Ülkemizde dini ve tasavvufi konularda ne yazık ki ciddi bir bilgi eksikliği vardır. Önce din iyi bilinmemektedir. Din hakkında, Kur'an hakkında son derece yanlış ve eksik bilgilere sahibiz. Böylesine boş bir ortamda kulaktan dolma, yalan yanlış birkaç şey öğrenen kendisini bilgili sanmakta ve çevresini kolaylıkla kandırabilmektedir. Hakkında bir yığın gürültü koparılan "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" derslerinin ne kadar yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Tasavvufi hayata yönelebilmek için en başta dinin temel ilkeleri, inanç ve ibadet esasları hakkında yeterli bilgiye sahip olmak gerekir.
Tarikat meselesi daha da hassas bir konudur.
Tasavvuf nedir, tarikat ne demektir, şeyh kime denir? Bunlar hakkında doğru ve yeterli bilgiye sahip olmadan, ruhi bir ihtiyaçla veya modaya uyarcasına hareket edilirse birilerinin tuzağına düşmek kolay olur. Böylesine bir bilgisizlik ortamında, meydanı boş bulan çıkarcı ve şarlatanlar her zaman görülebilir.
KÜLTÜRÜMÜZDE TASAVVUF
Tasavvuf Türk-İslam kültürünün önemli bir parçasıdır. İnsanları olgunlaştırmada, içlerindeki manevi potansiyeli ve derinliği ortaya çıkarmada denenmiş ve sonuçları görülmüş bir sistemdir. Tasavvufun kurumlaşmış şekli olan tarikatların inanç, kültür ve sanat tarihimizdeki yeri ve etkileri tartışılamaz. Bilhassa Türklerin İslamiyeti kabul etmesinde, Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasındaki rolleri büyüktür.
Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde, insanımızın manevi eğitimine katkıda bulunmak, şiir, edebiyat, musiki gibi çeşitli güzel sanatların gelişmesini sağlamak gibi çok önemli hizmetler görmüşlerdir. İçinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak, başka kurumlara paralel şekilde, duraklama ve gerileme devirlerinden tarikatlar da payını almış ve yer yer çürüme ve bozulma belirtileri göstermiştir.
TASAVVUF KLASİKLERİ
1925'te tekkelerin kapatılmasıyla birlikte büyük çapta faaliyetlerine son veren tarikat mensupları, tasavvuf düşüncesini yer yer yaşatmaya çalışmışlardır. Haklarındaki yasak kalkmadığı halde, 1950-1960'lardan sonra, hürriyetlerin daha rahat kullanıldığı bir hoşgörü ortamı sonucu, tarikat adı altında birçok hareketin varlığı dikkati çeker. Çeyrek asırdan fazla süren yasaklama sırasında gelenekten koptukları için, ne derce sağlıklı bir yapıya sahip olduklarını söylemek zordur. Hatta din ve tasavvuf konularındaki bilgi eksikliğinden dolayı bazılarının cahil ellerde ve istismara son derece elverişli bir manzara sergiledikleri görülmektedir. Bir kısmının da devlete sızma gayreti üzücüdür. Bu yüzden tarikatlar konusunda toplumumuzda bir zihin karışıklığı vardır.
Bütün bunlarla birlikte ümitsizliğe düşmeye gerek yoktur. Türk toplumu hareketli ve dinamik bir yapıya sahiptir.
Sular önce bulanır sonra durulur. Bazı nahoş olaylardan insanımız ders almasını bilecektir. Bu arada bazı kayıplar olacaktır. Fakat şerden hayır çıkacaktır.
En büyük handikapımız cehalettir. Dilimize çevrilmiş tasavvuf klasikleriyle akademik çevrelerin ortaya koyduğu yeni araştırma ve yayınlarla bu bilgisizlik giderilmeye çalışılırsa bundan sonra daha az hata yapılacağını sanıyoruz. (Bitti)
