• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

İKİ SEÇENEKTEN HANGİSİ?

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 11.10.2014, 00:00
2010 yılında İran'a gitmiştik. Orada görüştüğümüz devlet yetkililerine bir soru sormuştum. Demiştim ki "Siz bu PKK'nın kolu PJAK örgütünü nasıl bitirdiniz?" Sorumu dikkatle dinleyen üst düzey İranlı yöneticinin yüzünde çok tipik bir Acem tebessümü belirdi ve sakince "Yakaladığımızı asarak" diye cevap verdi. Evet, İran'ın bildiği yöntem buydu ve bu yöntem gayet sonuç verici bir biçimde işliyordu.
Aslında Türk devletinin bildiği terörle ve bozgunculukla mücadele yöntemi de bundan pek farklı değildi. Celali İsyanları, Patrona İsyanı, Yeniçeri isyanı, Koçgiri, Şeyh Said, Yozgat, Konya, Düzce isyanları da bildiğimiz kadarıyla devlet tarafından İranlının dediği yöntemlerle bastırıldı.
Konya'da Delibaşı İsyanı'nı yapanları bastıran devletin, isyana katılanları Hükümet Konağı'nın önünde ipe dizer gibi astığını büyüklerimizden dinlerdik.
1980'lerde başlayan PKK terörüne de devlet o bildiği tek yöntemle, yani teröre karşı devlet şiddetiyle ve silahla mukabele etti. Çünkü devlet hafızasında böyle bir belaya karşı başka bir devlet bilgisi mevcut değildi. Ancak, 2002 seçimlerinde yüksek halk desteği ile iktidara gelen AK Parti, devlet yönetimine yeni bir devlet bilgisi ve davranışı kazandırdı.
Bu yeni yöntem şuydu: Tarihsel, toplumsal veya etnik temelli sorunları barışçı yollarla ve siyasi araçlar kullanarak, müzakere yöntemlerini devreye sokarak daha az bir maliyetle çözmek.
Batılı ülkeler bu yöntemi kullanıyor ve sonuç alabiliyorlardı. Böyle bir medeni yöntemi biz neden başaramayalım ki?
Nitekim çözüm süreci başladı. Hükümet siyasi risk alarak PKK'lı unsurlarla müzakere sürecinin içine girdi.
Türk milleti devlet hayatında ilk kez denenen bu sürece destek verdi. Hem de içine yeterince sinmediği halde.
Ve üstelik Türkiye, yeni araçların kullanıldığı bu yeni süreçte üzerine düşen bütün vecibeleri yerine getirmişti.
Ama sürecin bugün gelinen noktasında PKK terör örgütü bütün mutabakatları bozarcasına yeniden saldırmaya başladı.
Son üç güne bir bakın: Ayaklanma denemesi yaptılar. Onlarca kişiyi öldürdüler. Dün polislerimizi şehit ettiler.
Yani PKK, Türk devletini o İran devletinin başarıyla uyguladığı eski yönteme, yani silaha karşı silah, şiddete karşı şiddet, kana karşı kan yöntemine dönmeye zorluyor.
Tekrar Türk devletinin o iyi bildiği eski yönteme dönmesini mi istiyor PKK?
Peki, hadi dönelim o zaman...

1993 KONSEPTİNE Mİ DÖNMEK İSTİYORSUNUZ? BUYURUN O ZAMAN!..


Şuradan başlayalım: "Yeşil" kod adlı bir devlet elemanı vardı o dönemde. Yeşil'in dolaştığı her yerde PKK'lılar arkalarına bakmadan kaçarlardı. Çünkü Yeşil'i durdurabilecek hiçbir hukuki veya idari güç yoktu. Yeşil kimin kafasına kurşun sıkmak istiyorsa, kimi ortadan kaldırmak istiyorsa onu çekinmeden yapabiliyordu.
Özel Harekat polisleri öldürülen her polisin intikamını 10 PKK'lıyı infaz ederek alıyordu.
Asker köyleri basıyor, köyleri yakıyor ve arazide kıstırdığı her PKK'lı grubu infaz ederek cesetlerini yere diziyordu. Bu cesetlere "leş" deniyordu.
Mehmetçik ve polis de şehit oluyordu tabii ki. Ama sadece Kuzey Irak operasyonunda 2500 PKK'lı öldürülmüştü.
Diyarbakır ve Batman'da elinde satırla adam öldüren, özellikle de PKK'lı öldüren adamlar türemişti.
Güneydoğu'da her Kürt'ün ensesinden vurularak infaz edilme ihtimali, yaşama ihtimalinden daha fazlaydı o günlerde.
Kürt demek, Kürtçe demek yasaktı.
İşte 93 konsepti buydu.
Ey akılsız PKK'lı... Buna mı dönelim yeniden?
Ey HDP'nin başındaki ahmak herifler...
Devletin yeni öğrendiği ve hayata geçirmeye çalıştığı barışçı yöntemlerle sorun çözme yeteneğinin bir işe yaramadığını kanıtlamakla elinize ne geçecek?
Sizin için buradan toplumsal öfkeden, kurşun ve infazdan başka ne çıkar sanıyorsunuz?
Devletin sizi muhatap alması, adam yerine koyması, hakkınızı hukukunuzu tanıması, sizi tatmin etmiyor mu?
Eski günlere dönelim diyorsanız eğer, buyurun dönün!

SAYIN MİT... İMRALI'DAKİNE MUKAYYET OL!

Tiyatroya bakın siz: Önce Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan İmralı'yı ziyaret ediyor. Dışarıya çıkınca ağabeyinin mesajını alenen açıklıyor. Aynen ağzından çıktığı şekliyle yazıyorum: "Kürtler her yerde ayaklansın."
Ardından tam bir gün sonra HDP Kürtlere "Ayaklanın" çağrısı yapıyor.
Kimse kimseyi aldatmasın, MİT ve devlet ve tabii Hükümet de bizi salak yerine koymasın. Bu etnik isyan denemesinin talimatını veren bizatihi Abdullah Öcalan'dır.
30'un üzerinde insan ölmüştür.
HDP'lilerin "Abdullah Öcalan'dan mesaj geldi, şiddet kullanılmasın dedi" sözleri sahtekarlığın ta kendisidir.
MİT'i uyarıyorum: Bu mesele "Açlık grevini durdur Apo" işine benzemez, bu tür şeyler devam ederse devlet yozlaşır, bin bir emekle oluşturduğunuz imajlar çöker.
Daha öğrenemediniz mi, İmralı'daki siyasi bir yaratıktır, siz ona geniş manevra alanı verirseniz, o oynar, sizi de oynatır.
İdeal formül bellidir: O sizden korkacak, PKK ondan korkacak!
O nedenle, siz yine ipini sıkı tutun, arada bir de o ipi çekiverin!

CUMHURBAŞKANIMIZIN DÜNKÜ SÖZLERİNE DİKKAT..! DİKKAT..! DİKKAT..!


Cumhurbaşkanımız iki aylık görev süresi içinde ilk kez devlet adına çok önemli açıklamalar yaptı.
Sözlerinin her bir kelimesi önemliydi. Ancak konuşmasının bütününden benim çıkardığım en önemli mesaj şuydu ve doğrudan PKK siyasetine yönelikti:
"Bir daha böyle bir şeye kalkışırsanız bedelini size çok ağır ödetiriz!"
Dikkat! Politikacı Tayyip Erdoğan konuşmadı; Devlet Başkanı konuştu!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA