• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

CUMHURBAŞKANINI HALKIN SEÇMESİNİN HİKAYESİ

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 07.07.2014, 00:00
25 Nisan 2007 tarihinde, yani TBMM'nde yeni cumhurbaşkanının seçileceği tarihten iki gün önce ANAVATAN Partisi genel başkanı Erkan Mumcu, "367 zorunluluğunun olmadığını, bunun Meclisin ve milli iradenin ipotek altına alınması anlamına geleceğini" söylüyor ve kilit konumda olan partisinin Meclis oylamasına katılacağı yönünde sinyaller veriyordu. Ancak ne olduysa oldu ve 25 Nisan 2007'deki ANAP Merkez Karar toplantısında Erkan Mumcu birden fikir değişikliğine düçar oldu ve ANAP'ın Meclise girmeyeceği anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'ün, Başbakan Erdoğan'ın Erkan Mumcu'nun ayağına kadar gelip destek istemeleri sorunu çözmeye yetmemişti.
Ortada cumhurbaşkanlığı seçimine bağlı tam bir kriz hali vardı ve cumhurbaşkanı adayını seçtirmesi gereken Ak Parti fena halde Erkan Mumcu'ya muhtaçtı.
Birgün sonra, yani 26 Nisan 2007 gecesi o günün Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül beni aradı. Genel bir değerlendirme yaptık.
Ben kendisine "isterseniz ben Erkan Bey'le görüşeyim, ancak onların bazı talepleri var, acaba o talepleri yerine getirme marjınız nedir?" diye sordum.
Abdullah Bey, bu taleplerin karşılanabileceğini ve esasen Başbakan Erdoğan'ın 27 Nisan öğle ajanslarında bu taleplerin karşılanacağını açıklayacağını söyledi.
Neydi o üç talep?
1-Cumhurbaşkanını halkın seçmesi
2-Siyasi partiler kanununun değişmesi
3-Seçim kanununda değişiklikler
Nitekim Ak Parti sözünde durdu ve Başbakan bu değişiklikleri yapacaklarını açıkladı.
Diğer yandan ben o sabah Erkan Mumcu'nun evine gittim ve bütün bu gelişmeleri anlattım. Başka söylediklerim de vardı elbet, dilerim bir gün Erkan Mumcu anılarında yazar onları.
Sonuçta Ak Parti sözünde durdu ama ANAP tarihine, Özal'a, demokrasiye karşı ihanet derecesinde bir hata yaparak Meclise girmedi ve 367 adındaki hukuk yolsuzluğuna kapı açtı.
Bu arada hükümet ANAP oylarıyla cumhurbaşkanını halkın seçmesini mümkün kılan Anayasa değişikliğini yaptı.
Tabi Ahmet Necdet Sezer gibi statüko bekçisi bir cumhurbaşkanı vardı ve gider ayak bu değişikliği veto etti.
Hükümette olayı referanduma götürmek zorunda kaldı.
21 Ekim 2007 tarihinde referandumda halk yüzde 68,95 kabul oyuyla anayasa değişikliğini gerçekleştirdi.
Buraya düşmemiz gereken bir not var:
Halkın oyuyla cumhurbaşkanlığı seçimi meselesi ilk kez Erkan Mumcu'nun talebi olarak gündeme geldi. Ak Parti hükümeti ilk başta bu talebe çok sıcak bakmadı, ancak statükocuların 367 oyununu görünce, tabir caizse, Ak Parti de şafak attı ve kendileri için kurtuluşun Erkan Mumcu'nun teklifi olduğu belirginleşti.
Nitekim Ak Parti o gün o değişikliği yapmamış olsaydı, muhtemelen bugün Meclis'te CHP ve MHP'nin ve tabi bir de darbeci yargıçların oyuncağı olacaktı.
Ak Parti Erkan Mumcu'yu milletvekili ve bakan yapmıştı, belki de Ak Parti'ye borcunu cumhurbaşkanını halkın seçmesi gibi bir necat kapısı açarak ödemiş oldu.
Bu siyasi olaylar şerden hayır, hayırdan şer çıkacağına dair inancımızın en somut örneklerindendir.

MİLLETÇİLİK-DEVLETÇİLİK

Başbakan Erdoğan gerçekten müthiş bir siyasetçi.
Her seçim döneminde, her referandum kampanyasında ya da halkın karşısına her çıktığı durumda siyasi terminolojimize yep yeni kelime ve kavram grupları kazandırıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasını başlattığı Samsun'da kendi farkını ortaya koymak için iki kavram kullandı Erdoğan. Rakiplerini "devletçi", kendisini ise "milletçi" olarak nitelendirdi.
"Devletçi" olmanın ne olmak olduğunu biliyoruz, burada orijinal kimlik ve kavram elbette "milletçilik" tir.
Dikkat edin, "milliyetçilikten" söz etmiyoruz.
Öyleyse "milliyetçilik" ile "milletçilik" arasındaki fark ne?
Bence fark büyük; bir kere milliyetçilik daha otoriter ve Fransız malı bir ideoloji; milletçilik ise daha Türk ve daha demokrat bir kavramlaştırma.
Daha Türk, çünkü Azeri Türklerine ait bir kavram "milletçilik".
Azeriler de Başbakan Erdoğan da bu kavrama anlam yüklerken mutlak halktan yana olmak, halka dayanmak ve halka güvenmek; diğer bir ifadeyle demokrasiyle barışık bir vatanseverlik duygularını ayırıcı unsurlar olarak dile getiriyorlar.
Milletçilik, benim çok beğendiğim, milliyetçilikten daha muhtevalı, Türk milletinin karakterine daha uygun bulduğum bir siyasi yaklaşımdır.
Başbakan Erdoğan belki de MHP ve CHP karşısında kendi farkını ortaya koyan en doğru kavramı kullanmış oldu Samsun'da.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI