Sabah'ın başarılı muhabiri Hazal Ateş 26 Eylül 2009 tarihli Sabah'ın ekonomi sayfasında Aydın Doğan'la ilgili bir haber yaptı. Haberde verilen bilgiler ve ortaya konan bazı tablolar o kadar çarpıcı öğeler içeriyordu ki, bu haberi okuyan ve ortalama bir zekaya sahip olan herkes medyanın neden bir "bozulma ve çürüme çağı" yaşadığını kolayca anlayabilir. Hazal Ateş'in haberi oldukça uzun ve kapsamlı. Ancak haberde verdiği bir tablo var ki, o tablonun üzerinde önemle durmak gerekiyor. Tabloda Aydın Doğan'ın mal varlığı verilmiş. Buna göre:
Petrol Ofisi: 2 milyar 162 milyon TL.
Doğan Holding: 2 milyar 88 milyon TL.
Çelik Halat: 25 milyon TL.
Ditaş: 12 milyon TL.
Ray Sigorta: 20 milyon TL.
Bu rakamlar Aydın Doğan'ın gazetecilik dışındaki işlerinin ve iştiraklerinin listesi.
Bunlar da yayıncılıkla ilgili sahip olduğu şirketler ve değerleri:
Doğan Yayın Holding: 470 milyon TL.
Hürriyet Gazetesi: 527 milyon TL.
Doğan Gazetecilik: 115 milyon TL.
Milliyet Pazarlama: 23 Milyon TL.
Doğan Burda: 27 Milyon TL.
***
Bütün bu rakamlar toplandığı vakit Aydın Doğan'ın bugün 5 Milyar 470 milyon TL serveti olduğu ortaya çıkıyor. Bu rakamlar borsanın resmi rakamları.
Şimdi burada ilginç olan noktaya gelelim. Bu öyle bir şey ki, bir bakıma medyanın niçin yozlaştığını, niçin inandırıcılığını kaybettiğini, niçin hükümetlerin ve vergi memurlarının oyuncağı haline geldiğini ve durmadan neden iktidar oyunu oynadığını en çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
Aydın Doğan'ın medya ile ilgili servetinin toplamı 1 milyar 162 milyon TL.
Medya dışı işlerle ilgili servetinin toplamı ise 4 milyar 307 milyon dolar.
Oysa Aydın Doğan ilk defa 1979'da Milliyet Gazetesi'ni aldığında Sirkeci'de otomobil işi yapan birisiydi ve ne kadar parasının olduğu herkesçe malumdu. İki büyük gazeteyi satın alıyor ve 30 yılda 5 milyara yakın bir servetin sahibi oluyor. Yani gazetecilik üzerinden kazanılan devasa bir servet.
Şimdi herkes kendisine bir sorsun bakalım; bu normal bir şey mi? Türkiye'de laiklik-irtica tartışmaları ve hükümet bunalımlarının arkasında işte bu servet artırma çabası vardır. Bilmece buradadır, birazcık aklı ve hafızası olan bu işi çözer.
Bunun için araştırma yapmaya gerek yok, yukarıdaki tabloya bakmak yeterlidir. Ve Türkiye'nin yakın tarihinde yaşanan tüm anormal olayların senaryosu işte gazeteciliğin gölgesinde servet artırma açgözlülüğü nedeniyle yazılmıştır.
Herkes Aydın Doğan'ın kendisini savunmaktan ne kadar aciz olduğunu bilmem görebiliyor mu?
Ya o cazgır köşe yazarlarının suskunluğuna ne demeli?
Hiçbir şey yapamazlar ve hiçbir şey söyleyemezler. Çünkü "iş üstünde" yakalandılar, hikaye kısaca budur.
Sakın izin verme İlker Başbuğ
Aydın Doğan çaresizlik içerisinde önce Başbakan Erdoğan'la temas yolları aradı. Oranın kapalı olduğunu anlamış olmalı ki son bir hamle yapmakta şimdi. Genel Kurmay'ın kapısını çalıyor. GKB İlker Başbuğ'dan randevu almış. Maliye'nin teminat talebinden sonra yapılacak bu görüşmenin kamuoyunda çok ilginç karşılanacağı muhakkak. Ne diyecek Aydın Doğan İlker Başbuğ'a? "Paşam, ben laiklik konusunda sağlam durduğum için başıma bunlar geldi" mi diyecek? Yoksa "İrtica beni eziyor paşam, kurtar beni" mi diyecek? Bunları der veya demez ama benim İlker Başbuğ'a diyeceğim şudur: Sayın Genel Kurmay Başkanı, siz Ordumuzun komutanısınız, bu işlere asla ve kat'a karışmamalısınız. Sizi zaman zaman eleştiriyoruz ama biliyoruz ki son yıllarda göreve gelmiş en donanımlı ve en saygın komutansınız. Bu randevuyu, şu safhada, kabul etmeniz ve o zatla görüşmeniz kamuoyu tarafından hiç olumlu karşılanmayacaktır.
O zatın bugün devlet nezdinde konumu vergi kaçakçısıdır ve kendisinden ağır cezalar ödemesi talep edilmektedir.
Şayet görüşmek zorundaysanız o vakit de şu yukarıdaki tabloyu önüne koyup Aydın Doğan'a şu soruyu sormalısınız: "Aydın Bey, Milliyet ve Hürriyet Gazeteleri ile bu kadar serveti nasıl yaptınız, bunu bana bir izah eder misiniz?"