• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

İyi bir yalan

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 06.04.2016, 00:00
Dünya çok kötü bir yer. Pek çok yerde savaş var. İnsanlar acımasızca birbirlerini öldürüyorlar.
Ne uğruna?
Belli değil. Birilerinin gücü elinde tutma arzusu yüzünden evler yıkılıyor, aileler dağılıyor, köyler yok oluyor, insanlar ölüyor ya da göç etmek zorunda kalıyorlar.
Günümüzün en önemli sorunlarından biri mültecilerin durumu. Yaşamak için göç etmek zorunda kalmış insanlarla dolu dünya. Doğup büyüdükleri topraklarda kalırlarsa ölecekler. Erkeklerin yaşama şansı hiç yok. Kadınları tecavüz bekliyor ve seks kölesi olma durumu. Çocukları da eğer hayatta kalırlarsa zorlu bir hayat mücadelesi. Daha doğrusu hayatta kalma mücadelesi. O yüzden göç ediyorlar. Ölümü göze alarak. Bir umut diyorlar. Belki yaşarız. Ve onurumuzla yaşarız. Bu insanların umutlarından başka bir şeyleri yok.
Dünya çok kötü bir yer. Kimse etrafında kendisinden olmayan birini görmek istemiyor. Onların dertleriyle ilgilenmeyi istemiyor. Çünkü onun da sorunu var. O da ekonomik krizle boğuşuyor. İş bulamıyor, parası yok vs...

KAYIP ÇOCUKLAR

Bir film seyrettim biraz önce. Tesadüfen rastladım televizyon ekranlarında. Bitmek üzereydi ama rastladığım andan itibaren kilitlendim ekrana. Ve bitirdikten sonra başından itibaren bir kez daha izledim. Filmin adı "The Good Lie/İyi Bir Yalan". 2014 yapımı. İç savaşla boğuşan, terör eylemleriyle canından bezen Sudan'ın kayıp çocuklarını anlatıyor. Başlarda yedi çocuklar. Aynı anne babadan değiller ama kendilerini kardeş olarak görüyorlar. Aynı dünyayı paylaşan kardeşler.

Savaştan daha doğrusu katliamdan kaçıyorlar. Anne-babaları, aileleri öldürülüyor. Nereye gittiklerini bilmeden yollara düşüyorlar. Günlerce yol yürüyorlar ayakları parçalanarak. Bir lokma yiyecek yiyemeden, bir yudum su içemeden. Hayatta kalmak için kendi idrarlarını içtikleri de oluyor. Ve diğerlerinin hayatta kalabilmesi için kendini feda eden biri dışında Kenya'daki bir mülteci kampına ulaşıyorlar. Ağır koşullara dayanamayan bir kardeşlerini daha yitiriyorlar burada.

Aradan yıllar geçiyor. Ve onlar kampta kalan yüzbinlerce kişi gibi gönderilecekleri bir ülkenin hayaliyle yaşıyorlar. Ve sonunda ABD'ye gitme şansını yakalıyorlar. Ne var ki bir sınav daha bekliyor onları yeni ülkelerinde.

HAYATTA KALMAK

Kız kardeşlerinden ayrı şehirlere düşmenin şokunu atlatamazken tamamen yabancısı olduğu bir yaşama alışmaya ve hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Aslan yok yeni ülkelerinde ama anlamını çözemedikleri kurallar var. Yatakta yatmak yerine yerde yatmayı tercih ediyorlar. Hava soğuk olsa bile yıldızları görmek için çatıya çıkıyorlar ve istemedikleri halde yalan söylemek zorunda kalıyorlar. Onlara yardım eden iyi insanlar sayesinde kız kardeşlerine kavuştuktan sonra Sudan'da kalan ve onları kurtarmak için kendini feda eden "reis" kardeşlerini bulmayı hayal ediyorlar. Bir gün kamptan gelen bir mektup onu bulma ümitlerini yeşertiyor. Ve ailenin yeni "reis"i onu bulmak için Kenya'ya geri dönüyor. Buluyor da. Ama onu ABD'ye götürmek kolay değil. 11 Eylül'den sonra teröre destek verdiği için hiçbir ülke Sudan vatandaşlarını kabul etmiyor.

Çok acılar çeken kardeşe yardım etmek için çözümü iyi bir yalan söylemekte buluyor doktor olmak için çabalayan yeni reis. Kardeşini kendisinin yerine geçirerek ABD'ye gönderiyor.

Halen gözyaşlarımı tutamıyorum. Tamam, bu bir film. Ama her film, her tiyatro eseri, hayatın aynası değil mi? Sokaktaki her mültecinin yaşadıkları farklı mı sanki?

Ya terör yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan bizim insanlarımızın dramı? Babaları, oğulları, kocaları öldürüldüğü için evlerine her gün ateş düşenlerin hali?

Dünya çok kötü bir yer. İnsanlar daha da kötü ve acımasız, vicdansız.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI