Yalnızca anne suçlu!
HAFİFLETİCİ NEDEN YOK MU!
Geçtiğimiz hafta dava görüşüldü ve anneye ömür boyu müebbet cezası verildi. Bu cezanın çok fazla olduğunu düşünüyorum. Benim gibi düşünenler de az değil. Biri Radikal yazarı Orhan Kemal Cengiz. Kendisi aynı zamanda hukukçu. 1996'da İzmir Barosu'nun insan hakları merkezinin direktörlüğünü yapan Cengiz, "Anneye verilen ömür boyu hapis cezasını çok ölçüsüz, çok acımasız" bulduğunu belirterek şunları söylüyor: "Karısını delik deşik ederek öldüren gözü dönmüş caniler için bile bin bir mazereti kabul eden adalet sistemimiz, Seçil öğretmen için hiç bir hafifletici neden bulamadı." Aynı soruyu ben de soruyorum hakimlere. Gerçekten de iki aylık bir bebeğin ölümüne giden yolda, yalnızca anne mi suçlu? Kadını hamile bıraktıktan sonra yüzüstü bırakıp çekip giden babanın hiç mi rolü yok bu dramatik sonda? Veya kürtaj başvurusunu reddedenlerin veya; "bebeğimi yanımda götürseydim beni öldürürlerdi" dediği ailenin? Orhan Kemal Cengiz, "Savcılar, yargıçlar cezayı kadın sanki İsveç'te, Finlandiya'da yaşıyormuş gibi basıvermişler" diyor haklı olarak. Sanki bu ülkede evlenmeden doğum yapan bir anneyle herkes kol kanat geriyor, komşular ses çıkarmıyor, devlet her türlü yardımı yapıyor?
TOPLUM KURALLARI
Anlattığı hikayeden de biliyoruz ki, çocuğunu evde sesi duyulmasın diye kuytu bir köşeye koyuyor, komşularından kapı bucak kaçırıyor... Yani öyle çok hafifletici neden var ki. Onu haklı görmeyeceğimiz ama anlayabileceğimiz nedenler bunlar. Yani korkular ve endişeler içinde geçirmiş hamilelik ve doğum sürecini. Bu nedenle savcılar ve yargıçlara, ülkenin korkunç ikiyüzlü ahlak kurallarını göz ardı ederek nasıl ceza verebildiklerini sormamız gerekiyor. Aynı toplum kuralları erkekler için her türlü indirimi uygun görürken kadınlar için neden uygun görülmediğini öğrenmemiz gerekiyor. Son sözü Cengiz'e bırakıyorum: "Bu cezayı isteyen savcılarımız, ömür boyu hapis cezası veren hakimlerimiz, kızları evlilik dışı bir çocuk doğursa torunlarını kucaklarına alıp gururla adliyeye götürecek gönül zenginliğinde insanlar mıdır? Eğer öyle olsalardı, bu ülkede 'namus' denen şeyin sadece apış arasına sıkışmış bir öğütme makinesi olduğunu ve evlenmeden çocuk doğuran bir kadına hayat hakkı tanımadığını görürlerdi. Eğer öyle olsalardı, öldükten sonra çocuğunu hastaneye götüren bu kadının, hem fail ve hem de mağdur olduğunu; hepimizin de, değer yargılarımızla, ahlak kurallarımızla bu dramatik oyunun bir parçası olduğumuzu bilirlerdi. Ömür boyu hapis cezası vermezlerdi..".
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.