Gencecik bir kızı kaçırıyorlar. Bakmayın 16 yaşında olduğuna, küçücük bir kız o. 41 kiloymuş öldürüldüğü zaman, düşünün artık.
Üç cani tarafından kaçırılıyor, işkence görüyor, uyuşturucu veriliyor, tecavüz ediliyor, dövülüyor, ağzı burnu kırılıyor.
Dayanamayıp ölüyor. Ama işkence bitmiyor.
Üç cani sperminden bulunurlar paniği ile küçük kızı yıkıyor, bavula koyup arı kovanlarının bulunduğu bir araziye atıyorlar. Böylesine acımasız, aşağılık, alçak insanlardan söz ediyoruz.
Üçü erkek, biri kadın.
Kadın sanıklardan birinin ablası, diğerinin de annesi. O da onlara yardım ediyor.
Olay yedi yıl önce yaşanıyor.
Ekmek almak için evden ayrılan Sezgi'nin başına gelenler gerçekten akıl alır gibi değil. Ailesi onu ararken, onun cesedi kimliği saptanamadığı için kimsesizler mezarlığına gömülüyor. Ailesi sahipsiz bir bir ceset bulunup gömüldüğünü 40 gün sonra öğreniyor. Yapılan incelemeler sonucunda günlerdir aradıkları kızları olduğunu öğrenince yıkılıyorlar ama işin peşini de bırakmıyorlar. Özellikle abla Sevgi Kırıt.
KADIN DAYANIŞMASI
İşte o sırada devreye avukat Sibel Önder giriyor. Sibel olayın peşine düşüyor, yeni deliller buluyor.
Tıpkı soluksuz izlediğimiz cinayet filmleri gibi. Ama bu bir film değil, ne yazık ki gerçek. İşin tek sevindirici yanı Sibel Önder'in kararlı tutumu sayesinde davanın yeniden açılmasıydı. Ve kadınların bu olaya müdahil olması...
Önce abla Sevgi, sonra avukat Sibel, sonra diğer kadınlar. Örgütlü kadınlar.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, Antalya Barosu Çocuk Hakları Kurulu, Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu, Kadın ve Demokrasi Derneği... ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Onlar da hem Sevgi'nin hem de Sibel'in yanında oldular.
Yani Sezgi'nin.
Sezgi şimdi hayatta değil ama onun sayesinde başka kızların başına böyle vahşi bir olayın gelmesinin önüne geçilmesine engel olunacak.
Herkesin arzusu suçluların iyi hal indirimlerinden yararlanmamalarıydı. Çünkü biliyorsunuz bu tür insanlar olayı işlerken acımasız bir canavar kesilirler ama yargı önüne çıktıklarında süt dökmüş kediye dönerler. Esas suçlu hep kadındır. O istemiştir tecavüze uğramayı, o istemiştir uyuşturucuyu, ölmeyi vs...
ERKEK EGEMEN BAKIŞ
Bu kadar alçaktır "erkek" oldukları için her şeyi yapma hakkına sahip olduklarını zanneden zavallılar. Yaptıklarının arkasında durmazlar, türlü bahanelere sığınarak kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar.
Ne yazık ki her zaman erkeklerin yanında olan erkek egemen toplum anlayışı da onları haklı çıkarır ve iyi hal indirimleri ile cezalarını azaltır.
Kadınları öldüren erkekleri koruyan yargı, ölmemek için öldüren kadınlara tam tersi bir tutum sergiler. Kendisini fuhuşa zorlayan ve şiddet uygulayan kocasını öldürmekten tutuklu Çilem Doğan'ın serbest kalmasına itiraz eder ve onu suçlar: madem şiddete uğruyordu niye ayrılmadı, niye sığınma evine gitmedi, niye koruma istedi vs... Zannedersiniz ki koruma isteyen kadınların öldürülmediği bir ülkede yaşıyoruz. Veya ailesinin yanına giden kadınlar orada yaşamlarını güvenli bir biçimde sürdürebiliyorlar.
Neyse ki Sezgi'nin davasında istenen oldu ve mahkeme sanıkların delil karartma, kuvvetli suç ihtimali, tanıkları etkilemeye çalışma ihtimali gerekçeleriyle tutuklanmasına karar verdi. Duruşma ertelendi ama suçlular tutuklandı. Umarız bir sonraki duruşmada karar da açıklanır ve Sezgi mezarında rahat uyur.