• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Aşkımın anası!

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 25.11.2009, 00:00
Gerçi sonunda 'Aşkım' demiş erkek ama söze 'Aşkımın anası' diye başlamış. Kadın da bu söz üzerine gözyaşlarının tutamamış. Olay televizyon stüdyosunda geçiyor. Programın konuğu Aşkın Nur Yengi, ona sürpriz yapıp stüdyoya kızlarının fotoğrafı ile gelen Haluk Bilginer "Aşkımın anası, bir tanecik aşkım" deyince ağlamış.
Gazetenin haberine göre sevinçten, mutluluktan ağlamış.
Darılmasınlar ama ben olsam üzüntüden ağlardım.
Sevdiğimiz erkek bizi çocuklarının annesi olduğu için değil biz olduğumuz için sevmeli derim ben.
Annelik hem iyi hem de tehlikeli bir konu çünkü. Sözüm meclisten dışarı ama pek çok erkeğin gözünde "anne kadın" başka bir yerde oluyor. O artık evin kadını, çocukların anası, kutsal bir varlık. "Yani onunla aşk olmaz ve seks yapılmaz artık" diye düşünüyorlar.

ALIN DEĞİL BURUN

Hani "evlenilecek kadın, eğlenilecek kadın" diye bir ayırım yapıyorlar ya, onun gibi bir şey işte bu da. Bu tür erkeklerin gözünde çocuklarının anasının ayrı bir evi var. Onu başka bir kadına aşık olmadıkça terk etmiyor, boşamıyorlar ama başka kadınlara bakmaktan, onlarla eğlenmekten de geri kalmıyorlar.
Ve kadınlar da sessiz sessiz kabulleniyor bu durumu. Onların da başta, anne olmanın coşkusu ve mutluluğuyla ve tatminiyle gözleri kocalarını görmüyor ama sonra bir de bakıyorlar ki iş işten geçmiş.
Dolayısıyla bir erkeğin aşkı olmak, çocuklarının anası olmaktan daha iyidir. İkisi birden olur mu? Süper olur herhalde. Belki de böyle bir aşkın öncülüğünü yapıyordur Bilginer ve Yengi çifti. Fotoğrafa dikkatli bakınca bir ayrıntı daha görüyorum: Kadını "aşık" olarak gören erkekler o kadını dudaktan öperler, "anne" olarak görenler ise alından. Haluk Bilginer Aşkın Nur Yengi'yi burundan öpüyor!

Alacakaranlık efsanesi
Alacakaranlık efsanesi var genç kızlar arasında. Sadece bizde değil tüm dünyada. Önce kitabı çıktı, ardından filmi yayınlandı. Niye bu kadar tutuyor derseniz, formül aşkta ve kadınların aşk anlayışında.
* Kadınlar aşık olmayı seviyor.
* Platonik aşkı daha çok seviyorlar çünkü aşık oldukları erkeğin kendilerini sevip sevmediğini hemen bilmek istemiyorlar.
* Erkeğin bir bakışı, gülüşü, davranışı ile hayaller kurup, yine bir hareketi, bakışı nedeniyle karalar bağlayabiliyorlar.
* Bu dengeyi tutturan erkek, kadınların kalbini kazanmayı başarıyor. Biraz ilgi, kadına kendini önemli ve farklı olduğunu hissettirme, tam kadın "Evet, bu adam beni seviyor" diye düşünürken ortadan kaybolma. Hadi, yeniden sil baştan; seviyor mu, sevmiyor mu?
* Ve erkeğin kadın için bir fedakarlıkta bulunması. Bunu öğrenen kadın artık o erkekten hayatta vazgeçmez.
* En önemlisi de erkeğin kendisinden çok kadını düşünüyor olması.
İşte Alacakaranlık'ta da bu var. Sıradan bir kız olan Bela ile yakışıklı bir erkek olan Edward'ın hikayesi. Edward bütün kızların hayran olacağı bir tip. Yakışıklı, karizmatik, akıllı, düşünceli, güçlü ama ulaşılmaz. Bir de gizi var: O bir vampir! Birbirlerini çok seviyorlar ama kavuşmaları imkansız. Çünkü öpüşmeleri kızın da vampir olması demek. Edward bu nedenle ondan uzaklaşıyor ama onu koruyup kollamayı da ihmal etmiyor. Şu anda gösterimde olan filmde ise Edward'ın yokluğunda ortaya bir de kurt adam çıkıyor. O da Edward'ın farklı ve değişik bir versiyonu.
Bu imkansız aşk yüzünden de kadınlar kitapları birbiri ardına okuyup, sinema salonlarını dolduruyorlar işte.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA