1 Mayıs dersleri
***
Hükümetin gerçekleştirdiği olağanüstü işleri destekleyenlere "yandaş" diyorlar bu ülkede. Bunu diyenlerin ülkelerine duyduğu sevginin sahte ve hastalıklı bir sevgi olduğunu düşünüyorum artık. Öyle olmasa mesela şu yaşadığımız 1 Mayıs görüntüleri için Hükümet'ten bir kuru teşekkür esirgenmezdi. Az şey mi bu başarılarılan? Bir korkunç katliamın üzerinden 33 yıl geçmiş. 1 Mayıs ve Taksim denince milletin hala kanı donarken Hükümet önce 1 Mayıs'ı bayram ve resmi tatil ilan etmiş, sonra da Taksim'i kutlamalara açmış. İçimizdeki 33 yıllık korku yerin dibine gömülmüş. Bu memleketin yüzbinlerce insanı 1 Mayıs'ta 21. yüzyılın işçi bayramını barış ve çoşku içinde kutladılar. Şiddet yok, kan yok, nefret yok. Alınteri ve barış şarkıları söylendi ve o lanetli gün ve meydan birden bire Türkiye'nin demokratik olgunluğunun, milli birliğinin arenası haline geliverdi. Nazım Hikmet'i Türk vatandaşı yapan, 1 Mayıs'ı resmi bayram haline getiren, Taksim paranoyasından ülkeyi kurtaran ve orada Türkiye'yi birleştiren bu Hükümet'in bir teşekkürü hak ettiğini düşünmeyenlerin iyiden iyiye ferasetlerini kaybettiklerini düşünüyorum ben.
***
Bugün bu köşeden asıl yapmak istediğim tespit ve hatırlatma şudur: 1 Mayıs 2010 Taksim kutlamaları ve buradan tüm vatan sathına yayılan iyimser duygular bize bir gerçeği gösteriyor: Demokratik hayatın önüne çıkarılan zorlukların, kurulan tuzakların ve provakasyonların çaresi kısıtlamalar ve yasaklar değildir. Yasaklar ve demokrasiden uzaklaşmalar bizatihi demokrasiye bu tuzakları kuranların elde etmek istediği sonuçtur. Demokrasiden kaynaklanan sorunların veya demokrasiye kurulan tuzakların bertaraf edilmesinin biricik ve en sağlam yolu "daha çok demokrasi"dir. Hükümetin açılım politikalarına da bu açıdan bakmak bizi doğru sonuçlara götürecektir.
1 Mayıs 2010 Taksim işçi bayramı kutlamaları her bakımdan ders vericidir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.