seb'a" adı verilen ve emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râziye, marziyye, safiye olmak üzere yedi mertebeden oluşan nefsimizi terbiye ederek Hakikat-i Muhammediyye'yi idrak etmeye çalışmalıyız. Toplumsal açıdan baktığımızda ise Türk-İslam geleneğinde kandiller, camilerin minarelerinde yakılan mahyalarla, okunan mevlidlerle, edilen dualarla yaşatılmıştır. Osmanlı döneminde başlayan bu gelenek, günümüzde de devam etmekte; Mevlid Kandili'nde camiler dolup taşmakta, minareler ışıklarla süslenmektedir. Bu yönüyle kandiller, sadece bireysel ibadetin değil, ortak bir dini ve kültürel hafızanın da yansımasıdır.
Mevlid Kandili, Türkiye'de ailelerin bir araya geldiği, çocuklara dini değerlerin hatırlatıldığı, komşuluk ilişkilerinin pekiştirildiği bir gece olma özelliğini de taşır. İnsanlar kandil simidi ikram eder, dualar eder, büyüklerini ziyaret eder. Böylece bu gece, dini anlamının yanı sıra toplumsal birlik ve beraberliğe katkıda bulunur. Süleyman Çelebi'nin kaleme aldığı "Vesîletü'n- Necât" adlı mevlid eseri, asırlardır bu gecelerde okunur ve toplumsal hafızada derin izler bırakır. Böylece Mevlid, sadece dini bir hatırlatma değil, aynı zamanda kültürel bir miras haline gelmiştir.Tasavvufun incelikli diliyle söylemek gerekirse:
Mevlid, Hak'tan gelen rahmetin halkta tecelli ettiği andır; Âdem'den beri süregelen özlemin vuslata dönüştüğü bir gecedir. Bu gecede birey olarak Nûr-u Muhammedî yani Hakikat- i Muhammediyi idrak etmeye çalışmalı, Türk toplumu olarak da hem ibadet hem de ortak dini ve kültürel mirasımıza gelecek nesillere aktarmalıyız. Mevlid Kandilinin tüm İslam alemine kutlu olmasını, Gazze'de, Kudüs'de ve dünyanın diğer yerlerinde katledilen Filistinli kardeşlerimize dayanma gücü vermesini;
Tüm Müslümanların ekonomik, siyasi ve askeri gücünü birleştirerek ancak bu mücadelede başarılı olunacağının idrak edilmesini yüce Allah'tan niyaz ediyorum.

