Dükkanı açtık açmasına da, futbol coğrafyasında izlediğim kadarıyla havalar epey 'sakat' esecek! Süper Kupa öncesi, ortası ve sonrası, örnek olacak kulüp başkanlarının, bakıyorum hepsinin dilleri na ha birer pabuç, pabuç(!) Sağlıkları açısından nasıl köpeklerin kulakları ve kuyruğu, tavukların gagaları kesiliyorsa, bunların 'sivri' dillerine de, birer makas vurulmalı(!) Yoksa, yoksa, futbol yerine, meydan muharebelerini yazacağız, hem de kelle koltukta! Bunlar, ben de bile gizliden gizliye bir 'paranoya!' yaratmışlar ki, anlayın, maç başladığında, boş olmasına karşın gözlerim, hep tribünlerde!
Şehitler için açılan pankart, son saniyelerde gelen ölüm haberleri yüzünden, Pepe'nin kafa vuruşu ve direkten dönen topu izlerken, göz yaşlarım dııım dım, bilgisayarın üstüne damlıyor, kahretsin!
Beşiktaş'ın ilk yarı boyu, üç cılız atağını kaydediyorum. Gayet normal çünkü, Antalyalı'ların bakıyorum, nefesleri, sürekli enselerinde! Birer 'sülük!' misali, yapıştılar Talisca, Cenk, Quaresma ve Babel'e...
Beşiktaş'ın böylesi 'naçar!' duruma düşmesinin ana nedeni, savunmadan destek görmeyişi diye analiz ederken Pepe, Çalımbay'ın tüm kilit formüllerini bozdu, uzatmanın son saniyelerinde... Dün akşam, gol pozisyonları ne kadar kıt olsa da, orta alandaki birebir mücadeleler, hızlı oyun ve çabuk pas trafiğine bayıldım doğrusu...
Speedy Gonzales'e benzettiğim Danilo ile Eto'o'yu, gelecek günlerde belli ki çok yazacağız çok... Ama bu keyifli futbol akşamının içine eden biri var ki, o da Cüneyt Çakır(!) iki kez izlediğim pozisyonda verdiği penaltı, bana göre ağır(!) 'Yurt dışında bir karşılaşmada, aynı kararı verir miydin?' diye, mahtumun yüzüne yüzüne bakarak sorsam, kesin gözlerini kaçırırdı vicdansız(!) Beşiktaş'ın dün akşam kazandığı, sadece spor sayfalarda kalacak... Ancak; hafta boyu kulüp başkanlarının efelikleri, tribünleri galyana getirmeleri ve fişteklemeleri, dahası, Cüneyt Efendi'nin penaltısını dinleyeceğiz... Vııız, vıııız, vıız(!) Ve tüpçü başkan, ne tepki gösterecek, meraktayım!