Bir İzmir'e bir de New York'a doyamıyorum. Fatih (Ürek) ısrarla New York'a gidelim diye tutturdu. Samimi söyleyeyim, kaçamak yapacaksam Milano'm gelmişti. Bedava millerim de vardı. Ama tabii ki Ahu'mun, Selma'mın New York'ta oluşları ve de Ajda'mın konseri ağır bastı. Fatih'le kendimizi havaalanında bulduk. 4 saatlik rötarı uçaktan inerken, arka sıralardan 2 hanımın benim üstümden atlayıp öne geçmek üzere deparlarına şaşırıp onlara bakınca "Beyefendi herhalde kapalı kaldılar, o yüzden sinirleri bozuk" diye çıkışmasını, New York havaalanında uzun kuyruğu geçip valizlerimize ulaşana kadar neşe içinde karşıladık. Ama Fatih'in değerli valizinin çıkmadığını görünce seyahatin tek üzüntüsünü yaşadık. Bu arada kaybolan valize karşılık havayollarının sadece 1500 lira ödemesi bizi şoke etti.
Ve New York... Önce bizim kızların Central Park'ın önünde Fatih'e ayırttıkları Aka Oteli'ne gittik ki herkese orayı tavsiye ederim. Oradan da direkt bir cadde arkada olan NOBU'ya geçtik. Ahu'm Selma'm ve yıllardır New York'ta yaşayan Şule'm bizi kapıda karşıladı. Nefis bir Uzakdoğu restoranı. Şiddetle tavsiye ederim. Önce alt katta aperatiflerinizi dev bir barın önünde alıyorsunuz. Dekor muhteşem. Sonra hazırlanan masanıza gitmek üzere üst kata geçiyorsunuz. Süper bir Uzakdoğu mönüsü sunuluyor.
Ardından güzel bir markete geçtik. Fatih'in oda gereçlerini(çay, kahve, bisküvi vs. vs..) almak için bütün grup yarıştı. Özlediğim Ahu'mun evine nihayet tekrar kavuştum. Sabah, her gün olduğu gibi Fatih kahvaltıya geldi, ardından caddelere attık kendimizi. Ertesi gece giyindik kuşandık; 1500 kişinin ful doldurduğu Madison New York(NY) konser salonuna geçtik.
Önce NY Türk televizyonu adına yapılan bu geceye katılan değerli Türk ve Amerikalılara ödüller verildi. Ardından Ajda'mız kuğu gibi sahneye çıktı. Ajda'yı çok sevdiğimden değil sadece bir Türk olarak gurur duydum, gözlerim yaşardı. Süper bir repertuvar hazırlamıştı. Çok da şıktı. NY Konsolosumuz güzel Ajda'mıza ödülünü verirken "Kimler geldi kimler geçti, hiç birisi sizin kadar sevilmedi" dedi, salonda büyük alkış koptu. Ardından Dervish Restaurant'da yorgunluğunu giderdi Ajda'mız.
Ertesi gün benim için çok mühimdi, çünkü internette gördüğümden beri mutlak surette görmek istediğim bir sanat şaheserine gittim. Catherine Zeta Jones ve Angela Lansbury'nin beraber oynadıkları A Little Night Music'e gittim. Bilirsiniz Broadway benim hayallerimi gerçekleştirdiğim en önemli yerimdir. Orası da acayip kalabalıktı, oyun tahminimden daha güzeldi. Lansbury, Zeta Jones'la anne kızı oynuyor. İkisi de meşhur tiyatro sanatçısı. Kızının iki sevgilisi var, ikisi de evli. Ve bu konu üzerine kurulmuş bir müzikal. Hele Zeta Jones'un finalde okuduğu Send In the Clowns şarkısı, müzikali büyük bir alkışla noktalıyor. Çıkışta güzel sanatçıyı görmek ve konuşabilmek için kulisin girişine geçebildim. Ardından büyük bir mutlulukla arkadaşlarımla Cipriani'de nefis bir yemek için buluştuk. Soho'da karlarda gezmek cidden çok güzel...
New York gezimin diğer ayrıntılarına da önümüzdeki yazıda devam edeceğim.
Ajda tam bir teknoloji tutkunu
Ahu, Fatih, İ. Akkaya ve Ajda'yla gittiğimiz ertesi akşamki yemek (ne diyeyim) hep muhteşem diyorum, hakikaten muhteşemdi. Buddha Khan... Her gittiğimde mutlaka orada yemek yemeye gayret ederim. Hepimiz çok ama çok beğendik her şeyi. Ajda konserinin sarhoşluğuyla yorgunluğunun biraz olsun geçmesiyle pek mutluydu. Çok güldük, çok da güzel bir yemek yedik. Tavsiye ederim. Oradan Fatih'le Chanel'in müdürü olan Türk arkadaşımız Erman ile sadece pazar geceleri şov yapılan marjinal, süper bir kulübe gittik. bu tarz bir kulübün gece 2'de kapanması bizi şaşırttı ama çok eğlendik. Bu arada söylemeyi unutmayayım; Ajda tam bir teknoloji tutkunu.. Bizden 5 gün önce NY'a giden Ajda, başta 5. Cadde'deki Apple olmak üzere teknoloji ürünü satan ne kadar dükkan varsa hepsinden 2 valiz dolusu son teknoloji ürünü satın aldı. Diğer yandan hangi caddede olursa olsun yüyürken hem gündüz hem de geceleyin o kadar insan arasında herkesin Ajda'mıza hayran hayran bakması bizi daha memnun etti.