Anıtmezar'da devlet üzerine düşünmek
***
O derin hüzün ve hissediş ortamında, töreni izlerken, gözüm yan yana yatan üç kader arkadaşının mezarlarına kilitlendi. Hatta bir ara zihnim beni törenden kopartıp yakın siyasi geçmişimiz üzerinde sanki üç boyutlu sörf yaptırdı. Düşündüm, aklıma Celal Bayar geldi. Atatürk'ün Başbakanı, Kurtuluş savaşının Galip Hocası. 1960'da yapılan darbede Cumhurbaşkanıydı, alaşağı edildi, idam cezası aldı, yaştan kurtardı ve Kayseri cezaevine gönderildi. Adnan Menderes. Bu milletin en çok sevdiği insandı. Tam üç kez seçim kazandı. Milletine yaptığı büyük hizmetlerin konforunu bugün hala yaşıyoruz. Milletine hizmet dışında hiçbir günahı ve suçu yoktu. Fatin Rüştü Zorlu. 40 yaşında NATO Daimi Temsilcisi olmuş, 44 yaşında Dış İşleri Bakanı. Herkes Kabul ediyor ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en iyi bakanı. Hasan Polatkan. Yine Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en iyi maliye bakanı. Bunların hepsi ipe çekilmişler. Kim tarafından? Yunanlılar tarafından mı? Hayır, bizim devletimiz tarafından. Sonra, yandaki mezarda yatan Merhum Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı düşündüm. Ülkemize çağ atlatan adamı. Sağlığında ona yapılan zulmü, ona yapılan hakaretleri düşündüm. Bugün devlet içinden birileri tarafından zehirlenerek öldürüldüğüne dair çok kuvvetli bir inanç taşıyor insanlar;en başta ailesi.
***
Sonra düşünmeye devam ettim. Başbakan Demirel'i düşündüm. Bu sistemin bas baya adamı olduğu halde, ömrü boyunca devletten korktuğu halde, sırf temsil ettiği kitleler yüzünden bu devlet ona karşı iki kez darbe yapmış ve 1980 darbesiyle de Zincirbozan'a hapsetmiştir. Ecevit'i düşündüm. Cumhuriyet'in kurucu partisi CHP'nin Genel Başkanıydı. İki kez Başbakanlık yapmıştı. Muhalefet lideriydi. Bu devlet Ecevit filan demedi, onu da Ankara Kapalı Cezaevi'ne atıverdi 80'li yılların başında. Deniz Baykal'ı düşündüm. O da Zincirbozan'a hapsedilenlerdendi. Ve irili ufaklı sol partilerin başkanlarını düşündüm. MHP'yi düşündüm. Şu an da bu partilerin içinde siyaset yapanların çoğu hayatlarının bir bölümünü cezaevlerinde geçirmişti. Ve işte önümde konuşan ve devlet zulmüne uğramış insanların hatırasını yad eden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'ı düşünüyorum. 80'de içeri tıkılmış. 1994'de İstanbul Belediye Başkanı olmuş, şiir okuduğu için cezaevine atılmış. Parti kurmuş, yasaklı ilan edilmiş. Başbakan olmuş, partisi kapatılmak istenmiş. 14 tane suikast girişimi ortaya çıkarılmış. Ama devletin o öğüten çarklarına bu sefer bir çomak sokulmuş ki, o hala Başbakan ve tarih bu kez başka türlü işliyor.
***
Düşündüm, 'yahu' dedim, "böyle bir devlet mi olur?" Daha doğrusu bu bir devlet mi yoksa bir çete topluluğu mu? kendisini yönetsin diye millet tarafından seçilmiş herkesi ya asmış, ya öldürmek istemiş, ya da hapislerde çürütmüş. Şu zihnimden oluşan resim benim gibi devlet meraklısı ve devlet tutkunu bir adamı bile tiksindiriyor.
Zihnimin bana düşündürttükleri bu kadar da kalmadı.
"Bu devletten dayak yemeyen var mı?" diye bir soru geldi aklıma. Öyle ya, bir dönem Türkçüler zindanlarda çürütülmüş; bir dönem dindarların 163.maddeyle canına okunmuş. Bir dönem 141-142 ile Komünistler yok edilmiş.Daha eski dönemlerde aynı devlet Alevileri perişan etmiş. Bir dönem gelmiş, ülkenin yarısını teşkil eden Demokrat Partilileri dövmüş; bir dönem gelmiş, solcuları, bir dönem gelmiş Ülkücüleri dövmüş bu devlet. 1990'lı yıllarda Kürtler ve İslamcılar aynı dayağı yemişler. Çiller ve DYP'liler bile nasibini almış bu dayaktan. 2000'li yıllarda AK Partililer az dayak yemediler. Şu son dönemlerde laikçi ulusalcılar da hafif hafif tokatlanıyor devlet tarafından.
Tüm Cumhuriyet tarihi boyunca dayak yememiş olan bir tek askerler vardı; aynı devlet şimdi onları da dövüyor. Bu demektir ki bu ülkede devlet dayağı yemedik kimse kalmadı.
Bunları düşündüm ve bir şey daha düşündüm: her şey bu kadar açık seçik ortada dururken bizi dayak yemekten kurtaracak Anayasa değişiklik paketine yüzde 42 "Hayır"oyu nasıl çıktı? Bu sorunun bir tek cevabı var: bu devlet Türk halkını dayak yemeğe alıştırmış olmalı.
Sonuç:
Şimdi herkes bir düşünsün. Kendisine hizmet eden devlet adamlarını asan, cezaevine atan; kendi halkı içinden dayak atmadığı bir zümre bırakmayan, en sonunda dövecek kimse bulamayınca kendi kendini döven bir devlet gerçek bir devlet midir?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.