• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Işılay Saygın’ın öğrencileri müthişti HÜROL DAĞDELEN

Işılay Saygın'ın öğrencileri müthişti

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 21.01.2014, 00:00
Hava puslu, parçalı bulutlu... Ülkemde bir insan hakları ve demokrasi mücadelesi var. Her dönem olduğu gibi... Çetin bir kavga bu. Oysa bu günler ilk değil ki, ne sınavlardan geçti bu toplum... Ancak bu kez iletişimin de gücüyle, benlik hep "Son Dakika"da... Vatandaşı böyle düşünmeye zorlayan o kadar çok olay yaşandı ki kısa sürede, gündem yapıcılar o kadar hızlı değiştiriyor ki gelişmeleri... Her sabah yürekler pırpır...
***
Hava böyle olunca, ülkesinde, çevresinde olup biten müthiş işleri, mutluluk verici gelişmeleri, gurur veren başarıları göremiyor insan...
Oysa görmeli, yaşamalı.
Ben öyle yaptım, yoğun bir gündemden sonra gazetemden çıkıp Işılay Saygın Güzel Sanatlar Lisesi'nin 1. dönem sonu konserini izlemeye gittim.
İsmet İnönü Sanat Merkezi'ne düzenlenen gece, tüm kaygılarımı unutturdu bana, çünkü pırıl pırıl beyinlerin, yetenekli gençlerin müthiş bir gösterisiydi yaşanan...
Üç ana bölümde izledik bu özel geceyi.
İlki, İzmir'in başarılı müzik adamlarından İlhan Akyunak'ın çok sesli korosuydu.
Lisenin birbirinden yetenekli çocukları, nefis bir konser verdiler bize... Birinde "Duydum ki Unutmuşsun" dediler, bir başkasında "Ahora Seremos Felcices", bir yandan "Turnalar"ı söylediler, öte yandan "O Dany Boy"u...
Hatasız, sektirmeden, usta sanatçıları imrendirecek bir gösteriyi izlettiler bize...
Türkçe ve İngilizce...
Her bir ses; soprano, tenor, alto ve bas kimliğinde yansıdı biz izleyenlere...
Gördüm ki, günümüzün opera sanatçılarına sıkı, genç rakipler geliyor, inanın hiç abartmıyorum.
***
İkinci bölümün ana teması ise bireysel yetenek üzerine kurulmuştu; kemanda, piyanoda, flütte, gitarda, viyolada minik birer konser verdi gençler; ustaca sahnedeydiler, heyecanlarını kontrol etmekte güçlük çektikleri o yaşta bile, sakin kalmayı başararak, konser solistleri gibiydiler.
Her birini yürekten alkışladım.
Hele, İzmir için bir başka değer olan, birçok gence ışık veren, yetiştiren Fahri Öğünç hocanın kurduğu orkestra gelince sahneye, inanılmaz bir keyif aldığımı söylemeliyim.
Sanki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın genç üyelerini izliyordum. Sibelius'un "Andante Festivo"sunu ustalıkla yorumladılar, opera eseri ünlü "Seville Berberi" de coşkuluydu.
Hadi bunlar neyse de, ünlü bestekarımız "Santuri Ethem Efendi"nin o çok sevdiğim Şehnaz Longa'sını hatasız yorumlamak da neydi öyle...
Hem de klasik müzik sazlarıyla...
Klarnette genç Murat Matracı'yı ayakta alkışladım, "Bravo" dediğimi hatırlıyorum.
Gençliğimde, umutsuz olduğum her an kaseti koyup dinlediğim Dee Purple'un o devrimci bestesi "Smoke On The Water"ı yorumlayınca orkestra, sadece ben değil, bütün salon çılgınca alkışladı gençleri, "Bir daha, bir daha" sesleri dinmedi.
Uluslararası bir müzik şöleniydi yaşadığım...
***
Müzik yeteneğini çocuk yaşlarında keşfettiğim, iyi bir kulağa sahip olduğuna inandığım, bunu bir gün köşemde yazdığım ve şimdi o okuldaki başarılarıyla gurur duyduğum, orkestra ve koronun başarılı üyesi sevgili Ece Ermiş'in ve ailesi ile Fahri hocamın davetiyle gittiğim konser, umut verdi bana...
Eve giderken tek düşündüğüm, Türk çocuklarına duyduğum güvendi. Artık geleceğimden kuşku duymuyorum.
Çünkü onlar ulu önder Atatürk'ün temelini attığı ve güvendiği genç kuşaktı.
***
Bir teşekkür de okul müdürü Erdal Topuz ve eğitimcilerine ve de sevgili Işılay Saygın'a... Buca Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde dürüstlük timsali olan, milletvekilliği ve bakanlık yaptığı dönemlerde ülkeme güven aşılayan, kadın sorunlarına karşı çözüm üreten, hep halkın içinde yaşayan o müthiş İzmirli'ye...
Büyük emek vererek kurduğu okulunda, böylesine pırıl pırıl gençlerin yetişmesini sağlayan Işılay Saygın, geleceğin aydın çocuklarına da kucak açıyor, onları yüreklendiriyor.
Son söz: Bravo gençler, bu umut hiç bitmesin.

GÜNÜN SÖZÜ
Rüyalarınızın gerçekleşmesini istiyorsanız, öncelikle uykudan uyanmanız gerek.
A. Siegtried

Bugünün Saraylısı çok özel


Yerli dizilerde hiç hoşlanmadığım şey, dram dozunun iyi ayarlanmaması... Hatta doz da ne demek, bile bile yapıyorlar, ana konudan uzaklaşıp ağdalı sahnelerle, zaten sıkıntı içinde olan insanları, daha da bunalıma sokuyorlar.
Nedeni de aynı; Türk insanı dram seviyor. Bu belki ilk etapta doğru gibi görünebilir ancak şu da bir gerçek ki, artık izleyici de uyanıyor, bu işte bir temel arıyor, kalite, içerik...
Yani sadece gözyaşı, kahır, keder yetmiyor, bunlara temel olacak içerik de gerekli...
Hem öyle yaz boz da değil, sağlam bir gerçekçilik ve güçlü bir anlatımla...
Yoksa son dönemde iki üç bölümden sonra yayından kalkan dizilere benzer sonları...
Yoksa sadece oyuncu kalitesi ve içerik yetmiyor, kalıtıcı olabilmek için...
***
Son dönemde yayına giren yerli diziler arasında en çok dikkat çekeni Bugünün Saraylısı...
Atv'de ekrana gelen dizinin sıkı bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Hem ilgi çekici bir senaryosu var hem de yoğun bir emek ürünü...
Öykünün temeli mücevher tasarımı üzerine dolaşsa da, her sahnesi bilgece bezenmiş, insanı sürükleyen, merak ettiren anektodlarla süslü...
Hem öğretici bir yanı var hem de yaşam gerçekleri üzerine çarpıcı saptamaları...
Sürükleyici tarafı, kurnazca sahne geçişleriyle bezenmiş...
Tıpkı yıllar önce Türkiye'yi ekran başında toplayan "Bir İstanbul Masalı"nda olduğu gibi...
Yerli dizilerde seçiçi olan beni bile iki haftadır ekran başına çekmesinin sırrı bu olsa gerek...
***
Ve Selçuk Yöntem... Tiyatro sanatının usta isimlerinden biri olan, oynadığı her role gizem katan, olgunluk yaşatan ünlü oyuncu, Bugünün Saraylısı'nın da yıldızı...
Hem bilinçli bir eş ve baba, hem yetenekli bir insan, hem de mücadele adamı olarak...
Bu üçünü aynı karakterde toplamak senaristin becerisi ancak oynamak ülkemizde bir elin parmakları kadar az olan usta sanatçıların becerisi...
"Ata" karakteriyle Selçuk Yöntem, dizinin izlenmesinde en önemli pay sahibi...
Hele verdiği hayat dersleri, öğütleri ve mimikleriyle anlatım ustalığı her şeyin ötesinde...
Bu arada genç oyuncu Cansu Tosun'u da keyifle izliyorum. Her geçen bölüm yeteneğini ortaya koyuyor.
İyi bir oyuncu olacak.

Hayatımızda birileri hep vardır

Önce öyküsü okuyalım, sonra da kimlere haksızlık ettiğimizi bir düşünelim.
***
"Bebeğimi görebilir miyim" dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu. Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu... Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.
***
Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; "Büyük bir çocuk bana ucube dedi" derken ağlıyordu...
Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona "Genç insanların arasına karışmalısın" diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu. Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu ile ilgili görüştü; "Hiçbir şey yapılamaz mı?" diye sordu. Doktor "Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi.
***
Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti bir gün babası, "Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi. Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu. Yıllar geçti, bir gün babasına gidip sordu: "Bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım..." Bir şey yapabileceğini sanmıyorum" dedi babası, "fakat anlaşma kesin, su anda öğrenemezsin, henüz değil..."
Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi... Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavasça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu. "Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babası".. Ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?"
***
Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir. Gerçek mutluluk, gördüğün şeyde değil, asil görünmeyen yerdedir. Bu yüzden hayatımızdan pek çok insan gelip geçti, iz bırakanlar ise sevgisini paylaşan ve birşeyleri bizler için feda edenler oldu.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI