• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
ŞEBNEM BURSALI

Hesap verin

sebnem.bursali@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 01.10.2014, 00:00
Bazen bir şeyi anlatmak istersiniz ve nereden başlayacağınızı bilemezsiniz.
Hani; "Neresinden tutsam elimde kalıyor" derler ya tam öyle bir şey anlatacağım bugün sizlere...
Biraz sonra okuyacaklarınız, birebir benim, matbaada çalışan onlarca arkadaşımın ve inşaat işçilerinin gözleri önünde bizzat yaşadıklarımızdan ibarettir.
İnanmayan, oradaki herkese ve bu yazıda ismi geçenlere sorabilir.
Pazartesi saat 17.30 civarında Matbaa Müdürüm Levent Açkurt aradı ve hemen yanımızda inşaat halindeki Ege Perla'nın üst katında küçük yangın çıktığını, itfaiyeye haber verdiklerini söyledi.
İdare Müdürüm Çağsın Altıntaş ve diğer görevli arkadaşlarım hemen olay yerine intikal etti.
15 dakika sonra Levent ve Çağsın'dan asla unutamayacağım kadar telaşlı bir telefon daha aldım:
"Şebnem hanım yangın büyüdü, bizim matbaaya da sıçrayabilir."
Oysa, itfaiye oradaydı ve küçük denilen yangın, 10 dakika içinde nasıl kontrolden çıkardı?
Derhal polis-adliye muhabirimiz Fatih Şendil ile olay yerine gittim...
Karşılaştığım manzara inanılmazdı.
Kontrolden çıkan alevler rüzgarın etkisiyle bizim matbaanın olduğu binaya kadar ulaşıyor ve kıvılcımlar adeta bir yağmur gibi matbaanın üzerine doğru yağıyordu.
Hemen elektrik sistemini devre dışı bırakıp, binayı boşalttık.
Hemen her noktası kağıt ve kimyevi maddeyle dolu matbaamızın, bir türlü önüne geçilemeyen kıvılcımlar yüzünden yanmaması için bir yandan dua etmeye başladık.
Kaldı ki, matbaa binamızın hemen yanı başında bir de benzinlik vardı ve aynı tehlike, belki de daha büyüğü orası içinde geçerliydi.
Düşünün bir alev topu, kontrolden çıkan yangın ve iki atom bombası yan yana.
Bilen bilir, sözünü ettiğim yer tam olarak bir dört yol ağzı.
Ve; saat itibariyle herkes işinden çıkmış evine gidiyor.
Yani yüzlerce araç o sırada oradan geçiyor.
Herhangi bir patlama olması durumunda onlarca değil, yüzlerce insanın ölebileceği ihtimalini düşünmek bile tüylerimizi ürpertiyor.
Peki; küçük bir yangın nasıl kontrol altına alınamadı ve bu kadar büyüdü?
İhbarın üstünden 10 dakika sonra gelen iki itfaiye aracından birinin borusu patladı, diğerinin ise suyu bitti!
Müdahale etmekte gecikildi.
Araçlara su takviyesi yapılamadı çünkü vana arızalıydı.
Bu arada yangın haberini bizden alan Vali Mustafa Toprak, hemen itfaiye ile irtibata geçti.
İtfaiye yetkililerine Orman Müdürlüğü'nün yangın helikopterini gönderebileceğini söyledi.
Ama, itfaiye Vali'ye ne cevap verdi, biliyor musunuz?
"Küçük bir yangın, biz hallederiz!"
Valinin, "Bakın, 1 saat sonra isterseniz helikopter bir işe yaramaz, hava kararacak ve gece görüşü yok" ısrarı ve uyarısına rağmen, itfaiye de ısrarlı, yanıt: Hayır!
Yukarıda anlattığım sebeplerle küçük bir yangın işte böyle kontrolden çıktı ve yüzlerce insanın canı tehlikeye girdi.
Buradan tekrar teşekkür etmek isterim ki; o sırada Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün'ü telefonla aradım.
İzmir itfaiyesinin yeterli olmadığını, takviye yapmalarını rica ettim.
Sağ olsun; 15 dakika içinde Manisa Orman Müdürlüğü'ne ait itfaiye araçları olay yerindeydi ve hemen müdahale etti.
Aynı şekilde Bayraklı Belediyesi'nin araçları da yangını söndürmeye çalıştı. İzmir Orman Müdürlüğü'nün araçları da öyle.
Korku dolu 2 buçuk saatin ardından neyse ki yangın kontrol altına alındı.
Alındı ama yaşanan skandallar zinciri o an orada bulunan yüzlerce insanın hafızalarından hiç çıkmayacak.

ASIL FELAKET KENDİLERİ

Bu anlattıklarımdan ne sonuç çıkaracağız sorusunun cevabını da vereyim:
Öncelikle; 2 saati aşkın bir süre canla başla çalışan İzmir Belediyesi'nin, Manisa Belediyesi'nin, Bayraklı Belediyesi'nin ve Orman Müdürlüğü'nün tüm itfaiye personeline minnettarız. Biraz sonra söyleyeceğim hiçbir sözün muhatabı; canlarını tehlikeye atarak bu mesleği yapan itfaiyeci dostlar değildir.
Onlar emekçidir ve canla başla işlerini yapıyorlar. (Bu arada; canını tehlikeye atarak bu mesleği yapan itfaiyecilerimiz, Avrupa ve hatta dünyada bu meslek grubu içinde en düşük maaşı alanlardır ve mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.)
Peki sorumlu kim?
Elbette yönetim.
İtfaiye Müdürü ve bütün bu birimlerin amiri konumundaki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nındır tüm sorumluluk.
Burhan Özfatura döneminden itibaren yeniden yapılanan ve rahmetli Ahmet Piriştina döneminde devam edilen atılımlarla sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da örnek gösterilen, ödüller alan İzmir itfaiyesinin son birkaç yılda geldiği ibretlik durum bir tesadüf değil.
Dünyanın her yerinde böyle bir birimin sorumluluğu ya teşkilatın içinden gelen birisine veyahut askeri eğitim almış yöneticilere verilir.
Nitekim İzmir itfaiyesinin başarılı olduğu dönemde hem belediye başkanları bu birimle özel olarak ilgilenip yatırımlar yapmış, hem de oraya Komando Albay bir yönetici atamış.
1 yıl önce atanan yönetici ise Su Ürünleri Fakültesi mezunu!
Kendi alanında iyi olabilir ama itfaiye ile ne ilgisi olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Son bir yıl içinde, yağan yağmurda insanları kurtarması gereken itfaiyenin kendisi sular altında kalıp kurtarılmaya muhtaç hale geldi.
Çiğli'de huzurevinde çıkan bir yangına zamanında müdahale edilmediği için 2 yaşlı vatandaşımız hayatını kaybetti.
Ve en son küçük bir yangına müdahale geciktiği için alevler kontrolden çıktı ve yüzlerce insanın ölebileceği bir faciadan kıl payı kurtulduk.
Şimdi soruyorum...
Bütün bu yaşananların hesabını kim verecek?
Eğer işimiz önce Allah'a, sonra civar kentlerdeki itfaiyelere kaldıysa, bunun hesabını sormayacak mıyız?
Cevabı ve hesabı size bırakıyorum...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA