• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Kuş Argun’un meşalesi ERKİN USMAN

Kuş Argun'un meşalesi

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 06.02.2011, 00:00
Bugün, koskoca bir Karşıyaka camiasının rahmet, sevgi ve özlemle her zaman andığı, Argun Akmoral'ın ölüm yıldönümü.
Yine Karşıyaka'nın yetiştirdiği genç bir yazar olan Yücel İzmirli, Argun Akmoral'ın kapı komşusuydu.
İşte Yücel İzmirli'nin kaleminden Karşıyakalıların "Kuş Argun"u...
* * *
O, Çiğdem ablaya ve futbola olduğu kadar, balığa da sevdalıydı. Balık çeşitlerini çok iyi bilir, hangi mevsimde, ne cins balık yenileceği konusunda hep uyarırdı dostlarını. Deniz kenarında bir lokantada eğer kültür levreği sipariş ettiyseniz, yandınız, dilinden kurtulamazsınız yemek boyunca... Tatlı tatlı söylenir: "Konserve ton balığı ye daha iyi..." diyerek.
Doksanlı yılların başında Argun ağabey, KSK'nin üçüncü lig takımının teknik direktörüydü. (Amatör takımımız, Türkiye şampiyonu olmuş, üçüncü lige yükselmişti. Türkiye liglerinde iki takımımız yarışıyordu o yıllarda. Karşıyaka'nın dışında, Galatasaray, Trabzonspor ve Bursaspor'un da üçüncü lig takımları vardı. Bir süre sonra, sakıncalar ortaya çıkınca bu uygulamadan vazgeçildi.)
* * *
Pazartesi günleri, genellikle futbolcu ve teknik kadro için tatil günü olur. Ben de bu boşluğu, balığa çıkarak değerlendirirdim genellikle. Dönüşte de yakaladığım balıkları komşularımızla paylaşırdım. Argun ağabeye de genellikle çok sevdiği için kefallerden ayırırdım. Balığa çıktığım arkadaşlarımı da burada anmadan geçemeyeceğim biraz eskilere giderek...
Asım Ligimiz vardı, 40'lı, 50'li, 60'lı yıllarda, izleyenler hemen hatırlayacaklardır. Genç Karşıyaka, Öz Karşıyaka, Aksoy, Bostanlı, Kasırga, Şen Gençler, Alaybey (Üç Ok), Siyah İnciler, Yıldız Spor, Nergiz, Şemikler, Soğukkuyu... İlk aklıma geliverenler.
* * *
KSK, futbolcu bulma yönünden o yıllarda hiç sıkıntı çekmiyor, hatta dışarıdan doğru dürüst transfer bile yapmıyordu. Kendi öz kaynaklarından besleniyordu.
* * *
Balığa gittiğim arkadaşlarımı tanıtayım derken dalıp gittim geçmişe. Bu kısa yolculuktan sonra gelelim "meşale"nin öyküsüne:
Soğukkuyulu Selo'nun pancar motorlu, yedi metrelik bir sandalı vardı. Baş kısmına mevsimine ve avlanacak balığın cinsine göre balık ağlarını bir gün önceden hazırlardı Selo.
Balığa, Selo ve Yaşar ağabeyle (Kocakafa) birlikte Bostanlı'da 'Azmak' denilen mevkiden güneş doğmadan çıkardık. Pancar motorun çıkardığı ritimli ses, dalyanda su yüzeyine yakın yüzen kefalleri ürkütür, onlardan birkaçı sudan zıplar, mutlaka biri de sandalın içine düşerdi. Daha, ağı atmadan kendi gelen bu kefal, iriliğine göre bizim o günkü nasibimize de ışık tutardı kendimizce. Bu durumlarda da aklıma hep, Allah rahmet eylesin Abdülhakim Bey (Çubi), gelirdi. Anlamayan, çalışmayan öğrencilerine:
"Kefal kafalılar!" diye kızgınlığını belli etmeye çalışırdı.
Aslında sanıldığı kadar da salak bir balık değildir kefal. Hele sarıkulak türü cin gibidir. Ağın içinde, kefalin dışında yakalanan balıklar, önce dibe dalıp, bir çıkış ararken, ağın kurşun kısmına denk gelip tekrar yukarı çıkarlar, nafile kurtulamazlardı. Sarıkulak kefallerin bir kısmı ise su yüzeyine ağın üst hizasına gelince zıplayıp ağın diğer tarafına atlayarak kurtulurlardı. Mavi kefal, topbaş ya da topan kefal, has kefal, dudaklı kefal ne cins olursa olsun körfezin kefalı yani "gazlı kefal" en az diğerleri kadar ünlüydü.
* * *
Argun ağabeye gene bir pazartesi günü balık dönüşü, orta boy, altı tane kefal bıraktım. Özellikle yaz akşamlarında Argun ağabey, ikinci kattaki evinin balkonuna oturur, Çiğdem ablanın özenle hazırladığı, beyaz örtülü masasında rakısını yudumlardı keyifle. Çevrede, hemen hemen herkes onu tanırdı. Yalnızlığı hiç sevmezdi, konuşmadan, laf atmadan duramazdı, bu yüzden de ya yoldan geçenlere seslenir ya da yoldan geçenler ona seslenirlerdi.
O gün, güneşin batmasına yakın arkadaşlarla eve dönerken baktım, Argun ağabey masasının başında, bir elinde rakı bardağı diğer elindeki çatalında kavun... Beni görünce o her zamanki muzip yüz ifadesiyle yerinden doğrulup balkon demirine yaslanarak:
"Hadi gel, Allah ne verdiyse yeriz" dedi.
"Ağabey, kavuna sıra geldiğine göre, balık faslı geçti herhalde" demem üzerine:
"Yok, yok balıklar duruyor, havanın iyice kararmasını bekliyorum."
"Neden, ağabey? Kavundan sonra balık olur mu?"
"Meşale yapacağım senin kefalleri meşale... Öylesine gazlı ki sigaradan bile uzak tutuyorum, yoksa tutuşacak" demesiyle yattık yerlere arkadaşlarla...
Espri gücü yüksek, hazır cevap, olumsuzluklar karşısında bile yüzünden tebessümü eksik olmayan, dost canlısı Argun ağabeyle aramızda "meşale" sözcüğü parola olarak kaldı o günden sonra. Ne zaman canı kefal istese:
"Meşale, varsa al da gel" derdi.
Onu yitireli iki yıl oldu bile.
Şimdilerde, balıkçı tezgahlarında gördüğüm kefallere baktıkça Argun ağabeyin o günkü gülen yüzü hep gözümün önüne geliyor, hüzünleniyorum.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA