• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Türkiye'deki kadın hareketi

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 07.12.2010, 00:00
Dünden devam edersek, kadınların siyasette olmamasının, istenmemesinin, seçilecek yerlerde aday gösterilmemesinin en önemli nedeni, siyasal parti sistemindeki siyasal rant dağıtım mekanizmasının hala önemli bir strateji olması ve bu stratejik alanın "kadın sorunu gibi naif" meselelere dağıtılmak istenmemesi.
Dünkü yazıda kadın hareketinin gündeme getirdiği iki politikadan birinin başarılı olup diğerinin olmamasından söz etmiştik. Kadına yönelik şiddetin engellenmesi meşrulaşır ve kendine yandaşlar bulurken, siyaset konusu, kadınsal bir sorun olarak algılanıyor. Siyaset bilimci Serpil Sancar Üşür, bunun için, Türkiye'nin son yüzyılına, orda yaşanmış olan sürece ve kırılma noktalarına bakmamız gerektiğini söylüyor.
Örneğin, yüz elli yıl önce Osmanlı döneminde başlayan feminizm, Cumhuriyet'ten sonra geriledi ve kadın hakları söylemi rafa kaldırılarak, ulusun kadınları sürecine dönüştü.
1930'larda Kuzey Avrupa'dan esen faşizm rüzgarlarının etkisiyle Türkiye'de otoriter rejim tek parti rejimine dönüştü ve kadın örgütleri devlet vesayeti altına alındı.

KÜRESEL ETKİLER
Bir bakıma kadın örgütleri özerkliğini yitirmiş oldu. Örneğin eşit siyasal haklar söyleminden, sosyal yardım işleri yapan örgütler kulvarına geçildi.
1968'lere gelindiğinde ve sonrasında yine Batı'dan esen radikal siyasal rüzgarlar yüzünden, Türkiye'de demokratikleşme hareketi yok olurken feminist hareket yükseldi. Feminist hareketin başarısındaki en önemli koşullardan biri, yükselen demokratikleşme ve özgürleşe hareketini arkasına alabilmesi oldu.
1980'lerdeki küresel kadın hareketi, kadının insan hakları söylemi, türkiye7deki kadınları hem etkiledi hem de işini kolaylaştırdı. CEDAW ve Pekin eylem planlarının etkisiyle başarılı sonuçlar alındı.
Küresel kadın hareketi, kadın örgütlerine finansal desteği de beraberinde getirdi, ona kaynak kullanma olanağı sundu. O zamana kadar kadın hareketi, siyasi otoritelerden kaynak talep ediyordu. Uluslararası desteği bulunca kadın hareketi objektifini oraya çevirdi, ulusal düzeydeki desteği büyük ölçüde minimize etti. Bu da, kadın hareketini ulusal siyaset üzerindeki denetim, baskı ve yeniden şekillendirme etkisini azalttı. O yapı aynen, eski, ataerkil haliyle devam ediyor.

Diyanete büyük iş düşüyor

Siyaset bilimci Serpil Sancar'a göre, kadınların siyasete eşit katılımını sağlamak, görünmez duvarları nasıl yıkmak, kapıları açmak için dikkate alınması gereken üç nokta var.
BİR: Örtülü, örtüsüz kadın ikilemini aşmak, kadınların eşit katılımı hakkında çok stratejik bir mesele haline geldi. Bunun için objektifi, kadınların bedeninden din hizmetlerine kaydırmak gerekir.
Diyanet İşleri Başkanlığı cinsel arası eşitlik söylemini yayan bir kurum haline gelmedikçe, bu mesele aşılamaz. İslam dini cinslerin farklı olduğunu, eşit olmadığını söylediği noktada başörtü meselesini feministlerin aşması mümkün değil.
İKİ: Aile içi şiddet konusunu, siyasi şiddet meselesine bağlamamız gerekiyor. Etnik temelli kimlik sorunlarının çözülmesi, şiddet politikalarının feministler tarafından eleştirilmesiyle mümkün olur.
ÜÇ: Siyasal parti reformunun gerçekleşmesi. Bu konu, demokratikleşme programı olarak kadınlar için en temel mesele.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI