Hüseyin Kocabıyık

Karanlık 12 Eylül...

29 yıl geçmiş aradan. Bugün geriye dönüp vicdan gözüyle baktığımız zaman iki tane 12 Eylül görüyoruz. Birinci 12 Eylül, Türk milletinin büyük çoğunluğunun tasvibini almış olan darbedir ki, bir darbenin millet duygularında bu denli meşruiyet kazanması, gerekçesi ne olursa olsun, hiç iyi bir şey değildir. Bu 12 Eylül'ü dün yazdık. İkinci 12 Eylül'ü ise bugün yazacağız.
***
Hemen fikrimi söyleyeyim: 12 Eylül de bütün diğer darbeler gibi ülkeye sayısız kötülükleri olmuş bir darbedir. Bir kere hazırlanış biçimi bugün dahi karanlıklarla doludur. 80'li yıllarda bizzat Demirel'den dinledim: "Biz bütün teröristlerin adreslerini bir dosya olarak generallere verdik, ancak harekete geçmediler" sözü Demirel'e aittir. "Ne yapayım kardeşim, benim ordum var da ben mi yakalamadım bunları" sözü yine yukarıdaki söze ilaveten söylenmiş klasik Demirel cümlesiydi. Yine 11 Eylül günü ve 12 Eylül sabahı Kızılay ve çevresine yüzlerce bomba asılması unutulmaz ve düşündürücü olaylardı. Artık herkes biliyor ki 12 Eylül'ü kim yaptıysa o bombalar da onlar tarafından konulmuştu Ankara sokaklarına. Niye? Çünkü bir askeri darbenin ihtiyaç duyduğu şey en başta uygun ortamdır.
Diğer taraftan 2. Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel'in, "İhtilalin olgunlaşması için bir yıl bekledik" sözü 12 Eylül'ü değerlendirirken mutlaka hatırlamamız gereken bir sözdür.
***
12 Eylül'ün bir de kapkaranlık bir yüzü var. Türkiye bir işkencehaneye çevrildi. Diyarbakır Cezaevi ve Mamak Cezaevi sistematik işkence uygulamalarının laboratuarı gibiydi. 600 bin insan cezaevine atıldı. Küçük çocuklar idam edildi. Darağaçları makine gibi çalıştı.
Kürtçülük ve PKK bu boyutlarda büyüdüyse bunun bir numaralı sebebi 12 Eylül'dür.
Dil yasağı ve yer adlarının değiştirilmesi etnik uykuyu adeta tahrik etti.
***
Siyaset konusunda da çok derin tesirler yaratmıştır 12 Eylül. Bir yandan Özal gibi bir yeniyi siyasetin içine taşırken, diğer yandan Demirel gibi bir eskiyi allayıp pullayıp yeniden icat etmiştir. İcat etmiştir, çünkü 12 Eylül düzeni Demirel'e sahte bir demokrasi mücadelesi altında devrim muhafızlığı yaptırtmıştır. 12 Eylül sonrası Demirel analizinden sadece iki tane konu başlığı çıkıyor: Özal'ın tasfiyesi ve 28 Şubat. Bu iki olay dışında Demirel diye birisi yoktur ve yaşanan o ara tarih Demirel'in bozuk düzenin bekçisi olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Bunun yanında berbat bir anayasa ile "yönetemeyen Türkiye" gerçeğine ulaştık. Budanan sendikal haklar demokrasinin altyapısını tahrip etti. Her şey bürokratik iktidarın ve statükonun egemenlik alanını genişletmek üzere tasarlandı.
12 Eylül'e dair aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken en önemli husus şudur: 12 Eylül diğer bütün darbeler gibi Türk milletine zarar vermiştir ve 29 senedir bu zararların bedelini ödemeye devam ediyoruz.
Keşke yerim müsait olsaydı da, Yücel Gürcan adlı okuyucumuzun bana gönderdiği 12 Eylül bilançosunu köşemde yayınlayabilseydim. İbret için...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.