• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
ÖZKAN BİNOL

"Bilgi, güçtür"

ozkan.binol@sabah.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 03.03.2012, 00:00
İktidarda bulunmak, güç sahibi olmak, itibar görmektir. Aynı zamanda iktidar, sevilmemek, yalnız kalmak da demektir. Haftanın en iyi filmi olan "J. Edgar" iktidarın karanlık yüzüyle tanıştırıyor bizi. Bununla da yetinmiyor, FBI'ın, politikacılardan aktivistlere kadar pek çok kişi hakkında tuttuğu gizli dosyaları şantaj amacıyla nasıl kullandığını gün yüzüne çıkarıyor. Clint Eastwood imzalı bu biyografik filmin konusu kısaca şöyle:
J. Edgar Hoover, daha 20'li yaşlarında FBI'da çalışmaya başlar. Kurumun başına geçtikten sonra istihbarat sağlama ve suçla mücadelede parmak izi arşivini geliştirir, adli tıp laboratuvarının işlevini artırır. 43 yaşına kadar annesiyle yaşayan Edgar, pek çok politik konuda da annesinin fikrini alır. Hayatı boyunca evlenmemesi ve bürodaki yardımcısı Tolson'la olan yakın dostluğu onun hakkında çeşitli söylentilere neden olur.

8 BAŞKAN, 3 SAVAŞ

Yaşadığı dönemde Amerika'nın en güçlü adamıydı J. Edgar Hoover. FBI'ın başı olarak neredeyse 50 yıl boyunca ülkesini korumak için hiçbir şeyin önüne çıkmasına izin vermedi. Roosevelt'ten Eisenhower'a, Kennedy'den Nixon'a sekiz başkan ve üç savaş gördü. Kuralları esnetmekten çekinmezken, acımasız yöntemlere başvurmaktan da kaçınmadı. Bilginin güç, korkununsa fırsat yarattığını anladığından, ikisini de kullanarak görülmemiş bir nüfuza sahip oldu ve dokunulmaz bir itibar elde etti.
Hoover, eşcinselliği ve komünizmi hastalık olarak gören aşırı tutucu biriydi. McCarthy döneminde komünist avına çıkmış, hatta Charlie Chaplin'in komünizm sempatizanı olduğunu düşündüğü için İngiliz İstihbarat'ından yardım bile istemişti. Eşcinselliği hastalık gören Hoover'ın cinsel hayatı her zaman gizliliğini korumuştur. Çalışma arkadaşı Clyde Tolson'la olan yakın dostluğu eşcinsellik söylentilerine neden olmuştur. Nitekim Hoover, ölünce yaşadığı evi Tolson'a bırakır. Tolson öldüğünde de Hoover'ın mezarına yakın bir yere gömülür. Film, J. Edgar'ın cinselliğinden ziyade "iktidar" meselesi üzerine kurulu. İktidarın toplumu nasıl yönlendirdiği, iktidar için dönen kirli dolaplar ve sadece Amerika değil, dünyanın güvenliğine soyunan bir FBI'ın iktidarı. Bugünün telekulak skandallarının hasını, Hoover yıllarca önce gerçekleştirmiş. Bunları da güç elde etmek amacıyla çekinmeden kullanmıştır. Egosu fazlasıyla tatmin olan bir adamın zaten cinsellikle bir derdi pek olmaz. Nitekim Hoover'ın da bir cinsellik derdi, arayışı yok. İlişki de aşık olan taraf Tolson. Hoover'ınki daha çok kendisine bile itiraf edilememiş bir eşcinsellik. Bunu tek aştığı nokta annesi öldüğünde onun takılarını takması ve onun elbiselerini ayna karşısında üzerine tutması. Filmde Edgar'ın cinselliği gerçek hayattaki gibi gizemli bırakılıyor.

AMERİKA TARİHİ

"J. Edgar"ın bir diğer başarısı da komünist avından Kenndey'nin vurulmasına, gangster John Dillinger'ın öldürülmesinden Martin Luther'e kadar fonda yer alan pek çok tarihi kişi ve olayla yakın geçmişli bir Amerika tarihi resmedilmesi. Hoover'in kişiliğinde, beyaz ve sağcıların bu olaylara bakışı başarıyla aktarılıyor. Eastwood yönetmen olarak her zamanki ustalığını konuşturmuş. İlk kez çalıştığı Leonardo Di Caprio ise elinde geleni yapmış. Hoover'ın gençliğinde çok iyi olan oyuncu, yaşlılık kısmında ağır makyajın sıkıntılarını yaşamış. Anne Hoover'da Judi Dench ise kusursuz.
Film bittiğinde ne "Demir Lady ne de "Queen"deki gibi başkahramana bir acıma hissiniz uyanmıyor. Bu nedenle "J. Edgar"da Hoover'ın aklanmasını değil; iktidar hırsının bir kişiliği nasıl ezip yok ettiğini izliyoruz. En iyi biyografi filmlerinden biri olarak sinema tarihindeki yerini alacaktır bu film.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI