Baştan söyleyeyim popüler isimlerin televizyon programı sunmasına karşı değilim. Geniş bir hayran kitlesine sahip meşhurların toplum önünde dinlenirliği ve izlenirliği daha çoktur. Her yaptıkları ve söyledikleri takip ve taklit edildiği için kamuoyu önünde etkileri çok yüksektir.
O yüzden sosyal sorumlulukla ilgili bir kampanyanın sözcüsü olabilecekleri gibi bir televizyon programını sunabilir, programın yıldızı olabilirler. Ama arkalarında da güçlü bir ekip olmak şartıyla. Programın bir kurmay heyeti olmalıdır. Ve bu kişiler işi iyi bilen, yayıncılıktan anlayan, sorumluluk sahibi kişiler olmalıdır. Gazeteci ve yayıncı olmaları birinci kuraldır. Ve ünlü ismi onlar yönlendirmelidir. Ünlü isim de onları dinlemelidir. "Ben meşhurum, benim hayranlarım çok, ben ne dersem o olur!" dememelidir.
Her işimizde olduğu gibi bu konuda da çok yanlışlar yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Örneğin kadın programları. Yani gündüz kuşağında, kadınların ve çocukların evde olduğu saatlerde yayınlanan ve kadınlara yönelik konuların ele alındığı programlar.
Kadın programları
Bizim kanal yöneticileri televizyonu bir eğlence aracı olarak görürler. O yüzden de düşündüren, bilgi veren, eğiten programlardan ziyade eğlence ve şova yönelik programlar yaparlar. Çok seyredilmek esastır. Reklam buna göre alınır çünkü. Bunun için de her yol izlenir. Her türlü düzeysizlik yapılabilir, yayın kuralları ve ilkeleri ihlal edilebilir, sorumluluk bilinci ikinci plana atılabilir. Bizim kanal yöneticilerimize göre televizyon "düzeysizlik" demektir. Yıllardır neler yapıldığını hatırlayın.
"Kadın programı" adı altındaki şov programlarını Seda Sayan, Gülben Ergen gibi popüler simler sundu hep. Gerçekten de deneyimli bir gazeteci veya televizyoncunun yaptığı programdan daha iyi reytingler aldılar. Özellikle Seda Sayan bu konuda bir numara oldu, "Sabahların sultanı" unvanını aldı.
İyi şeylere de imza attılar. Esas amaçları eğlendirmekti ama. O yüzden güldürdüler, oynattılar ve de ağlattılar. Biraz duygulara oynadılar yani. Uzman konuklar da ağırladılar, sağlık ve beslenme konusunda bilgiler verdiler, ikili ilişkilere değindiler ama bir kadın programında olması gereken en önemli şeyi ihmal ettiler: kadını özne değil nesne olarak gördüler.
Erkek bakış açısı
Seda Sayan'ın da hatası bu. Söylemi ve dili kadınca değil. Erkek egemen sistemin kadını ikinci plana atan bakış açısını öne çıkarıyor. Hem de kendi hayatında buna başkaldıran bir kadın olmasına rağmen.
Yeni yayın dönemindeki programında da bunu yaptı. Nesne olmakla övünen kadınları konuk aldı. Her gün en az dört kadının öldürüldüğü ve kadın cinayetlerinin giderek arttığı bir dönemde iki karısını öldürmüş bir adamı ekrana çıkardı. Deşifre etmek amacıyla da yapmadı bunu. Öyle olsa soruları ve yaklaşımı farklı olurdu. Amaç reytingdi. Buna da ulaşıldı. Sosyal medyada en çok konuşulan isim oldu. Ama bence önemli bir yara aldı. Sahiciliğini yitirdi. Dobra ve haksızlığa meydan okuyan tavrını bırakıp , düzene boyun eğen bir kadın imajı çizdi. Onu eleştiren Aylin Nazlıaka'ya kızmasın. Haksızlığa uğradığında yine Nazlıaka koşar onu savunmaya. Feministlere de bağırmasın. Onlar da her zaman yanında olurlar. Haksızlıklara karşı birlikte mücadele edersek başarılı oluruz.
Kadınlar olarak her yerde her zaman kadınca bir üslup ve dil kullanmaya özen göstermeliyiz. Ve kadını özne olarak görmekten vazgeçmemeliyiz. Kadınların hayatı erkeklerin isteğine göre şekillenmemeli. Muhafazakarlık anlayışımız böyle diye "yanlış ve iflas etmiş" bir sistemi savunamayız. Kadın katillerini aklamaya çalışmamalıyız. Onları haklı göstermeye, yaptıklarına bahaneler üretmeye çalışmamalıyız. Her hayat değerlidir. Her ne yapmış olursa olsun, o hayatları kurtarmak için kadın-erkek birlikte mücadele etmeliyiz.