• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Hiç para harcamadan yaşanır mı?

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 06.05.2015, 00:00
Ya da beş parasız olunca yaşamak mümkün mü? Fransa'da yaşayan 20 yaşındaki bir öğrenci, bunu bir proje olarak görmüş ve bir ay beş kuruş para harcamadan nasıl yaşanabileceğini görmek ve göstermek istemiş.
Ne yapmış? Bir ay boyunca market/dükkan ve restoranların atmaya hazırlandığı gıda maddeleriyle beslenmiş. Okuluna ve işine bisikletle gidip gelmiş. Graaf, bir ay boyunca tek kuruş harcamadan yaşadı.
Jill de Graaf adındaki genç kız, "Beş parasız bir yoksul gibi" sürdürdüğü yaşamının ayrıntılarını günlüğüne not ederek internet üzerinden de herkesle paylaşmış.
Çevre konusunda duyarlı bir ailede yetişen Jill, grafik okumak için Anvers kentine taşındığında en fazla dikkatini çeken şey, insanların çevreye yaklaşımı ve çöp alışkanlığı olmuş.
Okuldan arta kalan zamanlarda bir restoranda çalışan genç kız, çalıştığı restoranda her gün birçok yiyeceğin çöpe gitmesinden rahatsız olunca bir şeyler yapmak istemiş.

İSTEMENİN ZORLUĞU
"İnsanlar, toplumun her kesiminde yaşanan yoksulluk konusunda duyarsız. Oysa çok az harcamayla da yaşanabilir" diye düşünmüş. "Çöp atma alışkanlığı konusunda insanların bilinçlendirilmesi ve fakirlik konusunda süregelen tabunun yıkılmasına katkıda bulunmak istedim" diyen Jill, "kendi sınırlarını zorlamaya" karar vermiş.
Bunun için de, projeyi uygulamaya karar vermiş ve yiyecek alacak parası olmayan insanlar gibi yaşamaya başlamış.
Önce buzdolabını tamamen boşaltmış. "Elimde olan tek şey, başımı sokacak evim ve musluktan akan içilebilir suyumdu" diyor BBC Türkçe'ye verdiği röportajda.
"Yeni hayatında" yiyecek bir şeyler bulmak için, önce yaşadığı semtteki gıda ürünleri satan dükkanların kapısını çalmış. Kullanım süresi dolan gıdalar ya da çöpe atılacak sebze, meyveleri kendisine vermelerini istemiş.
Neler yaşamış Jill?
İlk günü oldukça heyecanlı geçmiş. Marketlerin kapısından birkaç kez vazgeçip geri dönmek istemiş. Çünkü birilerinden bir şey istemenin çok zorlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Kimse kimsenin halinden alamadığı gibi, anlamaya da çalışmıyor.
Genç kıza da en çok, tanımadığı insanlardan "artık yiyecek" istemek zor gelmiş. Yiyecek isteyebilmek için uzun süre kendisiyle mücadele etmiş. Pek çok kişinin "Acıyan, aşağılayan, pis bakışlarıyla" karşılaşmış.

GEREKSİZ İSRAF
Ama mahalle aralarındaki küçük dükkanlardan eli boş dönmemiş. Kimi zaman, "Ne istiyorsa verin de gitsin" diye aşağılansa da evine hep eli dolu dönmüş.
Patlıcan, patates, elma, brokoli, fasulye, ekmek.. Et dışında, aklınıza ne gelirse vermişler.
Et ihtiyacını çalıştığı restoranda verilen personel yemeğinden karşılamış. Çay, kahve gibi ihtiyaçlarını da iş yerindeki molalar sayesinde bedavaya getirmiş.
Bu arada, hiç bilmediği yiyeceklerle de tanışmış. Anvers'deki göçmenlere ait bakkal ve manavlar tarafından hiç görmediği sebze ve meyveler verilmiş.
Bu gıdaların nasıl pişirileceği, nasıl yeneceği konusunda internetten uzun araştırmalar yaptığını söyleyen Jill, "Benim için ilginç bir deneyimdi, zenginlikti" diye anlatıyor. "Gıdaların çoğunu Faslılardan aldığımı söylemek zorundayım" diyor.
Jill'e göre, yiyecek istemek için en uygun yerler, mahalle aralarındaki küçük bakkallar ve manavlar. Büyük kent yaşamının yok etmeye çalıştığı küçük esnaf yani. Bizde de yok olmaya başlayan mahalle kültürü. Hani boşuna demezler: "Ekmeğinizi marketten alırsınız ama cenazenize bakkal gelir" diye.
Bu projeden ortaya çıkan sonuç ise şu: Çok büyük bir israf var. Herkes yiyecekleri çok kolay çöpe atabiliyor.
Benzer bir projeyi de bizden bir genç gerçekleştirdi ve bisikletle bütün Türkiye'ye beş parasız dolaştı. Onun izlenimleri de bir sonraki yazıda...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI