• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

Yeni bir dünya kurmak şart!

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 22.11.2012, 00:00
Aslında İsrail diye bir devlet hiç kurulmayacaktı Filistin topraklarında. 20. Yüzyıla gelinceye kadar ne Avrupa'daki Siyonist kuruluşların ne de genelde dünya Yahudiliğinin ne böyle bir hedefi ne de böyle bir talebi vardı. Theodor Herzl gibi Siyonist liderler, önceleri, Afrika'da kendilerine tahsis edilecek bir toprak parçasında küçük bir Yahudi devleti kurmaya razıydılar. Ancak dünyada güç dengeleri değişmeye başlayınca Osmanlı devletinden Filistin'de toprak istemeye kadar vardırdılar işi. Yahudilerin iki bin yıl sonra Filistin'de devlet kurmaları kolay bir iş değildi. Ancak, Osmanlı'nın yıkılışı, Arapların aymazlığı ve söz konusu bölgenin dünyanın yeni enerji kaynakları bölgesi olduğu gerçeği üst üste gelince emperyalizm cesur bir oyun planı yaptı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda 2 Kasım 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un girişimiyle Balfour Deklerasyonu, 1917 süreci başlatıldı. Milletler Cemiyeti 1920 yılında, Filistin üzerinde İngiliz mandasını tanıdı. Bundan sonra kurulan bir Yahudi bürosu İngiltere nezdinde Yahudi haklarını temsil etmeye başladı. Ondan sonra yaşananları biliyoruz; toprak satın almalar, Yahudi göçü vs.
Master yaptığım dönemde bölge ve İsrail'in kuruluşu ile ilgili öğrendiğim bir sürü ayrıntının bugün hiçbir önemi olmadığını anlıyorum. Benim bugün anladığım, 14 Mayıs 1948 yılında kuruluşu ilan edilen İsrail devleti, bölgeden çekilen İngiltere tarafından, bir bakıma Almanların malum Yahudi politikasının sağladığı meşruiyete de dayanarak, bölgenin gelecekteki stratejik öneminden kaynaklanan çıkarlarının garantisi olarak kurduruldu; İsrail'in yaşamasına imkan veren bir bölge yapılanması ve harita düzenlemesinden sonra ABD korumasına devredildi.
Daha açık yazalım: Rusya için Kafkaslar'da Ermeniler, Abhazlar, Osetya neyse ve bu etnik gruplar üzerinden nasıl Kafkasya'yı kontrol altından tutuyorsa, Amerika ve genel olarak batıda İsrail üzerinden tüm Ortadoğu bölgesini çıkar mekanizmalarının tıkır tıkır işlediği bir bölge olarak kontrol ediyorlar.
***
O nedenle ben akademik çalışma yaparken farkına vardığım bir gerçeği bir adım daha ileri götürüyorum ve İsrail'in bildiğimiz anlamda bir devlet değil, doğrudan doğruya Ortadoğu coğrafyasını sürekli bir istikrarsızlık halinde tutmak için icat edilmiş bir "teşkilat" olduğunu düşünüyorum.
Meseleye böyle bakınca, Başbakan Erdoğan'ın yutkunarak, Ahmet Davutoğlu'nun ağlayarak dile getirdiği korkunç katliamlara ABD'nin Müslüman bulaşığı olan başkanının "İsrail'in kendini savunma hakkı" demesini kolayca anlıyorsunuz.
Ne desin zavallı Obama?
Bu düzeni o kurmadı ki; onun görevi bu düzeni devam ettirmek ve İsrail adındaki canavarın yaşaması için yemini, suyunu vermek.
Burada önemli olan artık ABD'nin, batının ne dediği, ne yaptığı değil; topyekun insanlığın vicdanının, aklıselimin harekete geçmesi ve insanlık için büyük tehditler üreten İsrail adlı bu teşkilattan kurtulmaktır. Ya da bu savaş teşkilatını gerçek bir devlete dönüştürmektir.
Aksi halde, İsrail'in hepimizin duyguları üzerinde yarattığı travmalar ve yukarıda anlattığım gerçekler, zihinlerimizde 11 Eylül 2001 yılında ABD'de İkiz Kulelere yapılan türden saldırıları hızla meşrulaştıracaktır.
Bir süre sonra hepimiz şöyle şeyler düşünür hale geleceğiz: "Madem İsrail bir Amerikan üssü, mademki bu bir gerçek devlet değil, kontrolü ABD'nin elinde olan bir savaş mekanizması, o zaman ABD'yi hedef olarak görenler, yöntem yanlış bir yöntem de olsa, doğru yere saldırıyorlar".
Yani bir süre sonra terörizm dahi zihinlerimizde meşrulaşacak.
Mesela ben İsrail eylemlerine kızdığım gibi Filistinliler'in sivillere yönelik eylemlerine de fena halde kızar ve bunun da aynı şekilde pis bir terörist eylem olduğunu düşünürdüm. İlk defa dün Tel Aviv'de bir otobüse yapılan bombalı saldırıyı içimde herhangi bir kötü duygu uyanmadan okudum.
İşte İsrail'in bizi getirdiği duygusal savrulma bu.
***
Peki, bu duyguların esiri mi olacağız?
Tabii ki olmayacağız. Bence çözüm, Başbakan Erdoğan'ın bütün dünyanın önünde yürüttüğü açık diplomaside. Dünyada yeni bir vicdani bakışın yeni bir aklın ortaya çıkmasına yol açacak bir çaba yürütüyor Erdoğan. Bu çabayı büyütmek, küresel bir entellektüel kıyama dönüştürmek gerek.
İşe onun dediği yerden başlamak lazım; önce şu işe yaramaz ve insanlığa yük haline gelmiş Birleşmiş Milletler düzenini kökten değiştirmek lazım. Yeni bir San Francisco konferansı mı düzenlenir, ya da bir Kudüs Konferansı mı düzenlenir bilmem, ama dünyaya yeni bir düzen gelmek zorundadır.
Türkiye'nin de içinde bulunduğu dünyanın en değerli coğrafyası artık 1. Dünya ve 2. Dünya savaşlarının sonuçlarından hareketle boynuna takılmış kölelik halkasıyla yaşayamaz.
Bu bölgenin, sınırları, inançları, halkları, zenginlikleri özgürleşmelidir.
Savaş makinaları lağvedilmelidir ya da teşkilat halindeki yapılar devletleştirilmelidir.
Barış kültürü ve barış politikaları insanlığın yeni oluşturacağı kuruluşlar tarafından güçlü bir biçimde dayatılmalıdır.
Aksi halde yüz yıldır oynanan tiyatro trajediler üretmeye devam edecek.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA